Ana içeriğe atla

“Yes, we did” *

Geçtiğimiz haftaya, ABD Başkanı Barack Obama’nın “Dünyanın bir numaralı teröristini öldürdük” açıklamasıyla başladık. 11 Eylül olaylarından yaklaşık on yıl sonra Amerika, El Kaide Lideri Usame Bin Ladin’in Pakistan’da saklandığı, telefon ve internet bağlantısı olmayan eve ulaştı ve ‘terörle savaştaki' en önemli hedefini öldürdü. Ancak neden bu kadar uzun sürdüğü ve terörle savaşta hangi noktaya gelindiğinin tartışılması lazım.
Usame Bin Ladin 11 Eylül 2001’de bir anda ortaya çıkmadı. 1996 yılında Clinton Hükümeti kendisini ‘düşman’ ilan etmişti bile. ABD birçok kez Taliban liderleriyle bir araya gelip Bin Ladin sorununu diplomatik yöntemlerle çözmeye çalıştı. ABD şiddetten uzak durmaya çalıştıkça, Pakistan ABD’yi işbirliği içinde olduklarına inandırarak zaman kaybetmesine yol açtı. 2004’te Bush, 2010’da ise Obama Pakistan’ı güçlü bir müttefik olarak tanıttılar. Oysa bu sırada Bin Ladin’in ağını güçlendirmesine olanak sağlandı.
Bin Ladin’in öldürülmesi El Kaide için çöküş ve terörle savaşta önemli bir başarı olarak tanımlansa da, terörle savaş bitti demek için henüz çok erken. Her ne kadar “hiçbir terör saldırısı cezasız kalmaz” mesajı açıkça verilse de, El Kaide sempatizanları ABD, Batı, İsrail ve Yahudi hedeflere ses getirecek bir saldırı ile intikam alma yoluna gidebilir. Amerikalılar kutlama yaparken Avrupalıların gelişmeleri endişe ile takip etmelerinin en önemli nedeni bu.
11 Eylül saldırıları sonrası Fransız Le Monde Gazetesi “Bugün hepimiz Amerikalıyız” diyerek ABD’ye desteklerini belirtmişlerdi. Ancak Amerikalıların günümüzdeki sevinç görüntülerine birçok Avrupa ülkesi tepki göstermede gecikmedi. İngiliz The Sun Gazetesi “Silahsız Bin Ladin, tıpkı 11/9 ve 7/7 kurbanları gibi” manşetiyle “adalet yerini buldu” diyen Obama ile aynı fikri paylaşmadıklarının altını çiziyor. ABD, Bin Ladin’in öldürülmesini terör saldırılarının önlenmesi için bir umut olarak görürken, Avrupalılar daha kötülerinin gelebileceği endişesini taşıyor. Avrupalıların Bin Ladin’in öldürülmesi haberini Amerikalılar kadar sevinçle karşılayamamalarının altında yatan ana sebep bu.
Bin Ladin’in öldürülmesi El Kaide’yi bitirmez. Bu bir gerçek. Örgüt lider odaklı değil. Birçok ülkede bağımsız çalışan hücre mantığı ile kurulduğu için işleyişine devam edebilir. Bin Ladin, El Kaide’nin kurucusu ve başı olmasına rağmen son yıllarda “günlük işleyişi” yönetmekten çok, terör örgütünün medya yüzü ve ideolojisinin sesi oldu. Ancak liderlerinin ölümünün ciddi bir moral kaybını da beraberinde getireceği muhakkak.
Yeni bir lider arayışına girildiğinde ilk sırada Eymen El Zevahiri bulunuyor. El Zevahiri’nin stratejik düşünme kabiliyeti ve organizasyon becerilerinin ABD’nin Afganistan işgali sonrasında örgütü bir arada tuttuğu biliniyor. Bin Ladin’in yerini imaj olarak dolduramasa da işleyişe hâkim olması, yeni lider olarak kabul görmesini sağlayabilir.
Yapılan araştırmalar ‘Arap Baharı’ olarak anılan isyanların dini amaçlı olmadığını gösteriyor. Bu isyanların diktatörleri koltuklarından edebilecek gücünün olması da eklenince, El Kaide’nin ideolojisine ters düşen bu durum sonuçta örgüte güç kaybettirebilir. Ancak internet ortamında yayılan on binlerce site, şiddeti ve terörü destekledikçe yeni Bin Ladin’lerin türemesi kaçınılmaz.
El Kaide Lideri Usame Bin Ladin’in öldürülmesi Amerika için bir zafer. Bir sonraki seçimlerde pek şans verilmeyen Obama için ise, bu gelişmeyle kazandığı popülarite onu tekrar yarışa döndürdü denilebilir. Amerika, tüm terör örgütlerine ‘herkesin ulaşılabilir olduğunun’ çok açık mesajını verdi. Ayrıca operasyonun sessiz, temiz ve hızlı olması, Bin Ladin’i şaşırtacak bir kara operasyonu olması ve çok az kayıpla tamamlanması ABD’nin kesin ve şüphe götürmez bir istihbarata sahip olduğunu göstermesi bakımından da çok önemli. El Kaide devam edebilir, Avrupalıların korktuğu gibi büyük bir saldırı da gerçekleştirebilir ancak Bin Ladin’in on yıl sonra bile olsa bulunması, her terör liderine zamanının kısıtlı olduğunu hatırlatacaktır.

* "Evet Başardık"

Karel Valansi / GÜNDEM
Şalom Gazetesi 11 Mayıs 2011
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=78411

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

“Çok eğlendim, teşekkür ederim, hoşçakalın…”

Yılın başında Tiyatrokare tarafından sahnelenen ve oldukça tartışma yaratan ‘Onca yoksulluk varken’ piyesi ve geçtiğimiz ay vefat eden Meksikalı ünlü yazar Carlos Fuentes, ölümünden 32 yıl sonra Romain Gary’yi edebiyat dünyasından günlük hayatımıza taşıdı 2Aralık 1980, Paris’te bir apartman dairesi. Yatak odasına yerleştirdiği dev Menora’nın gölgesinde hayatının son rolünü oynamak için intiharı seçen biradam. Bu kişisel seçimle, bir savaş kahramanı, başarılı bir diplomat, ünlü bir film yönetmeni ve senarist hayata veda etmiş oldu. Ancak daha da önemlisi, Fransız edebiyatı tek bir kurşunla iki önemli yazarını birden kaybetti; Romain Gary ve Emile Ajar .

Bu çocuğa dikkat! Adını çok duyacaksınız

Ralfi Kanyas ile tanıştırmak istiyorum sizleri. Çok özel bir genç. 22 yaşında hem medya iletişim üçüncü sınıfta okuyor hem de Hürriyet Ege’de muhabir olarak çalışıyor. 16 yaşında karşıdan karşıya geçerken bir arabanın çarpmasıyla hayatı değişiyor. Tekerlekli iskemleye bağlı kalmanın tüm zorluklarına rağmen hayata daha da sıkı tutunuyor. Başta zorluk çekse de önce ailesi sonra da arkadaşları ona güç veriyor ve engel tanımaz oluyor. Şimdi hem katıldığı gönüllü çalışmalarla, hem de gazete yazılarıyla engellilerin hayatında bir fark yaratmaya çalışıyor. Geleceğin başarılı gazetecisini şimdiden tanıyın istedim. Karel Valansi