Ana içeriğe atla

Arafat’ın ölümü ve Filistin Seçimlerinin Ardından...

Yaser Arafat’ın ölümü sonrasında yaşanan belirsizlik, demokratik bir seçim ile seçilen, İsrail, ABD ve diğer ülkeler tarafından da favori gösterilen Mahmut Abbas’ın lider seçilmesi sonucunda yerini genelde iyimser bir havaya bıraktı

Ölümünden önce, Filistin Özerk Yönetimi (FÖY) eski lideri Yaser Arafat’in ölmesi durumunda İsrail-Filistin sorununun geleceği konusunda çeşitli senaryolardan bahsediliyordu. Bazıları Arafat’ı, İsrail’in ve ABD’nin kendisini her zaman suçladığı gibi, barış önündeki önemli bir engel olarak görerek ölümünün barış için bir umut olduğunu düşünürken; bazıları ise içinde birçok farklı yapıdaki örgütü barındıran ve bunların olabildiğince tek çatıda toplanmasını sağladığı ve en önemlisi hepsinin kendisine saygısı olduğundan ölümünden sonra FÖY’ün bir kaosa sürüklenebileceğini tahmin ediyordu.
Yaser Arafat’ın ölümünden sonra, FÖY’ün yeni liderinin bir seçim ile 9 Ocak’ta seçileceği haberi güzel bir başlangıç oldu. Alınan bu karar ile, Filistinlilerin de artık demokrasiden yana olduklarının ve buna bağlı olarak İsrail devleti ve halkına karşı kullanılan şiddetin bir çözüm getirmeyeceğinin bilincine vardıklarınında önemli bir göstergesi sayılabilir. Seçim sonuçlarının açıklanmasından önce tartışılan en önemli konular; seçilecek olan yeni liderin ateşkesi sağlayıp sağlayamayacağı ve kalıcı barışı sağlamak için isteklerinin Arafat’tan ne kadar farklı olabileceği ve yeni lider seçildikten sonra İsrail Gazze’den çekilme planını uygulamaya devam edip etmeyeceği olarak özetlenebilir.
Seçim sonrasında, yol planına göre FÖY’ün demokratikleşmesi için öngörülen ve Filistinlileri bu konuda yüreklendirmeyi planlayan bir uluslararası konferans düzenlenebilir, İsrail Gazze’den geri çekilme planını uygulamaya devam eder ve herşey yolunda giderse önümüzdeki aylarda iki tarafta tekrar barış görüşmelerine başlayabilir. Olabilecek birinci sonuç bu. Bir diğeri ise bu topraklarda şiddetin ve saldırıların devam etmesi ve son 10 yılda olduğu gibi barış umutlarının azalması ile sonuçlanabilir. Veya şimdiden öngörülemeyen farklı bir gelişme ile tamamen farklı bir sonuç doğabilir.
Ölümünün etkilerini anlayabilmek için öncelikle Yaser Arafat’ın Filistinliler için ne anlam ifade ettiğini anlamak lazım. Filistinliler, Arafat’ın ölümü ile sadece liderlerini değil, 1960’lardan beri ulusal amaçlarının simgesini kaybettiler. Filistinlilere özgürlük ve bir devlet olabilme fikrini getirmiş olmasına rağmen, bir yönetici olarak genelde başarısız ve yönettiği FÖY ise karışık ve yetersiz bulunmaktaydı. İsrailliler ile 10 yıldan fazla süredir gerçekleştirdiği görüşmeler sonucunda ne bir sonuca ulaşılabilmiş ne de halkının ondan beklediğini verebilmiş olmasına rağmen Filistin halkının en popüler politikacısı olma özelliğini hep korumuş ve halkı tarafından hiç suçlanmamıştır.
FÖY’de lider seçimi için belirlenmiş bir kural yok. Arafat ta kendisinden sonra yönetime geçecek kişiyi, büyük ihtimalle, kendisi için bir tehlike oluşturmaması için belirlemedi. Filistin kanunlarına göre yeni bir lider seçilene kadar meclis sözcüsü bu görevi yerine getirir.
Arafat’ın hastalığı sırasında Arafat’ın ve Filistin politikasının 3 önemli taşı, 3 farklı kişiye dağıtıldı: Başbakan Ahmet Kurey, FÖY’ün başı olarak atandı, eski başbakanlardan Mahmut Abbas Filistin Kurtuluş örgütünün başına getirildi, ve sürpriz olarak karşılanan bir karar ile Dışişler bakanı Faruk Kadumi bu örgütünün en önemli politik organizasyonu Fatah’ın başına geçti. Arafat’ın ölümü sonrasında, bu üçlü liderlik nasıl sonuçlanacak bunu zaman gösterecek. Bu üçlüden Kurey ve Abbas Kadumi’nin aksine ılımlı olarak tanınıyor.
FÖY içinde 2 tip politikacı bulunmakta. Yaşça büyük olan ve Arafat ile sürgün yıllarında da beraber çalışmış olan Arafat’ın güvendiği kimseler birinci grubu oluşturuyor, “dışardaki” veya “Tunuslu” olarak adlandırılıyor ve bazılarının sicillerinde ciddi suçlamalar mevcut. İkinci grup veya “içerdeki” ise yaşça daha genç, sürgünde topraklarını terk etmemiş ve birinci intifada liderlik üstlenmiş, bağlantıları güçlü kişilerden oluşuyor. Liderlik seçiminde adı geçen Kurey, Abbas, Kadumi, Şaat ve Rabbo Tunuslu olarak adlandırılırken, Dahlan, Rajub ve halen Israil hapishanesinde bulunan Barguti ise içeridekiler grubuna dahiller.
Yaser Arafat’ın ölümü sonrasında Filistinlileri bir belirsizlik bekliyordu. Fakat bu belirsizlik demokratik bir seçim ile seçilen ve İsrail ve diğer ülkeler tarafından da favori gösterilen Mahmut Abbas’ın lider seçilmesi ile önemli ölçüde azaldı.
1935 yılında İngiliz sömürgesi Filistin’de doğan Abbas, Filistin Kurtuluş Örgütünün ana politik grubu Fatah’ın kurucularından ve sürgün sırasında Arafat’ın yanında bulunan en önemli destekçilerinden biridir. Mısır’da Hukuk Moskova’da ise doktorasını yapmış İsrail tarihini okomuş ender filistinli entellektüellerden biridir. Bu konuda yazılmış birçok kitabı bulunmaktadır. Bunların arasında “Naziler ve Siyonizm arasındaki gizli ilişki” adındaki kitabı nedeni ile birçok grup tarafından soykırımı inkar etmek ile suçlandı. Haaretz gazetesine 2003 yılında verdiği demeçte bu suçlamaları reddetti ve soykırımı yahudilere ve insanlığa karşı affedilemez bir suç olarak tanımladı ve kınadığını belirtti. 1980 yılında iç ve dış işler başkanlığına getirilen Abbas’ın Arap liderler ve gizli servis başalrı ile güçlü diyaloglar kurdu. Barışın söz konusu olmadığı dönemlerde İsrailliler ile görüşmelere başladı ve Oslo barış görüşmelerinin mimarı olarak anılır. İsrail’in kuzeyinde bulunan Safed’de doğan Abbas bu nedenle Filistinlilerin dogdukları topraklara dönme haklarının sıkı bir savunucusudur. Mahmut Abbas diğer adı ile Abu Mazen, 2003 yılında başbakanlık yapmış fakat Arafat ile yetki konusunda anlaşmazlığa düşünce 4 ay sonunda istifa etmişti. Başbakanlığı İsrail-Filistin barışına bir umut olarak görülmüş fakat hem İsrail-Hamas kavgası, hem de Arafat’ın kendisine gerekli gücü devretmemesi yüzünden fazla bir katkı sağlayamamıştı.
Aslında Mahmut Abbas’ın seçimden zaferle çıkması beklenen bir sonuçtu. Artık önemli olan yeni liderin ne gibi adımlar atacağı. Abbas, Arafat gibi bazı konularda oldukça kararlı olduğu biliniyor. Bu konular öncelikle İsrail’in tüm Gazze ve Batı Şeria’dan çekilmesi, Doğu Kudüs’ün yeni kurulacak Filistin devletinin başkenti olması ve Filistinlilerin artık İsrail sınırlarında olan topraklarına dönme hakkı. Öte yandan İsrail’in olası bir barış görüşmesinde bu konularda fikir değiştirecek gibi gözükmemekte.
Mahmut Abbas’ın seçilmesi ile barış görüşmelerinden yana ve yapıcı olmayan şiddete karşı çıkan bir aday seçen Filistinliler böylece modern ve demoktratik bir devlet kurma isteklerini de göstermiş oldular. Abbas’ın önünde zorlu bir yol var. Öncelikle işlemeyen ve bir karışıklık içindeki FÖY’ü yeniden yapılandırmak, güvenlik güçlerini birleştirmek ve bazı şehirleri yöneten silahlı gruplara sözünü geçirmek özlenen yapıyı ve beraberinde barış görüşmelerinin yolunu açabilecektir.
Mahmut Abbas’ın seçilmesinden memnun olan İsrail, seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından Ariel Şaron görüşmeye hazır olduklarını bildirmiş, Mahmut Abbas da kabul etmiştir. İsrail Abbas’ı desteklemek için Filistinlilerin hoşuna gidecek bir jest olarak militanların roket atışlarını durdurmaları karşılığında 7000 mahkumun serbest bırakılacağını bildirmişlerdir. Ayrıca Şaron, Abbas terörü durdurabilirse Gazze’den geri çekilme planını kendisi ile ortak yürütme taraftarı olduğunu bildirmiştir.
Fatah’a bağlı bir grup militan yaptıkları açıklamada İsrail’in askeri operasyonları durdurmalari durumunda saldırılarını durduracaklarını bildirdiler. İsrailli yetkililer bu fikri desteklediklerini açıkladılar. Bu açıklamalar Abbas’ın son beş gündür ateşkes için görüştüğü İslami Cihat, Hamas ve El Aksa Şehitleri tugayı yetkilileri ile konuşmaların ümit verici geçtiğini gösterir. Abbas bu 3 silahlı grubu ikna edebilirse diğer küçük askeri gruplarda ateşkesi kabul edebilir. Abbas ayrıca 3000 görevliden oluşan Filistin güvenlik güçlerini, gerillaların ev yapımı roketlerini Yahudi yerleşim yerlerine atmalarını engellemek için kuzey Gazze sınırına caydırıcı bir barikat olarak kurdurdu.
Bir bölüm bu yeni gelişmeleri umut verici bulurken bir bölüm ise hiçbir şeyin yeni bir lider ile değişmeyeceğini savunmaktalar. Filistinliler, İsraillilerin verdikleri sözü tutacaklarına inanmadıklarını; İsrailliler ise seçim kampanyasında kendilerine “siyonist düşman” diyen Abbas’ın liderliğinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini savunuyorlar.

