Ana içeriğe atla

Dünya meşgul!

BM ve Arap Birliği özel temsilcisi Kofi Annan, adı ile anılan planın başarısızlığa uğradığını itiraf ettiğinde, Suriye’nin mezhep kavgasına sahne olacağını ve şiddetin tüm bölgeye yayılmasından endişe ettiğini belirtmişti. BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da Suriye’nin bölge için korkunç sonuçlar doğuracak bir iç savaşa sürüklenmesinin an meselesi olduğunu söylemişti.
Suriye’de iç savaş başladı mı başlayacak mı diye teorik tartışmalar sürerken, son üç haftada ardı ardına gelen katliam haberleri artık dünyanın bir an evvel bu gidişatı durduracak bir eylem planına sahip olması gerektiğini açıkça gösteriyor. Büyük umutlar bağlanan Annan Planı rafa kaldırılırken, Esad rejiminin yaptıklarının sonuçlarına katlanacağı adımların atılması gerekiyor.
Katliamlarda teröristleri sorumlu gösteren ve aralarında Suudi Arabistan, İsrail ve Türkiye’nin de bulunduğu dış güçlerin ülkesinde oyunlar oynadığını söyleyerek hedef şaşırtmaya çalışan Esad, bu sayede tekrar tek saygın güç olduğu günlere dönmeyi arzuluyor. Rejim yandaşları kadar rejim karşıtları da gün geçtikçe daha güçlü silahlar elde ederken, önemli miktarda kimyasal silaha sahip Suriye’nin bunları kullanması veya farklı ellere geçmesi olasılığı da göz ardı edilemez bir tehlike.

Katliamlar sonrası Esad rejimine karşı uluslararası söylemler sertleşirken, Suriye’deki çatışmaların tüm bölgeye, özellikle de Lübnan’a sıçramasından duyulan endişe de artıyor.
1982’de İran desteği ile kurulan ve günümüzde siyasi ve askeri bir güç olan Hizbullah ile, ülkede otuz yıl boyunca asker bulunduran ve içişlerine karışma hakkını kendinde bulan Suriye arasında kalan Lübnan, farklı din ve mezhepleri barındıran bir ülke. Uzun süre iç savaş yaşayan, farklı ülkelerin savaş meydanı olan Lübnan, son yıllarda Suriye karşıtı ve Suriye taraftarı siyasilerin iktidar çekişmelerine sahne oluyordu.
Suriye krizinin ilk yılında tarafsızlığını koruyabilen Lübnan, Sünni Müslümanların ülkenin kuzeyini Esad muhaliflerinin üssü haline getirmesiyle ülkedeki Suriye yanlılarının şimşeklerini üstüne çekti. Esad karşıtı bir şeyhin terörist suçlamasıyla gözaltına alınması ile ülkede artan gerilim, Sünni bir din adamının öldürülmesi ile tırmandı. Esad rejimini destekleyen Nusayriler ile muhalifleri destekleyen Sünniler arasında çıkan silahlı çatışmalar ise ancak ordu tarafından bastırılabildi.
Ülkede baş gösteren endişe verici bu gelişme nedeniyle Ürdün başbakanı Beyrut’a yapacağı resmi ziyareti son anda ertelerken, birçok körfez ülkesi vatandaşlarına Lübnan’a gitmeme tavsiyesinde bulundu. Kredi derecelendirme kuruluşu Standard and Poor’s ise Lübnan’ın kredi notunu ‘durağan’dan ‘negatif’e çekerek ekonomik kaygısını gösterdi. Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle de Beyrut’u ziyaret ederek ülkedeki tüm siyasi güçlerden Suriye’deki şiddetin Lübnan’a sıçramaması için gereken çabayı sarf etmelerini istedi. Lübnanlı siyasiler bu çağrıyı göz ardı etmeyerek19 ay aradan sonra ilk defa bir araya gelerek ülkenin istikrarı için ne yapabileceklerini tartıştılar.
Lübnan siyasetindeki Şam etkisi yadsınamaz. Lübnan, cumhuriyetin ilanıyla ayrı bir devlet tanımını kazandıysa da hiçbir zaman Suriye’den tamamen kopamadı. Ülkedeki farklı din ve mezhepler kadar Suriye yanlısı veya karşıtı olmak da sınıflandırıcı bir unsur. Bu nedenle Suriye’de tırmanan gerilimin komşu Lübnan’ı etkilememesi mümkün değil.
Suriye’deki kaos ise tüm Ortadoğu’yu tehdit etmeye devam ediyor. Suriye kolay kolay toparlanamayacağı bir felakete doğru sürüklenirken, ülke halkının dünyanın desteği olmadan Esad rejiminden kurtulamayacağı bir gerçek. Suriye halkının şansızlığı işte burada yatıyor. Dünya meşgul!
Uluslararası toplumun Suriye konusunda ortak hareket etmesi şart. Ancak Irak, Afganistan ve Libya müdahalesinin sonuçlarının tartışıldığı, İran nükleer tehlikesinin kafaları kurcaladığı bir dönemde; kasım ayındaki seçimlere odaklanmış, tüm kararların sandığa etkisini hesaplayan ABD ile ekonomik krizle boğuşan Avrupa’ya, Şam’daki çıkarlarını düşünen ve bu yüzden her türlü yaptırım ve dış müdahaleyi reddeden Rusya ve Çin eklenince, Suriye halkını kurtaracak hızlı ve cesur kararların alınması zor. Bu gidişle daha birçok Annan Planı görüp umutlanacağız sanırım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Turkish people’s perception of Israel on its 68th anniversary

“ Today we are not only celebrating the 68th anniversary of the independence of the State of Israel, we are also celebrating the anniversary of the friendship between Turkey and Israel.”  These significant words belong to deputy Governor of Istanbul, Ismail Gultekin. Last Monday, the Israeli Consulate in Istanbul held an elegant reception in Istanbul, for the 68 th  anniversary of Israel’s independence. Gultekin’s speech in this event demonstrated how imminent the normalization of the relationship between Turkey and Israel and how willing Turkey is. Israeli Consul General Shai Cohen’s speech also included similar cordial messages. Cohen said that despite issues regarding diplomatic relations, the assistance offered by Turkey to Israel after the terror attack on March 19 on Istiklal Avenue which killed three Israeli citizens, demonstrated how profound the cooperation between the two countries is. He also emphasized that there is a positive atmosphere for the normalization ...

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...