Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hamas, İngiltere ve Türkiye

İngiltere, Hamas'ın terör örgütü ilan edilmesi için yasal sürecin başlatıldığını duyurdu. Söz konusu değişiklik hafta içinde parlamentoya sunulacak. Hamas'ın silahlı kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları, Terörizm Kanunu kapsamında 2001’den bu yana yasak kapsamındaydı ancak bu yasak Hamas’ın siyasi kanadı için geçerli değildi. İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel’in Washington ziyareti sırasında açıkladığı değişikle Hamas’ın askeri ve siyasi kanadı arasındaki suni ayırım ortadan kaldırılmış oldu. Böylece İngiltere; ABD, Kanada, Japonya ve AB ile aynı çizgide buluşmuş oldu. 1987 yılında, Birinci İntifada’nın ilk günlerinde kurulan Hamas’ın başlıca amacı İsrail, Batı Şeria ve Gazze’nin tamamında İslami bir devlet kurmak. Fikirleri Müslüman Kardeşler’in temel öğretilerine dayanan Hamas, silahlı mücadeleyi merkeze alan bir yapıya sahip. Askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın kurulmasının ardından güçlenen Hamas, Filistin devletinin kurulabilmesi için silahlı direnişi d

Why was cosmopolitan Istanbul so threatening to Turkish identity?

A member of Istanbul’s  dwindling Jewish population ,  Karel Valansi , who is a political columnist for Turkey’s Salom newspaper and a lecturer at Istanbul Kultur University, told Al-Monitor, “Hearing Ladino in the series was really exciting. The natural use of Ladino was also reflected in the characters. Such detailed work moved many people like me. The Jews are portrayed as regular human beings. They are not caricaturized; they are not shown as people with just bad accents and bad tempers. They are depicted as they are, not through a lens made up of prejudices. They are described as human beings with weaknesses and passions, embodying the good and the bad. The series deeply moved many around me. Most of them told me that their eyes were filled with tears while watching. It was a first in many ways. We could see ourselves on the screen for the first time. We could hear Ladino on the streets, in the songs. … And we had the chance to get a glimpse of the life of our grandparents in 1950

Netflix series awakens ghosts of past for Turkey's Jews

“Don’t you ever believe Turkish Jews if they tell you they have watched the series without shedding a tear; they are simply trying to conceal their emotions,” wrote  Karel Valansi   in her column in T24, where she describes her favorite scene — one she shares with the many women I talked to for this piece:17-year-old Rasel, Matilda’s child from Mumtaz who grows up in an orphanage and, like her mother, has her heart broken by a Turkish man, stands under the pouring rain as an old Ladino song, " Adio Kerida " ("Farewell My Love") plays in the background in the husky voice of Yasmine Levy: "I no longer want to live after you have ruined my life.” in Nazlan Ertan's article, Al Monitor 16 November 2021 https://www.al-monitor.com/originals/2021/11/netflix-series-awakens-ghosts-past-turkeys-jews#ixzz7CYDLAdq9

Sadece o guguklu saat miydi çalınan?

Bu topraklarda yüzyıllar geçti ancak Yahudiler, yabancı, dikkat edilmesi gereken unsur ve hakaret nesnesi olmaktan çıkarılmadı. Oysa hepimiz bir yerlerden göç etmedik mi? Göç edip bu topraklara vatan demedik mi? Pencerenin hemen önüne kurulmuş altın renkli bir gramofon avluyu içli bir şarkı ile dolduruyor. Avludaki kadınlar ise hem iş yapıyor hem de şarkıya eşlik ediyorlar. O sırada Matilda süpürge satıcısını geçip merdivenleri iniyor. Şarkıyı duyduğunda ise duruyor, duygulanıyor. Bu şarkı onu çok eskilere götürüyor. Taş duvara dayanıp şarkıya kendini kaptırıyor… O sırada merdivenleri inen Hasan Matilda'yı görüp duraksıyor. O da sözlerini anlamadığı şarkıdan etkilenmiş besbelli. "Ne güzel şarkıymış" diyor, "anamın bizi uyuturken ki ninnilerine benziyor." Matilda açıklamaya çalışıyor; "eski bir Sefarad şarkısı bu". Anlamadığını fark edince de devam ediyor; "Sefarad yüzyıllar önce buraya göç eden Yahudiler, benim gibi" diyor. Hasan Matilda'

İsrail´in başı Pegasus ile dertte

ABD ile İsrail’in ilişkileri Biden yönetimi ile birlikte sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Filistinlilerle ilişkilerini iyileştirmek amacını seçim kampanyasında da belirten Biden, Trump’ın aksine, Filistin Yönetimi’ne mali yardıma yeniden başlamış, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı UNRWA programları için desteğini yinelemişti. Şimdi ise Kudüs’teki  Filistin   konsolosluğunun yeniden açılması tartışılıyor. İsrail ise Kudüs’ün ebedi, bölünmez başkenti olduğunu söylüyor ve bu adımı şehirdeki egemenliğine karşı bir darbe olarak görüyor. Geçtiğimiz hafta ikili ilişkiler bir darbe daha aldı. ABD Ticaret Bakanlığı, İsrail merkezli NSO ve Candiru adlı siber istihbarat şirketlerini -Amerikan ulusal güvenliğine dış politika çıkarlarına aykırı faaliyetleri nedeniyle- yaptırım listesine ekledi. Bu iki şirketin kara listeye alınması demek, ABD’de bu iki şirketle herhangi bir ticari ilişkinin kurulmasının yasaklaması anlamına geliyor. Buradaki kilit konu ise bu iki firmanın herh

Kudüs üzerinden ABD-İsrail ilişkileri

Son zamanlarda Washington, Viyana Sözleşmesi atfıyla sıklıkla karşılaşıyor. Türkiye ile olan ilişkisinin yanı sıra ABD, İsrail ile olan ilişkisinde de Viyana Sözleşmesine uygun davranmaya davet ediliyor. Konu ise oldukça farklı Henüz geçtiğimiz hafta gündemimize bomba gibi düşen bir haber vardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin  Osman Kavala  hakkında verdiği tahliye kararının uygulanmasını isteyen 10 Batılı ülke büyükelçisinin toplu bildirisi ile başlayan, Cumhurbaşkanı  Recep Tayyip Erdoğan ’ın bu isimlerin istenmeyen kişi ( persona non grata ) ilan edilip sınır dışı edilmelerini talep etmesiyle tırmanan büyükelçi krizi, atılan geri adımlarla son buldu. ABD dâhil imzacı ülkeler sosyal medya kanallarından “Diplomatik ilişkiler hakkındaki Viyana Sözleşmesi'nin 41. maddesine riayet etmeyi teyit ederiz” ifadelerini içeren Türkçe ve İngilizce açıklamalarda bulundu. Türk medyasında genellikle ‘geri adım’ olarak ifade edilen bu açıklamaların ardından bu kriz çözülmüş oldu. Ancak zaten

Aile her zaman en güvenli yer midir? Demet Cengiz ile röportaj

Ilgisiz bir anne-babaya sahip bir erkek çocuk ve nasılsa ölür diye adı bile konulmayan bir kız bebek. Deniz ile James'in hikayesine tanık oluyoruz gazeteci/yazar Demet Cengiz'in yeni kitabının sayfalarında. Çektikleri acılar kadar masumiyetlerinden de etkileniyoruz okurken. Bir de arka fonda büyüyen, kalabalıklaşan İstanbul ve ülkenin yakın tarihine tanık oluyoruz. İlginç ve derinlikli karakterlerle dolu 'Adımı Deniz Koydular' yaz aylarında kitapseverlerin beğenisine sunuldu. Biz de yazarı Demet Cengiz ile kitabını Şalom okurları için konuştuk. ‘Adımı Deniz Koydular’ romanını yazma fikri nereden doğdu? Deniz şimdi nerede, ne yapıyor?  Bu romanın öyküsünü yıllarca kalbimde taşıdım. Romanın ana kahramanı Deniz ile tesadüfen tanıştım. Onun hikayesi beni çok sarsmıştı. Daha fazla içimde tutamadım. Öncelikle bu gerçek bir hikayeden esinlenerek yazdığım kurgu bir roman… Deniz’in hayatının birebir anlatımı değil. İnsanlar kimsenin trajedisine uzun uzun bakmak istemez; bulaşıcı