Karel Valansi
Şalom Gazetesi ANALİZ 25 Ocak 2005

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Karel´den Mario´ya veda…

Kelimeler acı veriyor be Mario! Zormuş senin hakkında bir veda yazısı yazmaya oturmak. Biliyorum, seçmeye çalıştığım hiçbir kelime yaşadığım üzüntüyü aktarmaya yetmeyeceği gibi, seni anlatmaya da yetmeyecek. Bir de şu var. Bu yazıyı bitirip yolladığımda ve basılıp gazetede okuduğumda senin gitmiş olduğun kesinleşecek, oysa daha çok erken! Şu an ne isterdim biliyor musun, veda yazısı yerine senin başarılarını, yeni kitaplarını, söyleşilerini yazmak, seninle yine bir röportaj yapmak. Sevgili hocam, sevgili dostum, öykülerimi ilk okuyanım, edebi yönümü en çok destekleyenim, hiç tanımadığım yazarların hiç duymadığım kitaplarıyla beni tanıştıran.  İzlediği ilginç filmleri benimle paylaşan, tartışan… “Merhaba” diye başlarsın yaratıcı yazarlık derslerine, sonra eklersin “merhaba demek benden sana zarar gelmez demektir,” diye. Koca kalbinle kimseyi üzecek, kıracak bir söz dahi etmediğinden eminim. Günlerdir seni anıyorum. “Twitter’da olmalısın” deyip sana hesap açışımızı, özene bezene seçtiğin