Ana içeriğe atla

Kayıtlar

obama etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Biden'ın Filistin başlığı II

Bir önceki  yazı da ABD'nin yeni Başkanı  Joe Biden 'ın ana önceliğinin Orta Doğu olmadığını, ancak gelişmelerin onu daha önceki başkanlar gibi bölgeye döndürebileceğinden söz etmiş ve İran tehdidinin İsrail ile ilişkilerini belirlemede önemli rol oynayacağından bahsetmiştim. Biden'ın ayrıca,  Donald Trump 'ın tercih ettiği baskı ve cezalandırma politikasından vazgeçip Filistinlilerle yakınlaşacağı ve iki devletli çözüme odaklanacağını belirtmiştim. İki devletli çözüme ulaşmak pek de mümkün olmasa da, bu konuda İsrail ile Filistinliler arasındaki ilişkilerde bir normalleşme, en azından bir diyalogun başlatılmasını isteyeceğini, fakat buna  Obama / Kerry  kadar siyasi sermaye, enerji ve zaman harcamayacağını söylemiştim. İran ve Filistin meselesine farklı yaklaşmak istese de, Biden'ın Trump'ın bölgede kurduğu yeni düzenden, oluşturduğu yeni parametrelerden ilerleyeceğini ABD Dışişleri Bakanı  Antony Blinken 'ın İsrail'in başkenti olarak Kudüs'ü tanıd...

Biden'ın Filistin başlığı

ABD'nin 46. Başkanı  Joe Biden , başkan yardımcısı olarak görev aldığı dönemden çok daha farklı bir Orta Doğu ile karşı karşıya. Her şeyden önce bölgede üç savaş sürüyor; Suriye, Libya ve Yemen. Ayrıca, bölgede farklı ittifaklar oluştu. İran cephesinde Tahran'ın yanında Hizbullah gibi Şii örgütler var. Sünni ülkelerin oluşturduğu bir karşı cephe de bulunuyor. İsrail'in de içinde bulunduğu bu grubu İran tehdidi bir araya getirmiş olsa da Covid-19, güvenlik, ekonomi gibi ortak çıkarların varlığı, ikili ilişkileri de olumlu yönde etkiliyor. Bir diğer gruplaşma Doğu Akdeniz'de yaşanıyor. Enerjinin itici gücü Mısır, İsrail, Ürdün gibi ülkeleri bir araya getirirken, onlara Filistin Yönetimi, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İtalya da ekleniyor. Tüm bu gruplaşmanın dışında kalan Türkiye'nin Katar ile oluşturduğu işbirliğini de bir diğer grup olarak ekleyebiliriz. Her ne kadar Obama dönemindeki isimleri yönetiminin kilit noktalarına yerleştirmeyi tercih etmiş olsa da, Biden...

Yüzyılın anlaşması

Her Amerikan başkanının bir barış planı vardır. Şu anki Başkan Donald Trump’ın da var. İsrail ile Filistinlileri bir araya getirecek, birbirleriyle doğrudan önkoşulsuz konuşmalarını ve en nihayetinde anlaşmalarını sağlayacak bir plan. Diğerlerinden çok farklı olacağı en başından beri söylenen bu barış planını mimarları da plan olarak değil yeni bir vizyon olarak adlandırıyorlar. Trump’ın başkanlığında karakterini iyice tanıdığımız için, bu vizyona ‘Yüzyılın Anlaşması’ adını koymasına da şaşırmıyoruz. Büyüklük, en iyisi olma, ilgi çekmeyi sevme başkanın önde gelen özellikleri. Ancak Yüzyılın Anlaşması hâlâ gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Birçok kez uluslararası kamuoyuyla paylaşılması ertelenen plan, artık İsrail seçimlerine endekslenmiş gözüküyor. İsrail’deki Nisan seçimlerinden sonra açıklanması beklenen plan, hükümetin kurulamaması ve yeniden seçime gitme kararının alınmasıyla eylül sonrasına ertelenmişti. Ancak eylüldeki seçimlerde de çok farklı bir sonuç çıkmadı ve İsrail’de hüküme...

