Ana içeriğe atla

Kayıtlar

mülteci etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Sinem Açıkmeşe: “AB mülteci meselesini sınır güvenliğiyle özdeşleştirerek militarize etti”

Avrupa Birliği uzmanı, Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe ile Türkiye-Avrupa Birliği kapsamında mülteci krizini, ikili ilişkilerin geleceğini, Suriye savaşının bu kapsamdaki etkilerini, Brexit’i, artan popülizmi ve Batılı değerlerinin erozyonu olarak tanımlanan Batısızlık kavramını konuştuk Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri uzun zamandır mülteci konusuna indirgenmiş durumda. Avrupa Parlamentosunun önceki Raportörü Kati Piri de Medyascope’a verdiği röportajda kendi taahhütlerini yerine getirmemesine rağmen Türkiye’yi suçlayan AB’yi iki yüzlülükle itham etmişti. Yunanistan sınırında tanık olduğumuz insani dramı da görünce, AB’nin bu konudaki tutumunu nasıl değerlendirebiliriz? AB, Kati Piri’nin de söylediği gibi, 2016’dan beri verdiği sözleri tutmuyor. 2016’daki göç mutabakatının ardından Türkiye-AB ilişkileri mülteci meselesi üzerinden yürüyor. AB’nin o dönemde verdiği sözleri hatırlarsak, Türkiye ile müzakerelerin...

Evren Balta: “Vatanın ne olduğu, kimin o vatana dahil olduğu Türkiye’nin en önemli fay hattı”

Özyeğin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve İstanbul Politikalar Merkezinde kıdemli uzman olan Doç. Dr. Evren Balta ile çağımızın ana sorunları olan belirsizliği, eşitsizliği, popülizmi, komplo teorilerini, değişen milliyetçilik ve vatandaşlık kavramlarını ve Türkiye’yi derinden etkileyen göç meselesini konuştuk Çağımızın bir ruhu var mı? Çağın ruhunu büyük oranda umut ilkesinin eşlik etmediği bir belirsizlik durumu olarak tanımlayabilirim. İnsanlık tarihinin tamamı geleceğe yönelik bir belirsizlik üzerine kurulu. Ama bu belirsizlik içerisinde dahi her zaman geleceğimizin bugünden daha iyi olacağına, çocuklarımızın geleceğinin bizimkinden daha iyi olabileceğine dair bir umudu barındırıyordu. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrası bu umudun, refah devletlerinin gelişmesi, sosyal devlet pratiklerinin yaygınlaşmasıyla arttığını gözlemleyebiliyoruz. Ama içinde bulunduğumuz bu dönemin en önemli özelliği belirsizliğin yanında bir umut ilkesinin olmaması.  Yani çocuk...

İlk adım İtalya’dan geldi

Avrupa’da siyasi kaos deyince aklınıza sadece Brexit ile alt üst olan İngiltere gelmesin. AB’nin önemli bir ekonomik gücü olan İtalya da siyasi bir krizin eşiğinden dönmeyi son anda başardı, en azından bir süreliğine. Lega ve Beş Yıldız Hareketi’nin oluşturduğu popülist koalisyon, Lega’nın Lideri Matteo Salvini’nin dizginleri ele almaya çalışmasıyla sarsıldı. Anketlerde önde gittiğini gören ve buna güvenerek hükümetteki tek karar verici haline gelmeye karar veren Salvini, hükümeti devirmek için bir güven oylamasına gidilmesi için hazırlıklara başladı. Ancak bu siyasi oyun Başbakan Giuseppe Conte’nin istifa etmesiyle durduruldu. Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella yeniden hükümeti kurma görevini Conte’ye verdi. Ve hiç beklenmeyen oldu. Anlaşamaz denilen Demokrat Parti ile Beş Yıldız Hareketi el sıkıştı ve hükümet kısa sürede kuruldu. Ortak bir ajandası olmayan ve fikirleri pek uyuşmayan bu iki partinin kurduğu koalisyon ne kadar uzun süreli olabilir bilinmez ancak maliyeti yüksek yeni ...

Krizler Avrupası

Avrupa Birliği düşüncesi, II. Dünya Savaşı dehşetinin ardından iddialı bir hayaldi. Yüzyıllardır birbirleriyle savaşan Avrupalı ülkeler arasında bir daha savaş çıkmaması hedefine ulaşmak için bölgesel entegrasyonun teşvik edilmesini öneriyordu. Entegrasyon fikri, savaştan sonra harabe haline gelen kıtanın ekonomik olarak yeniden inşası, Soğuk Savaş’ın gerilimi artarken Avrupa’nın güvenliğini sağlama zarureti ve birçok çatışmaya yol açan milliyetçiliğin yeniden yükselişinin önlenmesi ihtiyacı ile güçlendi. Kıtada kalıcı bir barışa ulaşma isteği, Avrupa ülkeleri arasında kurulacak olan güven ve işbirliğinin temel katalizörüydü, böylece Avrupa bir daha asla savaşlarla parçalanmayacaktı. 1949 yılında Avrupa Konseyinin ardından, ezeli düşmanlar Fransa ve Almanya arasında yeni bir savaşı önlemek için 1951 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu kuruldu.  Savaşın ham maddeleri olan kömür ve çelik, artık barışın aracı olarak görülüyordu.  Bu mütevazi başlangıç bugün, 28 üye ülkeye ...

Angela’nın Külleri

Ve korkulan oldu. Almanya’da bir türlü kurulamayan koalisyon için yapılan görüşmeler pazar akşamı çöktü. Hür Demokratlar (FDP) Lideri Christian Lindner, Angela Merkel liderliğindeki Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ile güvene dayalı bir anlaşmaya varmanın mümkün olmadığını, aralarında büyük görüş ayrılıkları olduğunu söyleyerek kapıyı çekip gitti. 24 Eylül’deki Bundestag (Almanya Parlamentosu) seçimlerinde hiçbir parti çoğunluğu alamamıştı. Merkel dördüncü dönemi için yeniden seçilmiş olsa da, bu başarısı ciddi bir şekilde oylarını yükselten aşırı sağ partilerinin gölgesinde kalmıştı. Şimdi ise Almanya siyasi bir krizin pençesinde. Yaklaşık 70 yıldan bu yana ilk kez bir koalisyon hükümeti kurulmadı.

75. yılında Struma faciası ve Türkiye’nin mülteci politikası

24 Şubat, 72 gün İstanbul Sarayburnu açıklarında karantinada bekletildikten sonra Karadeniz’e çekilip terk edilen ve Şile açıklarında Sovyet denizaltısı tarafından batırılan Struma gemi faciasının 75. yıldönümü. Nazi zulmünden kaçan 768 Yahudi’nin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan, sadece bir kişinin sağ kurtulabildiği Struma faciasının yıldönümü bu sene üçüncü kez devlet nezdinde anılacak. II. Dünya Savaşının bu sembol gemisini, İngiltere’nin tarihin akışını değiştiren 1939 ‘White Paper’ kararını, Türkiye’nin mülteci politikasını ve Yahudiler haricinde savaşın Türkiye’ye zorunlu taşıdığı Yunanlı ve İtalyan mültecileri Yıldız Teknik Üniversitesinden Prof. Dr. Esra Danacıoğlu Tamur ile konuştuk. 24 Şubat, 72 gün İstanbul Sarayburnu açıklarında karantinada bekletildikten sonra Karadeniz’e çekilip terk edilen ve Şile açıklarında Sovyet denizaltısı tarafından batırılan Struma gemi faciasının 75. yıldönümü. Nazi zulmünden kaçan 768 Yahudi’nin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan, sadece bir k...

Terörizmin Doğası Değil ama Karakteri Değişiyor

Terörizmin Doğası Değil ama Karakteri Değişiyor Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) bölge çalışmaları danışmanı ve Milliyet gazetesi köşe yazarı Dr. Nihat Ali Özcan ile terörizmin yeni karakteri, sosyal medyanın gücü, güvenlik- özgürlükler ikilemi ile Suriye savaşı ve Orta Doğu ekseninde Türkiye’yi konuştuk 1-     Cenevre’deki Suriye görüşmelerin bir sonuca ulaşamadan dağıldı, ateşkes boyunca süren ihlaller de var. Suriye konusundaki öngörüleriniz nedir? Kısa vadede buna bir çözüm beklemiyorum. Suriye’deki askeri tablo tarafların politik beklentilerine cevap verecek biçimde şekillenmedi. Devam edecek dinamik bir süreç ve bu resimden çıkarılması gereken DAEŞ var. DAEŞ resimden çıkarılınca ortaya çıkacak boşluğu kim veya hangi otoritenin dolduracağı, o otoriteyi kimin desteklediğine göre nasıl doldurulacağı belli değil. Bir taraftan Rusya ve Esad rejimi, bir taraftan Türkiye- Suudi Arabistan- Katar muhalifleri, bir taraftan da ABD’nin DAEŞ üzerin...

Kilis: Suriye savaşıyla özdeşleşmiş bir kent...

Kilis, Suriye savaşıyla özdeşleşmiş bir kent haline dönüştü. Gaziantep ile Halep arasında kültürel olarak sıkışmış bu şehir, arada bir kaçakçılık haberleri ile adını duyururdu. Ancak Suriye savaşı ile birlikte Nobel’e aday olması istenen bir mülteci şehrine dönüştü. Şehrin sakinleri uzun süredir kendi nüfuslarını aşan mültecilere ev sahipliği yapıyor. Ancak ne hizmet, ne sağlık, ne de eğitim altyapısı bir anda iki katından fazla artan bu nüfusun ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli değil. İlk mülteci kamplarının, Öncüpınar gibi, bu bölgeye yapılması, yerli-yabancı STK’ları ve uluslararası yardımı da beraberinde getirdiyse de yükün çoğu Türkiye’nin sırtında. Türkiye Suriye’deki savaşı kısa süreli olarak öngördüğünde, benzer düşünceler Kilis’e sığınan mülteciler için de geçerliydi. İlk başlarda, bir süre sonra geri dönebileceklerini düşünenler çoktan Suriye’yi gözden çıkarmış durumdalar. Artık evlerine bir an önce geri dönmek veya savaşa katılıp ülkeyi kurtarmaya çalışmaktan çok temel so...

Paris, yeniden

P aris 2015 yılını,  Tour Eiffel  ışıkları, romantik filmlerin mekânı, âşıkların şehri olarak değil terörün hedef olarak belirlediği, kanlı saldırıların mekânı olarak hatırlayacak. Yılın ilk ayında, dini değerleri eleştiren mizah dergisi Charlie Hebdo ve Yahudilerin hedef olduğu kaşer markete yapılan terör saldırıları Fransa’nın 11 Eylül’ü olarak tanımlanmıştı. Bu terör eylemlerinin üçüncü kuşak Fransızlar tarafından işlenmiş olması entegrasyon, ırkçılık, kamuda temsil sorununu gösteriyordu. Müslümanların Suriye savaşı ile birlikte içselleştirdiği bir duyguyu, Batı tarafından kaderlerine terk edildikleri, Müslüman hayatının önemli olmadığı inancının bir yansımasıydı. Fransa’nın Avrupa’dan en çok yabancı cihatçı çıkaran ülke olması da bu duygunun dışavurumuydu. Haziran sonunda IŞ(İD), halifelik ilanının yıldönümünü üç farklı kıtada gerçekleştirdiği üç farklı terör saldırısıyla ‘kutlamıştı’. Geçtiğimiz hafta da bir benzerini Beyrut ve Paris’te gerçekleştirdi. Paris’teki saldı...

Yeni Ortadoğu’da eski Türkiye yetmez

Son 13 yıldır kesintisiz, tek parti olarak iktidar olmuşsanız ve son seçimlerde oy oranınızı arttırarak yüzde 50’ye yakın bir destekle yeniden seçilmişseniz, normal şartlarda ajandanızda büyük değişikliklere gitmezsiniz. Ancak, içte her konu politize olmuşsa, halk arasında yoğun bir kutuplaşma yaşanıyorsa, sınırlarınızın hemen ötesinde ise yeni bir Ortadoğu inşa ediliyorsa bunu sürdürebilmeniz pek olası değil. İç politikada başta Kürt konusu olmak üzere tüm halkı kapsayıcı adımlar gerekirken, dış politikayı sil baştan ele almak gerekiyor. Dış politikada değişimin sinyalleri aslında seçimlerden önce verilmeye başlandı. Fiilen dışişleri bakanı gibi çalışan Feridun Sinirlioğlu’na bu görevin resmen verilmesi değişimin önemli bir göstergesiydi. Bölgedeki son gelişmeler Türkiye’yi Batı ittifakına yeniden yakınlaştırdı. Ankara’nın İncirlik Üssünün kullanım iznini vermesi de bu değişimin ana sembolü oldu. Tek parti iktidarının verdiği hareket rahatlığı, zayıf muhalefet, yakın zamanda bir se...

