Ana içeriğe atla

Kayıtlar

esad etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Suriye savaşı neden bitmiyor?

Yıllardır süren Suriye savaşı neden bitemiyor biliyor musunuz? Çünkü kimse bittikten sonra ortaya çıkacak hasarla yüzleşmek, ülkeden geriye kalan parçaları yeniden ayağa kaldırmakla uğraşmak, bu konuda sorumluluk almak istemiyor. Ve daha da önemlisi, kendisi kazanamasa dahi karşı tarafın yenilmesini istiyor. Oysa savaşlarda bir taraf yenilir, mesela savaşacak asker veya silah bulamaz, daha çok dayanan diğer taraf ise kazanır ya da sonsuz bir ateşkes ile savaş hali sonlanır. Ancak konu Suriye olunca durum farklı.  ABD, Rusya, İran, Çin, Suudi Arabistan, Türkiye dahil birçok ülkenin işin içinde olduğu Suriye’de taraflar çok ve çıkarlar çatışırken yenilmeye kimsenin tahammülü yok.  Bu nedenle sahada savaşanların ne parası, ne silahı, ne desteği, ne de bu bitmek bilmez savaşı sonlanabiliyor.

İbre Rusya’yı gösterirken

O rtadoğu’da dengeler yeniden tepetaklak olurken, eğit-donat fiyaskosundan sonra ABD’nin Suriye stratejisi bir kez daha kendini güncelleştiriyor. 2013’te ABD’nin kırmızı çizgisine rağmen Suriye ile kimyasal silah anlaşmasını kabul ettirerek Ortadoğu’ya güçlü bir dönüş yapan Rusya, oluşmakta olan yeni oyunun da en önemli kurucusu. Bunu sadece son haftada yaşanan lider trafiğine bakarak bile söylemek mümkün. Rusya, Ukrayna savaşı sonrası kendisine sırtını dönen ABD’nin yeniden kendisiyle görüşmesini sağladı. Üstelik ABD gibi İsrail ile de askeri koordinasyon görüşmeleri gerçekleştirdi. Kolayca düşeceği öngörülen Esad, ülkenin bölünmesine, sınırların kaybolmasına, El Kaide, IŞ(İD) ve benzeri radikal gruplara yuva olmasına, 200 bin kişinin ölmesi, 4 milyon kişinin ülkeden kaçması ile sonuçlanan beş yıllık savaşa rağmen ne koltuğunu bıraktı ne de iktidardan düşürülebildi. Rejim değişikliği ile yola çıkanlar bugün “geçiş dönemi Esad ile olsun” noktasında birleşmek üzereler.

İsrail’den Türkiye’ye bir bakış

Mart sonunda Al Monitor’da çıkan bir yazıda, Türkiye’nin İsrail konusunda son zamanlardaki sessizliği, iki ülke ilişkileri açısından bir yakınlaşma olarak değerlendirilmişti. Ardından Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın İsrail televizyonuna verdiği röportajda “İlişkiler düzelebilir” sözü dikkati çekmiş, bunu Türkiye’nin Tel Aviv Maslahatgüzarı Doğan Işık’ın “Siyasi ilişkilere rağmen biz iki kardeş devletiz ve ayrılamayız” ifadesi takip etmiş, en sonunda da ihracatçı birliğinden “İyi bildiğimiz İsrail pazarını korumalıyız” açıklaması gelmişti. Hayırdır inşallah? Açıkçası iki ülke ilişkilerinde bir adım atılacaksa bile bunun 7 Haziran seçimleri bitmeden olacağını sanmam. Arınç, 30 Mart yerel seçimlerden önce de benzer bir açıklama yapmış, hatta tazminatta anlaşmak üzere olunduğu, seçimlerinin ertesinde büyükelçi atamalarının gerçekleşebileceğini söylemişti, olmadı. Öte yandan sessizlik konusu gerçekten de dikkat çekici. Netanyahu’nun seçim döneminde sarf ettiği “Benim başbakanlığımd...

Ortadoğu’yu dönüştüren Hariri suikastı 10. yılında

14 Şubat 2005 tarihinde 23 kişinin ölümüne ve 200 kişinin yaralanmasına yol açan bombalı saldırıda hayatını kaybeden ‘Bay Lübnan’ lakaplı eski Başbakan Refik Hariri’nin ölümüyle önce Lübnan’ın daha sonra da bölgenin kaderi değişti. Kimileri bu olayı Lübnan’ın 11 Eylül’ü olarak tanımlıyor, haksız da değiller... Günümüzden tam on yıl önce, 14 Şubat 2005’te, Lübnan’ın başkenti Beyrut’taki St. George Hotel yakınlarında patlayan bomba yirmi üç kişiyi öldürürken 200’e yakın kişiyi yaraladı. Patlama o kadar şiddetliydi ki bölgede on metre eninde, iki metre derinliğinde bir çukur meydana geldi. Patlamanın gücü ve verdiği hasar ile de oldukça dikkat çeken saldırıyı daha önce adı duyulmamış küçük bir örgüt üstlendi. Oysa kurbanına yaşam şansı tanımayan böylesi bir saldırıyı ancak büyük bir gücün planlamış olduğu konusunda herkes daha ilk günden hemfikirdi. Ortadoğu’daki vekâlet savaşlarının meydanı haline gelmiş ve yıkıcı bir iç savaştan çıkmış bir ülke için böylesi bir suikast çok şaşı...

Denklemin göz ardı edilen tarafı: Esad

Bu noktaya nasıl geldik? Sorması kolay cevaplaması zor bir soru. Hatalı varsayımlar, yanlış kararlar, uzun vadede sonuçları hesaplanamayan adımlar, tahmin edilemeyen sonuçlar… İşte tüm bunların sonucu bugün (IŞ)İD karşımıza dikiliyor ve her şeye rağmen halifelik aracılığıyla kendine özgü devlet kurma planını yüzümüze baka baka uygulamaya devam ediyor. Türkiye’nin, sınırına dayanmış bu tehlikenin bilincinde olmadığını söylemek hatalı olur. Ankara’nın isteyeceği son şey, Suriye’deki iç savaştan beslenerek büyüyen, bölgeyi Orta Çağ karanlığına dönüştürme pahasına kendi ideolojisini yaymaya çalışan, vahşi bir devlet dışı aktörün komşusu olması. Ancak, Suriye’deki herhangi bir gelişmenin en önce Türkiye’yi etkileyeceğinin de farkında. Konu sadece İD tehlikesi de değil; ülkenin sınır güvenliği, hassas Kürt denklemi, mülteci sorunu söz konusu olan. Batı basınında ‘Türkiye’yi NATO’dan kovalım’a kadar uzanan makaleler çıkarken, Ankara’nın aldığı kararların ardında Batı’ya karşı güvensizliğ...

IŞİD’e bir de bu gözle bakın: Korku imparatorluğu

Kalabalık ve gürültülü bir lokantanın duman altında kalmış sıkışık masalarının arasından hızla geçen siyah pardösülü ve fötr şapkalı beş adam, etrafa aldırış etmeden barın arkasındaki gizli kapıdan alt kata indiklerinde düşman ailenin toplantı yapan fertlerini, giysilerinin altında sakladıkları makinelilerle gözlerini bile kırpmadan taradılar. Masanın altına saklanan bacağından vurulmuş bir kişiyi ise özellikle sağ bırakarak "Git ve anlat burada olanları," deyip çekip gittiler. Klasik bir mafya filmi sahnesi az önce anlattığım. Geride suç mahallinde yaşananları dehşetle anlatacak bir tanık bırakmak, diğer grupların gözünü korkutmak, yaratılan bu korku ile caydırıcılık sağlamak, liderliğe oynamanın altın kuralıdır çoğu zaman.   (IŞ)İD'in elinde rehin tutulan İngiliz gazeteci James Cantlie'nin "Örgüt hakkındaki gerçekleri anlatıyorum," dediği videoyu seyrederken veya seks kölesi olarak tutulan Yezidi kadınların kendi cep telefonları ile Batı basınına verd...

Cenevre 2’den mucize çıkmaz

22   Ocak’ta İsviçre’nin Montrö kentinde 30’u aşkın ülkenin katılımıyla Suriye barış görüşmeleri törenlerle başlayacak. Rejim ile muhalifler arasındaki asıl görüşmeler ise 24’ünde Cenevre’de gerçekleşecek. Cenevre 1’i nasıl değerlendirirsiniz bilmem ama ikincisinin bir mucize gerçekleştireceğini düşünen olduğunu sanmıyorum. Cenevre 2’nin ana amacı ilkinde alınan kararın uygulanması, yani tarafların kabul edeceği tam yetkili bir geçiş hükümetinin kurulması için gerekli adımların atılması. Cenevre 2 rejim ve muhalefetin bir bölümünün katılması açısından önemli. Üç yıldır süren savaşın taraflarını bir masa başına toplayabilmesi bakımından da bir ilk olacak.

ABD kumar masasında

Ortadoğu gündemi hızla değişiyor. Bir gün Mısır’ın geleceğini tartışırken, ertesi gün Suriye’ye askeri operasyon seçeneğini masaya yatırıyoruz. Bu hızlı değişim beraberinde hızlı ve etkin karar almayı ve politika üretmeyi de zorunlu kılıyor. Dünyanın tek süper gücü ABD ise, böyle bir döngünün içinde, karışmak istemediği bir kavganın içine sürükleniyor. ABD Başkanı seçildiğinde Obama’nın önceliği Amerikan askerlerinin eve dönmelerini sağlamaktı. Ortadoğu’dan uzaklaşmak, geleceğin şekilleneceği yer olarak gördüğü Asya’ya ve ülkesinin iç sorunlarına odaklanmak istiyordu. Ancak Arap Baharı’nın patlak vermesiyle kendini Ortadoğu hesaplaşmalarının içinde buldu. Ağustos 2012’de söylediği “Esad rejiminin kimyasal silah kullanması kırmızı çizgidir” sözünün arkasında durma zorunluluğu, kontrol edemediği bir oyunun içine girmesine neden oldu. Sınırlı bir müdahale ile rejimin hedeflenmediği, yani Esad’ı koltuğunda bırakacak, sadece kimyasal silah kullanımını cezalandıracak bir operasyon planl...

Ertesi gün

S uriye’deki halk isyanı ikinci yıldönümüne yaklaşırken, BM’nin son raporu durumun tahmin edilenden daha vahim olduğunu gözler önüne seriyor. 60 bin ölü sayısına ulaşılan iç savaşta, 500 bin kişinin ülkeden kaçtığı, 4 milyonun ise ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldığı belirtiliyor. Esad rejiminin meşruiyetinin kalmadığı konusunda çoğunluk anlaşırken, bu rejimin ne zaman, ne şekilde sonra ereceği ve Esad sonrası Suriye’yi nasıl bir tablonun beklediği bilinmezliğini koruyor. Mezhep çatışması yaşanan Suriye’de, ülkenin geleceği ile ilgili birçok senaryo Esad’ın kazanması veya kaybetmesi üzerine kurulabilir. Ancak gittikçe şiddetlenen çatışmaların belirsiz bir süre daha devam etmesi olasılıkların içindeki yerini koruyor.

Suriye krizinin yeni boyutu

Facebook’ta ateşlenmişti ilk fitil. Demokratik reformlar ve siyasi tutukluların serbest kalması için çağrıda bulunan gençler, ‘Beşar Esad’a Karşı Suriye Devrimi 2011’ adı altında bir grup kurmuş Mısır’ın Tahrir Meydanı’nda toplanan kalabalıklardan esinlenerek herkesi meydanlara davet etmişti. O ilk protesto gösterisinden günümüze on altı ay geçti. Bu süre zarfında Arap Baharı’nın en kanlı bilançosu on dört bin ölü ile Suriye’de yaşandı. Beşar Esad savaş halinde olduklarını artık kabul ediyor. Yabancı ülkelerin desteklediği rejim karşıtı teröristlere karşı top yekûn bir savaş verildiğini söylüyor. Yaptığı son konuşmada halkın taleplerine uygun, şeffaflık anlayışıyla hizmet edilmesini söylerken, başbakan olarak yine kendi partisine yakın bir ismi ataması ise halkın isyanını körüklüyor. Ancak bu isyan tek başına Şam rejimini değiştirecek güçte değil. Çünkü karşısında kazanmaya ant içmiş, ölüm-kalım savaşı veren askeri bir diktatörlük var. Farklı sebeplerle İran, Rusya ve Çin’in de deste...

Dünya meşgul!

BM ve Arap Birliği özel temsilcisi Kofi Annan, adı ile anılan planın başarısızlığa uğradığını itiraf ettiğinde, Suriye’nin mezhep kavgasına sahne olacağını ve şiddetin tüm bölgeye yayılmasından endişe ettiğini belirtmişti. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da Suriye’nin bölge için korkunç sonuçlar doğuracak bir iç savaşa sürüklenmesinin an meselesi olduğunu söylemişti. Suriye’de iç savaş başladı mı başlayacak mı diye teorik tartışmalar sürerken, son üç haftada ardı ardına gelen katliam haberleri artık dünyanın bir an evvel bu gidişatı durduracak bir eylem planına sahip olması gerektiğini açıkça gösteriyor. Büyük umutlar bağlanan Annan Planı rafa kaldırılırken, Esad rejiminin yaptıklarının sonuçlarına katlanacağı adımların atılması gerekiyor. Katliamlarda teröristleri sorumlu gösteren ve aralarında Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye’nin de bulunduğu dış güçlerin ülkesinde oyunlar oynadığını söyleyerek hedef şaşırtmaya çalışan Esad, bu sayede tekrar tek saygın güç olduğu günlere dönme...

Suriye’nin üç dostu

Arap Baharı’nın en kanlı bilançosu Suriye’de yaşanıyor. Yaklaşık bir yıldır devam eden isyanlar Esad hükümeti tarafından güç kullanılarak bastırılmaya çalışılıyor. Gelen haberler ülkede bir katliam yapıldığı iddialarını güçlendirirken, Şam yönetimi kırk yıllık olağanüstü hali kaldırarak, çok partili seçimin yolunu açarak ve yeni bir anayasa ile ilgili referandum yaparak halkın demokrasi ve özgürlük talebini yerine getirmeye çalışıyor. Arap Ligi, Türkiye, ABD ve Avrupa ülkeleri tarafından geç kalınmış tavizler olarak yorumlanan bu adımlar ise ülkenin sürüklendiği iç savaş durumunu etkilemiyor. Uluslararası toplumun desteğini arkasına alan Suriye Ulusal Konseyi, bu ülkelerden silah ithal etmesine izin verilmesini talep ederken, ABD Başkanı Obama’nın Esad için söylediği “Suriye’yi yönetmeyi hak etmiyor” sözü Suriye Ulusal Konseyi’nin Suriyelilerin meşru temsilcisi olarak tanınması tartışmalarına da hareket kazandırdı. Esad yönetimi ise huzursuzluk yaratarak ülkeyi bölmeye çalışan ve Sur...