Yerleşimler sorunu

Kudüs’ün 35 kilometre kuzeyinde bulunan küçük bir yerleşim, son on bir yıldır milliyetçi sağcıların direnişinin sembolü haline geldi. Amona’da, 40 prefabrik evde oturan 200 kadar kişi, yerleşimlerinin bir gün yasal statü kazanmasını beklerken, Netanyahu hükümetinin itirazlarına rağmen, Filistinli özel mülk üzerine yasadışı bir şekilde kurulmuş olması nedeniyle İsrail Yüksek Mahkemesinin kararı ile boşaltıldı. 1995 yılında kurulan Amona, 2006 yılında İsrail askerlerine karşı şiddetli direnişi ile hatırlanıyor. 2005 Gazze’den tek taraflı çekilmenin hayal kırıklığının ardından Amona’daki dokuz kalıcı evi yıkmak üzere gelen güvenlik güçleri çok güçlü bir direniş ile karşılaşmış, yaşanan şiddet yerleşimler tarihine unutulmaz bir iz bırakmıştı.

Trump’ın belirsizlik dünyasına hoş geldiniz

Kasım ayındaki seçimlerin galibi Donald Trump, 20 Ocak’ta ABD Başkanlığı görevini selefi Barack Obama'dan devraldı. Kongre önündeki yemin töreni ile de ABD ve dünyada Trump dönemi resmen başlamış oldu. Bunun, Trump’ın en çok kullandığı iletişim mecrası Twitter’da da hemen yansımasını gördük.  @POTUS  hesabının kullanımı aynı gün, Obama’dan Trump’a devredildi. Başkan Trump ile ilgili ilk tartışma da sosyal medyada yaşandı. Yemin törenini izlemeye gelenlerin sayısı Obama’nınkiyle yan yana konulan fotoğraflarla karşılaştırıldığında, Beyaz Saray’ın yeni basın sözcüsünün ilk toplantısındaki konu da bu oldu; oval ofisteki fotoğrafta görülmeyen heykeller, çime basılmaması için yapılan düzenleme ve fotoğraf çekme açıları. Diğer bir karşılaştırmada ise Obama ve Trump centilmenlik yarışına tutuşturuldu. Trump’ın kaş göz hareketleriyle eşine ‘şuraya geç’ demesi veya Bill Clinton’un etrafı süzerken eşine yakalanması ise o günden kameralara yansıyanlardı. İşin magazin bölümünü bastırans...

2017’de İsrail-Filistin barışı mümkün mü?

İsrail’in yıllanmış Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Barack Obama ile kişisel anlaşmazlığı tartışma kabul etmeyen bir gerçek. Bu durumu en iyi özetleyen ise, 2011 yılında G20 zirvesi sırasında mikrofonların açık olduğunu unutan Obama’nın, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’ye dert yanan sözleriydi. Dönemin en heyecan verici dedikodusuna kulak misafiri olan gazeteciler, Sarkozy’nin “Netanyahu’yu daha fazla görmeye dayanamıyorum, tam bir yalancı” demesini, Obama’nın ise, “Sen ondan bıktın, bense onunla her gün konuşmak zorundayım,” yanıtını vermesini şaşkınlıkla dinlemişlerdi. Tüm bu kişisel çatışmaya rağmen Obama, İsrail ile Filistinliler arasında barış sağlanabileceğine inanıyordu ve bunun için tüm yetkiyi Dışişleri Bakanı Kerry’ye vermişti. Ancak asıl sorun hiç bir tarafın bu konuda Kerry kadar heyecanlı ve istekli olmamasıydı.  Başkanlığının son günlerini yaşayan Obama ile yıldızı bir türlü barışamayan Netanyahu’nun ise başı -İsrail’de bir çok liderin siyasi hayatını ka...

Obama sonrası Orta Doğu

Oldukça tartışmalı bir başkanlık seçimini geride bırakan ABD, kurulu düzene karşı çıkanların oylarıyla başkanlık koltuğuna oturmaya hazırlanan Donald Trump ile yeni bir döneme hazırlanıyor. Trump başkanlığındaki ABD ile ilgili analizler, genelde seçim kampanyasındaki söylemleri üzerinden geliştirilmeye çalışılıyor. Oysa seçilmesi ne kadar sürpriz olduysa, vaatlerinin ne kadarını gerçekleştireceği de o kadar sürpriz olacak.  Trump demek bir öngörülememe durumu, bir bilinmezlik demek . Bir etki yaratacağı kesin, ama bunun nasıl olacağı bilinmiyor. Bu bilinmezlik durumu da en büyük endişe kaynağı. Siyasi geçmişi olmayan Trump’ın bir iş adamı gibi düşünerek kararlar alacağı söylenebilir ancak. Bir de danışmanlarının, tıpkı eski bir aktör olan Ronald Reagan başkanlığında olduğu gibi, önemli olacağı. Bu nedenle fikirlerine güvendiği kızı İvanka Trump başta olmak üzere yakın çevresinde topladığı isimleri ve görüşlerini incelemenin tam zamanı. “ Trump, Orta Doğu’yu akıllı bir yatırım ...

Suriye savaşı neden bitmiyor?

Yıllardır süren Suriye savaşı neden bitemiyor biliyor musunuz? Çünkü kimse bittikten sonra ortaya çıkacak hasarla yüzleşmek, ülkeden geriye kalan parçaları yeniden ayağa kaldırmakla uğraşmak, bu konuda sorumluluk almak istemiyor. Ve daha da önemlisi, kendisi kazanamasa dahi karşı tarafın yenilmesini istiyor. Oysa savaşlarda bir taraf yenilir, mesela savaşacak asker veya silah bulamaz, daha çok dayanan diğer taraf ise kazanır ya da sonsuz bir ateşkes ile savaş hali sonlanır. Ancak konu Suriye olunca durum farklı.  ABD, Rusya, İran, Çin, Suudi Arabistan, Türkiye dahil birçok ülkenin işin içinde olduğu Suriye’de taraflar çok ve çıkarlar çatışırken yenilmeye kimsenin tahammülü yok.  Bu nedenle sahada savaşanların ne parası, ne silahı, ne desteği, ne de bu bitmek bilmez savaşı sonlanabiliyor.

Suudi Arabistan'da değişim başladı

Bu günlerde Washington’nun önemli bir misafiri var; Suudi Arabistan’ın ikinci veliaht prensi ve Savunma Bakanı Muhammed Bin Selman. “Obama henüz randevu vermedi, neden vermedi?” tartışmaları sürerken Bin Selman, Dışişleri Bakanı John Kerry ile bir araya geldi. İkili ilişkilerin yanı sıra, enerji ve Suriye başta olmak üzere Orta Doğu’daki gelişmeler ele alındı. İki lider ayrıca Orlando’da bir gey kulübünde gerçekleştirilen katliama neden olan aşırıcılığa karşı savaşacaklarını açıkladı. Suudi Arabistan’da idamla sonuçlanabilecek bir suç olarak görülen eşcinselliğe yönelik yapılan bu saldırıyı kınamak durumunda kalmak, prens için bu ziyaretinin planda olmayan ilk sürprizi olmalı. Petrol zengini Suudi Arabistan’ın finansal zorluklar yaşadığı bir sır değil. Petrol talebinin azalması, fiyatların düşmesi, krallığı ciddi adımlar atmaya yöneltti. Nitekim Bin Selman Bloomberg’e verdiği röportajda ülke ekonomisinin düzelmesinin şart olduğunu, aksi taktirde sonucun bir felaket olabileceğini b...

Suriye üzerinden Amerikan ve Rus dış politikasına bir bakış

Terör eylemleri ve kitlesel göç hareketleri içinde bulunduğumuz dönemin en belirleyici özellikleri. Orta Doğu’dan Avrupa’ya uzanan ve pek de sınır tanımayacak gibi gözüken bu durum, beraberinde elinin değdiği her yere istikrarsızlık, ümitsizlik ve endişeyi de sürüklüyor. Bu nedenlerle güvensizlik artıyor, demografik gerçekler değişiyor, bildiğimiz anlamda ulus-devlet sistemi yara alırken, devlet dışı aktörler güç kazanıyor, siyaseti yönlendiriyor.

