Ana içeriğe atla

Komşu komşuya muhtaç

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Filistin Özerk Yönetimi’nin 1967 sınırlarına sahip bir ‘Filistin Devleti’ olarak üye olma talebini bu hafta görüşmeye başlayacak. Tek taraflı olarak, İsrail ile görüşme masasına oturmadan, El Fetih tarafından yapılan bu talepte artık tüm gözler BM’de.
Genel Kurul’da görüşülecek bu talebin Güvenlik Konseyi’ne gelmesi durumunda ABD’nin vetosu ile karşılaşması bekleniyor. Sadece Genel Kurul’da kabul görmesi durumunda sonuç, yaptırımı olmayan ancak siyasi anlamda etkili olacak bir karar olur.
Çoğunluğu oluşturan gelişmekte olan Müslüman ülkeler ‘İsrail’e karşı Filistinliler’ olarak lanse edilen bu oylamada din kardeşleri lehine oy kullanmayı doğru bulması halinde, barışın görüşme masasından çıkması gerektiğini düşünen ABD veto hakkını kullanma durumunda kalabilir. Bunun sonucunda hem İsrail hem ABD, ‘Filistin Devleti’nin kurulmasına karşı çıkmakla’ suçlanabilir. Bunun sonucunda El Fetih ile rakibi Hamas arasında liderlik ve çıkar çatışması başlayabilir; bu da yeni bir İntifada’yı beraberinde getirebilir. Bu durumda Ortadoğu yeniden kana bulanacak, İsrail uluslararası arenada yalnızlaşacak ancak Filistinliler de daha mutlu olmayacak. Neden mi?
Başta İsrail olmak üzere birçok ülkeden barış masasına dönmesi için çağrıda bulunulan FÖY, bu talebi ile hem ikili güvenlik anlaşmalarını hem de farklı ülkelerin şahitliğinde gerçekleştirilen uluslararası anlaşmaların kurallarına karşı çıkmış oluyor. Tüm bu anlaşmalar İsrail ve Filistinlilerin doğrudan görüşmeler yoluyla barışa ulaşılmasının gerekliliğini vurguluyor.
Bu anlaşmalarda BM imzasının veya arabuluculuğunun olmasına rağmen bu oylamaya izin vermesi de BM’nin güvenilirliği sorgulatıyor. Aldığı çelişkili kararlarla işlevini yitirmiş bir kurum olarak BM’nin ne bu soruna bulabilecek yapıcı bir çözümü ne de önerilerini uygulatacak gücü var.
Ancak ABD beyan ettiği gibi Filistinlilere maddi yardımı kesebilir. Ekonomisi büyük ölçüde dış yardıma bağlı olan FÖY için hem önemli bir mali kaynağını hem de barış görüşmelerini yöneten ABD’yi kızdırmak doğru bir hamle olmasa gerek. Kendi kendini yönetmekte henüz yetersiz olan ve kaçak silah cenneti sayılabilen FÖY, güvenliği için İsrail’den destek alıyor. Tüm anlaşmaların askıya alınması durumunda İsrail de Filistinlilere yardımı kesebilir, para transferlerini durdurabilir, ekonomisine girişi kapatabilir.
FKÖ tüm dünya Filistinlilerini temsil ederken, bu durumda Ramallah sadece Batı Şeria’daki iki milyonu temsil ediyor olacak. Gazze yönetimini elinde bulunduran Hamas, El Fetih’in bu girişimini onaylamadığı sürece ‘Filistin Devleti’ olarak sadece Batı Şeria’dan bahsedilmiş olacak. El Fetih uluslararası arenada resmi tek temsilci olarak tanımlanacağından Hamas’la arasında iç savaşa varan çatışmalar yaşanabilir. Olası bir iç savaş beraberinde İsrail’e saldırıların artmasına yol açabilir ve durumu tüm tarafların önemli kayıplar vereceği 3. İntifada’ya kadar götürebilir.
Sürpriz bir gelişme olmazsa, bölgede gerilimin artacağı ve barışın uzaklaşacağı öngörülebilirken, Abbas’ın tek taraflı bu girişimdeki ısrarına sebep ne olabilir?
Öncelikle artık tersini düşünse bile iç ve dış baskılardan Abbas’ın geri dönüş şansı pek yok. Son yıllarda sürekli olarak liderliği bırakacağını söyleyen Mahmud Abbas, BM başvurusuyla kendince doğru bir girişimle siyasi hayatını sonlandırmak istemiş olabilir. Ayrıca iki İntifada’yı da kazanan İsrail’e karşı ikili görüşmelerde aradığını bulamayan FÖY, olayı uluslararası boyuta taşıyarak bu arenada askeri değil diplomatik yoldan İsrail’i sıkıştırmak ve izole etmek istemesi de muhtemel.
Ancak bölgede barış tek taraflı girişimler yerine ikili görüşmelerle sağlanabilir. ABD, AB veya BM ile değil; İsrail’in Filistinlilerle, Filistinlilerin de İsraillilerle anlaşmaya varması gerekiyor. 1947 yılında BM tarafından zaten tanınan Filistin Devleti’nin İsrail ile anlaşıp var olmaya, 1948 yılında kurulan İsrail Devleti’nin de Yahudi Devleti olarak Filistinliler tarafından tanınmaya ihtiyacı var. Buna da ancak kapı komşuları sayesinde ulaşabilirler.

Karel Valansi / GÜNDEM

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Commemorating the Holocaust in Turkey (With an Attack on Israel)

The victims of the Holocaust were officially going to be commemorated in Turkey – as they would be in many other countries. This was huge. And it would happen in Ankara, the heart of Turkey! We already had a Yom HaShoah, a Holocaust memorial day. The UN’s Holocaust International Remembrance Day was first commemorated in Turkey five years ago at Neve Shalom Synagogue. Last year, the commemoration was held for the first time outside Jewish institutions, at Kadir Has University in Istanbul. This year it would be held at Bilkent University in Ankara. This year was also important because the Speaker of Parliament, Cemil Çiçek, would be attending the ceremony. It would be the first time that such a high ranking official did so.

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcheri...