Ana içeriğe atla

Batmayan Güneş’in büyük günahları

Pakistan ziyareti sırasında, Keşmir sorununda İngiltere’nin nasıl bir rol oynayacağının sorulması üzerine İngiltere Başbakanı David Cameron, ilginç bir cevap verir: “Bu sorun ve benzeri birçok sorunun kaynağı İngiltere. Bu nedenle ülkemin bu konuda liderlik yapmaması lâzım” der. İzleyicileri tatmin eden bu cevap ülkesinde ciddi tartışmalara yol açar. Cameron, popülist söylemde bulunmakla suçlanır, İngiltere’nin geçmişinden dolayı kimseden özür dilememesi gerektiği hatırlatılır.
Oysa belki de Cameron bu kadar yankı uyandıracak bir açıklama yapmayı planlamıyordu. Sadece Hintli ve Pakistanlı izleyicilerin hoşuna gidecek, iki tarafın da alınmayacağı, aynı zamanda İngiltere’yi de tekrar Keşmir probleminin içine çekmeyecek bir cevap vermek istemişti naifçe.
Ancak, önemli soru kafalarda yer etti bir kere. İngiltere ve sömürgeci tarihi, günümüzde halen devam eden sorunların sebebi mi? Topraklarında güneşin hiç batmadığı büyük imparatorluk adını tarihe nasıl yazdırdı aslında?
İngilizler, her ne kadar geçmişleri ile gurur duysalar da, sebep oldukları sorunlar nedeni ile aynı zamanda utanç da duyarlar. Tarihleri ile yaşadıkları bu ikilem kendini özellikle Tony Blair ile bir “af dileme” yarışı ile gösterir. İrlandalılardan ve köle ticareti nedeniyle Afrikalılardan özür dileyen Blair’i, Avustralya’daki kayıp çocuklar nedeniyle Gordon Brown takip eder.
Gelişmiş ve lider bir ülke olan İngiltere, özellikle son yüzyılda olan önemli olaylarda hep ön planda yer aldı. Günümüzün en önemli çevresel sorunu olan iklim değişikliğinin sanayi devrimi ile başladığını ve bu devrimin de İngiltere’den dünyaya yayıldığını kabul edersek, İngiltere bu gibi çevresel sorunların doğacağını öngörmeden dünyaya sanayiyi tanıttı. Bu konuda doğruca İngiltere’yi suçlamak haksızlık olur. Ancak köle ve silah ticareti söz konusu olduğunda İngiltere suçunu kabul etmeli. Ekonomik nedenlerle başlattığı köle ticareti, diğer güçlü ülkeler tarafından da adapte edildi ve Afrikalı halk yıllarca zulme uğradı. Uluslararası silah ticaretinde oldukça başarılı olan İngiltere’nin bu hırsı olmasaydı birçok bölgede çatışma yaşanmayabilirdi.
Eski sömürgelerine bakarsak, birçoğunda hâlâ o dönemden kalan sorunların devam ettiğini görebiliriz.
1965’te tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Rodezya (Zimbabve), İngiltere’nin talebi üzerine konulan BM ticaret ambargosu yüzünden 1970’lerde beyaz yönetime karşı gerilla savaşı yürüttü. Halk, ancak 1980’de tam bağımsız olabildi.
Güçlü bir milliyetçi hareket başlatan İran Başbakanı Muhammed Musaddık, İngiliz petrol şirketini millileştirmek istedi, 1953’te İngiliz destekli bir darbe ile görevden uzaklaştırıldı ve İran İslam Cumhuriyeti ile sonuçlanan Şah Pehlevi dönemi başladı.
Kuzey İrlanda hâlâ dini ayrım yaşarken, ülkeyi bölen 1922’de İngiliz Parlamentosu’nda alınan bir karardı. Hindistan ve Pakistan’ı karşı karşıya getiren Keşmir problemi ise 1947’de halka hangi tarafı seçmek istediğine dair referandum hakkı verilmemesi ile doğdu.
Günümüzde hala tüm şiddeti ile devam eden İsrail ile Filistinliler arasındaki sorun da gözleri İngiliz mandası olan bu topraklara çeviriyor.
İngiltere için sadece Hindistan’da başarılı olduğunu söyleyebiliriz. İngilizce ile ticaret yapabilmiş, miras aldığı devlet yapısı ve kurumlarla da bağımsız olabildi.
Ancak Kıbrıs, Irak, Sudan, Kenya, Bahreyn, Libya, Sri Lanka’daki sorunlar İngilizlerin ret edemeyecekleri, halen devam eden problemler.
Her ne kadar manda yönetimi bu sorunların tek kaynağı olmasa da, İngiltere ve benzeri ülkelerin bu bölgeleri sömürmesi, kültürel farkları gözetmeksizin kendi talepleri doğrultusunda değiştirmeye çalışması, zor kullanması, günümüzde süre gelen sorunların kaynağını oluşturuyor.
Bu deneyimlerden elde edilen bilgiler göz ardı edilmemeli.
Eskiden Batı medeniyetini yayma fikri ile yürütülen sömürgecilik, günümüzde demokrasi ve insan haklarını güvence altına alma adı altında devam ediyor. Özellikle Fransa’nın Libya ve Fildişi Sahilleri’nde çatışmaya girmesi, kendi çıkarlarını korumanın peşinde olduğunu açıkça gösteriyor.
Oysa artık bu gibi istilaların sorun çözmekten çok yeni sorunlar yarattığını görme, olanları çözebilmek için yeni yollar arama zamanı.

Karel Valansi / GÜNDEM
Şalom Gazetesi 13 Nisan 2011
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=78055

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcheri...

Orta Büyüklükte Bir Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politikası

Farklı bölgelerde devam eden savaş ve krizler, uluslararası ilişkilerde güç rekabetini öne çıkarıyor. Buna ABD’nin büyük güç olarak alışılmış rolünü yerine getirmekteki isteksizliği de eklendiğinde, 1945’ten bu yana kurulan uluslararası düzen ve yapı taşı olan kurumlar yıpranıyor. Bunun sonucu olarak belirsizlik artıyor ve mevcut küresel sistem bir geçiş döneminin sancılarını yaşıyor. Öte yandan bu durum, orta güç olarak tanımlanan ülkelere daha geniş bir hareket alanı da sağlıyor. Bu sayede orta güçteki ülkeler, sistemde dengeyi gözeten, arabuluculuk yapabilen, bölgesinin istikrarına katkı sağlayabilen, hatta zaman zaman kapasitesinin üzerinde sorumluluk ve inisiyatif alabilen, küresel düzeyde etkili roller oynayabilen aktörler haline geliyor. Özellikle belirsizlik dönemlerinde bu ülkeler çok yönlü diplomasi, proaktif dış politika, esnek ittifak arayışları ile öne çıkabiliyor. Türkiye, bu bağlamda, orta güçte bir devlet olarak dikkat çeken bir örnek teşkil ediyor. Jeostratejik konumu,...