Obama’nın Ortadoğu mirası

ABD’nin ilk siyahi başkanı, Irak Savaşının ne kadar hatalı olduğunu vurgulayarak göreve başladığında ondan beklenti çok yüksekti. Omuzlarına hemen bir Nobel Barış Ödülü eklenen Obama, dünya tarihine iz bırakmak istiyordu, ama sadece teninin rengi ile değil. Dünyaya barış getiren, savaşları bitiren, efsanevi bir başkan olmak istiyordu. Ne de olsa önemli bir önyargıyı yıkıp geçmişti başkanlık seçimini kazanarak. Savaşları bitiren başkan Dış politikasını da bu yönde kurguladı. Devraldığı Irak ve Afganistan savaşlarını bitirmek, Amerikan askerlerini evlerine, ailelerine kavuşturmak ana hedeflerinden biriydi. Irak Savaşı ve etkileri Obama’nın dış politikasında belirleyici oldu. “On yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ Irak işgalinin sonuçlarını yaşıyoruz” demekte haklıydı ve bunu tekrarlamamak için elinden geleni yapmaya kararlıydı. ABD’nin gücünün limitleri olduğunu, dünyanın jandarması olmadığını belirtmesi, bölgedeki lider ülkeleri de sorumluluk almaya zorlaması, bu anlayışın so...

Tunus, İsrail ve GTA 5

The Economist 2014 yılında Tunus’u Ortadoğu’nun tek demokrasisi olarak gösterdiğinde kullandığı grafiğe İsrail’i eklememiş olması tepki çekmişti. 2011 Arap Baharı’ndan çıkan ve demokrasi yolunda yürüyen tek örnek olarak gösterildiği için bu tanıma uygun görülmüştü muhtemelen Tunus. 2011’de Yasemin Devrimi ile demokrasiye adım atmasıyla nasıl Türkiye’nin önüne geçerek ‘model ülke’ olduğu dikkat çeken bir diğer konuydu. Son olarak dört sivil toplum örgütünden oluşan Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü, Nobel Barış Ödülüne layık görülmesi sürpriz olarak nitelendirildi. Neden tüm demokrasi umutları Tunus’a yöneldi? Nobel komitesi henüz yeni seçilmiş ABD Başkanı Obama’ya bu ödülü verdiğinde, onun dış politika yönünü belirleyebileceğini ummuştu. Barış ümidi için verilen o ödül gibi bu sene Tunus’a verilen ödül de tablonun vahametine rağmen Ortadoğu’da hâlâ bir demokrasi yeşerebilir ümidini canlı tutmak için verildi denilebilir. Geçtiğimiz ay Türkiye’yi ziyaret eden Tunus eski Başbakanı Hammad...

America is still in the Middle East

Israel’s former ambassador to the United States Michael B. Oren has written a new book; Ally , in which he gives details on his time in Washington. In one of his op-eds about his book, published in Wall Street Journal on June 16 th , 2015 he criticizes the U.S. President Obama over the damage caused to U.S. – Israel relations. As hinted from the beginning by the title “How Obama Abandoned Israel,” he accuses Obama administration for the deterioration of the relations between the two countries. “Nobody has a monopoly on making mistakes. Netanyahu and the president both made mistakes, but only one purposely damaged U.S.- Israel relations,” he wrote. However, he does not forget to give Obama credit by underlining that he was never anti-Israel and that he significantly strengthened the security cooperation between the U.S. and Israel.