İbre Rusya’yı gösterirken

O rtadoğu’da dengeler yeniden tepetaklak olurken, eğit-donat fiyaskosundan sonra ABD’nin Suriye stratejisi bir kez daha kendini güncelleştiriyor. 2013’te ABD’nin kırmızı çizgisine rağmen Suriye ile kimyasal silah anlaşmasını kabul ettirerek Ortadoğu’ya güçlü bir dönüş yapan Rusya, oluşmakta olan yeni oyunun da en önemli kurucusu. Bunu sadece son haftada yaşanan lider trafiğine bakarak bile söylemek mümkün. Rusya, Ukrayna savaşı sonrası kendisine sırtını dönen ABD’nin yeniden kendisiyle görüşmesini sağladı. Üstelik ABD gibi İsrail ile de askeri koordinasyon görüşmeleri gerçekleştirdi. Kolayca düşeceği öngörülen Esad, ülkenin bölünmesine, sınırların kaybolmasına, El Kaide, IŞ(İD) ve benzeri radikal gruplara yuva olmasına, 200 bin kişinin ölmesi, 4 milyon kişinin ülkeden kaçması ile sonuçlanan beş yıllık savaşa rağmen ne koltuğunu bıraktı ne de iktidardan düşürülebildi. Rejim değişikliği ile yola çıkanlar bugün “geçiş dönemi Esad ile olsun” noktasında birleşmek üzereler.

Bir fotoğraf binlerce hayatı kurtarır mı?

İ nsanın yüreğini düğümleyen, nefes almaktan bile utandıran bir fotoğraf. Minik Aylan Kurdi’nin yaşıtları gibi yatakta huzur içinde uyuyor olması gerekirken, Bodrum sahiline vuran cansız bedeni, hayatın acımasızlığı, adaletsizliği karşısında isyan ettiriyor. Aylan gibi sayıları çığ gibi artan, yaşama tutunmaya çalışanları kurtaramamanın acizliğini, utancını, öfkesini yaşatıyor. Bu ölüm, bu resim, çıkar üstüne kurulu, materyalist dünyamıza hapsolduğumuzu en sert biçimde yüzümüze vuruyor. Öte yandan bu resim en kör gözlere, en sağır kulaklara bile mültecilerin dramını ulaştırabildi en nihayet. Bir şeyler değişir mi? Şiddete, acıya bu kadar duyarsızlaşmışken, bir kıpırtı yaratabilir mi bu fotoğraf soğuk parlamento binalarında? ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ anlayışı sürer mi hâlâ, ‘yılan’ Avrupa’nın kalbine kadar ulaştıktan sonra? *** Suriye iç savaşı başladığından beri doğan mülteci sorunun maddi ve manevi maliyetini en çok üç ülke çekti; Türkiye, Lübnan ve Ürdün. Türkiye, sa...

“EINSTEIN da bir mülteciydi!”

Mülteci konusuna dikkat çekilen Diplomasi Sofraları Suriye Mutfağı’nın konuğu, kendisi de mülteci olan ödüllü Suriyeli şef Muhammed Nizar Bitar idi. Gecenin ana konuşmacısı olan İltica ve Göç Araştırma Merkezi Başkanı Metin Çorabatır mülteci konusundaki düşüncelerini Şalom için paylaştı. Diplomasi Sofraları’nın dördüncüsü geçtiğimiz hafta Suriye mutfağı ile gerçekleşti. Kadir Has Üniversitesi bünyesinde bulunan Yaşam Boyu Eğitim Merkezi ile Istanbul Culinary Institute tarafından düzenlenen ve Alman Marshall Vakfı Karadeniz İşbirliği Fonu tarafından desteklenen Diplomasi Sofraları (Food for Diplomacy), Türkiye ile komşuları arasındaki ilişkileri gastronomi aracılığıyla tartışmayı ve kültürlerarası diyalogu geliştirmeyi amaçlıyor.  Mülteci konusuna dikkat çekilen yemekte, hem Suriye mutfağının enfes yemekleri hem de sorunları masaya yatırıldı. Suriye gecesinin misafir aşçısı kendisi de mülteci olan ödüllü  Şef Mohammed Nizar Bitar  oldu. Dört sene önce Türkiye’ye ...