Ve kazanan taraf İran

Aylar süren müzakereler sonucunda İran’ın nükleer programına ilişkin çerçeve anlaşma üzerinde uzlaşmaya varıldı. ABD yönetimine göre hiç kuşku yok ki bu, tarihi bir anlaşma. Obama, başarısızlıkla sonuçlanan İsrail-Filistin görüşmeleri başta olmak üzere Ortadoğu politikasının çöküşünün üstünü örtmeyi ve bu anlaşmanın dış politikadaki en önemli siyasi mirası olarak anılmasını arzu etmekte, doğal olarak. Ancak 1994’te Bill Clinton’un Kuzey Kore ile imzaladığı çerçeve anlaşmayı hatırlayanlar için sonuç pek de öyle değil. Pyongyang da Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (UAEK) sıkı denetimine tabi olacak ve nükleer programını donduracaktı. Oysa bugün yüzlerce balistik füzeye ve nükleer silaha sahip. Kuzey Kore nükleer çalışmalarının barışçıl olduğunu söyleyerek asıl amacını gizlemiş, ABD de diplomasi adına buna inanmayı seçmişti. Tıpkı şu an İran ile olduğu gibi. Çünkü “Anlaşma yapmamak kötü bir anlaşmadan iyidir,” dense dahi, ABD bir anlaşmaya varmaya ne olursa olsun kararlı. Tıpkı İs...

ABD-İsrail ilişkilerinde bumerang etkisi

Kontrol edemediği bir koalisyonla karşı karşıya kalan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu görev süresinin bitmesine yaklaşık iki yıl kala erken seçime gitme kararı aldı. Çok tercih ettiğinden değil ama başka bir çaresi kalmadığından hükümeti dağıttı ve “Daha istikrarlı bir koalisyon istiyorum” diyerek bir bakıma liderliğinin referandumuna soyundu. Politikacıların her zaman doğruyu söylemediğini, gerekirse verdikleri sözlerden sonradan geri adım attıkları bilinen bir gerçek. Bu yüzden liderlerin, hele hele seçim kampanyaları sırasında sarf ettikleri söz ve vaatlerini kesin bir kanun gibi görmemek gerekir. Ancak Netanyahu bu sefer kırmızı çizgiyi epeyce bir aştı. “Aşkta ve savaşta her şey mubahtır” sözünü doğrularcasına gözünü kararttı ve ortada ne ABD-İsrail ilişkisi kaldı, ne iki devletli çözüm, ne de İsrail’in demokratik devlet yapısı.

No way out

For the newly re-elected US President Barack Obama the plan was clear; to be the president that ended all the wars, withdrawing most of the American soldiers from the Middle East. Like in his first presidency, he targeted to expand America's military in the Asia Pacific as a top priority, and he declared the intention to shift America’s focus from the Middle East. To achieve this, he needed to solve the one problem that according to him is the mother of all problems; the Israeli-Palestinian conflict. Obama wanted to focus on the peace process between Israel and Palestinians, and Secretary of State John Kerry was eager to take full responsibility for the job. At the time, Obama’s tension with Israeli Prime Minister Benjamin Netanyahu became a known fact. Analysis on the future of American-Israeli relations had started circulating already. Obama preferred to be in the shadow in this matter and he left the spotlight to his secretary of state. Kerry was determined to resolve the c...

Batı’yı nasıl kandırdık

R uhani Açıklıyor: Batı’yı Nasıl Kandırdık,  P5+1: Pişmanız… Denetlemelere Rağmen İran, Arak Plütonyum Reaktörünü Tamamlamak Üzere… Bu çarpıcı başlıklar New York Times’ın ana sayfasını süslüyor. 23 Mart 2025 tarihli gazete aslında İsrail’in ABD büyükelçiliğinin İran ile yapılacak nükleer anlaşmanın sakıncalarına dikkat çekmek için bulduğu ilginç bir yöntem. Twitter’daki bu paylaşımıyla, anlaşmadan on yıl sonra neler olacağını etkili bir şekilde göstermeyi amaçlıyor. Oysa hiçbir kampanya Netanyahu’nun Obama ile ilişkilerini çöpe atmak pahasına kabul ettiği konuşma kadar dikkat çekici olamaz. Netanyahu’nun kariyerinin konuşması olarak nitelenen kongre karşısındaki konuşmasının İran anlaşmasına yapacağı etki tartışılır ama Kerry’nin deyimiyle ‘politik bir futbol maçına’ dönüştüğü kesin.