Bahout: Arap-İsrail çatışması gibi bazı sorunların çözümü yok

Institut d’Etudes Politiques de Paris’de Ortadoğu profesörü ve Fransa Dışişleri Bakanlığı’na bağlı Politika Planlama Birimi’nde daimi danışman olan ve günümüzde Carnegie Washington’ın Ortadoğu programında misafir akademisyen olarak görev alan Joseph Bahout, Charlie Hebdo saldırısını, yabancı savaşçıları, Suriyeli mülteci sorunları ve Ortadoğu’nun geleceği hakkındaki düşüncelerini konuştuk Charlie Hebdo saldırısını nasıl tanımlarsınız, altında yatan sebepleri nasıl açıklayabiliriz? Charlie Hebdo saldırısı oldukça karmaşık bir konu. Dışardan bakıldığında Batı hedeflerine yapılmış terörist bir saldırı olarak gözüküyor. Fransa’nın radikal bir biçimde din ve devleti ayırdığını ve entelektüel geleneklerinde dini eleştirmek, mizah ve dokundurma olduğunu unutmamak gerekir. İkinci konu Charlie Hebdo’yu 11 Eylül benzeri terör saldırılarından ayıran özelliği saldırının dışarıdan değil Fransızlar tarafından gerçekleştirilmiş olması. Saldırganların adları Said ve Şerif Kuaşi, Müslüman v...

“Mülteci kampından döndüm”

Karel Bensusan bir psikolog. Kilis’te Suriyeli mültecilere destek veren bir STK’da görev aldı. Orada kaldığı üç ay boyunca yaşadıklarını, gözlemlediklerini, hissettiklerini benimle paylaştı, ben de yazıya döktüm. Suriye savaşının sayılarla anlatılan bilançosundan ziyade insani yönünü, Türkiye’ye sığınan mültecilerin yaşadığı zorlukları ilk ağızdan öğrenelim istedim. Ender bir isme sahip iki adaşın buluşmasının bir de ilginç öyküsü var, onu da yazının sonunda bulabilirsiniz. Karel Bensusan İstanbul doğumlu bir psikolog. Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirince, meslek edindirme kursu İSMEK’te anaokullarında öğretmen yardımcısı olmak isteyen kadınlara eğitim verdi. Daha sonra yerel bir sivil toplum kuruluşunda (STK) Karadeniz’den İstanbul’a göç eden kadınlarla çalıştı. Travma konusunda uzmanlaşmak istemesine rağmen Kilis’te çalışan arkadaşlarının anlattıklarından, mülteci konusuna ilgi duymaya başladı. Henüz yüksek lisansını yapmadığı için terapi gözünü korkutmuş olsa da, okulda aldığı so...

Suriye krizinin yeni boyutu

Facebook’ta ateşlenmişti ilk fitil. Demokratik reformlar ve siyasi tutukluların serbest kalması için çağrıda bulunan gençler, ‘Beşar Esad’a Karşı Suriye Devrimi 2011’ adı altında bir grup kurmuş Mısır’ın Tahrir Meydanı’nda toplanan kalabalıklardan esinlenerek herkesi meydanlara davet etmişti. O ilk protesto gösterisinden günümüze on altı ay geçti. Bu süre zarfında Arap Baharı’nın en kanlı bilançosu on dört bin ölü ile Suriye’de yaşandı. Beşar Esad savaş halinde olduklarını artık kabul ediyor. Yabancı ülkelerin desteklediği rejim karşıtı teröristlere karşı top yekûn bir savaş verildiğini söylüyor. Yaptığı son konuşmada halkın taleplerine uygun, şeffaflık anlayışıyla hizmet edilmesini söylerken, başbakan olarak yine kendi partisine yakın bir ismi ataması ise halkın isyanını körüklüyor. Ancak bu isyan tek başına Şam rejimini değiştirecek güçte değil. Çünkü karşısında kazanmaya ant içmiş, ölüm-kalım savaşı veren askeri bir diktatörlük var. Farklı sebeplerle İran, Rusya ve Çin’in de deste...