Rusya’nın Ortadoğu’daki gölgesi

İsrail ile Rusya’nın yakınlaşması önlenmek isteniyor ancak bu ilişkilerin daha da ilerlemesi için çalışan çok önemli bir grup var; Rus Yahudileri. Sovyet rejiminin çökmesinin ardından İsrail’e yaklaşık bir milyon kişi göç etti. Sekiz milyonluk bir ülkede bu rakamın büyüklüğünü tahmin edebilirsiniz A BD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin inat ve azmi ile üç yıl aradan sonra başlayan ve bu bile bir başarı sayılabilecek İsrail ile Filistin Özerk Yönetimi (FÖY) arasındaki görüşmeler ABD’nin iteklemesine rağmen sona erdiğinde kimse pek fazla şaşırmamıştı. Hatta bir sonuca ulaşmayan geçmiş barış süreçlerinin bıkkınlığını taşıyan ve ABD’nin hatırı için görüşüyor gibi yapan ancak statükodan da pek şikâyetçi olmayan tarafları masada tutmak için Kerry’nin sergilediği enerjiydi asıl şaşırtıcı olan. Gazze Savaşı, El Aksa gerginliği derken kimse barış görüşmelerinin yakın zamanda başlayabileceği ihtimalinin hayalini bile kurmuyor artık. O tren yeniden kaçınca herkes stratejisini gözden geçirmeye ba...

Dün, bugün, yarın

2015’in ilk günleri olması gerektiği gibi daha iyiye ulaşmanın umudunu, yeni ve tertemiz bir sayfa açmanın heyecanını barındırmıyor içinde. Yeni başlangıçlar her zaman hatalardan dönme şansı verir. Ancak ülkenin içinde bulunduğu karamsarlık ve birbirine yabancılaşma hali, sokaklara serpiştirilen birkaç ışıkla bile 2015’in parıldamasına, bu ağır ruh halinin kaybolmasına yardımcı olamıyor. 2014’ü nasıl bilirdiniz?  Kavga, restleşme, tek tip, muhafazakâr ve itaatkâr bir toplum yaratma süreci, akıl tutulması, darbe, yasaklar, lobiler, ya sev ya git, bizden değilsin…  Hal böyle olunca Türkiye içte birbirine yabancı, dışta ise gittikçe yalnızlaşan, paranoyak bir ıssız adama dönüşüyor. 2014 dünya için de pek parlak geçmedi. Hiç olmayacak diyebileceğimiz gelişmeler oldu. Rusya herkesin gözleri önünde Kırım’ı ilhak etti, yaptırımlar konuldu. Nükleer programına rağmen İran uluslararası sisteme dahil olmaya başladı, yaptırımlar gevşetildi. ABD Küba’ya dostluk elini uzattı. Kabul...

Halkın gücü

Kamuoyu bir ülkenin dış politikasını etkileyebilir mi? Siyasi karar alıcıların askeri müdahale kararlarında kamuoyu yoklamaları ne dereceye kadar etkili? Kamuoyu ne kadar güçlü? Bu sorular 2013 yazından beri kafamda dönüp duruyor. Hatırlarsanız Ağustos 2013’te Suriye’de Esad güçlerinin kimyasal silah kullandığı iddiası gündeme bomba gibi düşmüş, ABD Başkanı Obama tam bir yıl önce söylediği “Esad rejiminin kimyasal silah kullanması kırmızı çizgidir” sözünün arkasında duracağını belirterek bu silahların kullanımını cezalandıracak sınırlı bir müdahaleye hazırlandığını açıklamıştı. Dışişleri Bakanı John Kerry’nin ateşli konuşmasının ardından müdahale kararı beklenirken, Obama son anda bu kararı Kongre’ye bıraktığını açıklamıştı. İngiltere parlamentosunun reddi, BM’nin isteksizliği bu gelişmede muhakkak ki pay sahibi, ama bu koşullar daha önce ABD’yi durdurmaya yetmemişti. Burada bakılması gereken, kararı etkileyebilecek bir de kamuoyu var. Irak ve Afganistan savaşlarının hatırası henü...