Ana içeriğe atla

Suriye krizinin yeni boyutu

Facebook’ta ateşlenmişti ilk fitil. Demokratik reformlar ve siyasi tutukluların serbest kalması için çağrıda bulunan gençler, ‘Beşar Esad’a Karşı Suriye Devrimi 2011’ adı altında bir grup kurmuş Mısır’ın Tahrir Meydanı’nda toplanan kalabalıklardan esinlenerek herkesi meydanlara davet etmişti. O ilk protesto gösterisinden günümüze on altı ay geçti. Bu süre zarfında Arap Baharı’nın en kanlı bilançosu on dört bin ölü ile Suriye’de yaşandı.
Beşar Esad savaş halinde olduklarını artık kabul ediyor. Yabancı ülkelerin desteklediği rejim karşıtı teröristlere karşı top yekûn bir savaş verildiğini söylüyor. Yaptığı son konuşmada halkın taleplerine uygun, şeffaflık anlayışıyla hizmet edilmesini söylerken, başbakan olarak yine kendi partisine yakın bir ismi ataması ise halkın isyanını körüklüyor. Ancak bu isyan tek başına Şam rejimini değiştirecek güçte değil. Çünkü karşısında kazanmaya ant içmiş, ölüm-kalım savaşı veren askeri bir diktatörlük var. Farklı sebeplerle İran, Rusya ve Çin’in de desteğini almış bir rejim üstelik. Türkiye ise Suriye halkının yanında olduğunu dile getirerek, 33 bin mülteciye ev sahipliği yaparak, Şam rejimini eleştirerek, Esad’ın karşı safhasında yerini almıştı.
Geçtiğimiz hafta Türk uçağının Şam yönetimi tarafından düşürülmesi, Suriye krizinin boyutunu değiştirdi.
Şam yönetiminin muhtemelen önceden planlamadan gerçekleştirdiği bu saldırı, ancak üst düzey bir yetkili tarafından sonuçları tartılarak alınmış bir karar olabilir.
Suriye, gelişmiş Rus yapımı hava savunma sistemi ile İran’dan bile daha güçlü bir altyapıya sahip. Dolayısıyla Suriye kıyılarındaki Türk uçağı bir bakıma bu ülkenin insafına kalmıştı. Daha önce Suriye Türkiye’nin hava sahasını ihlal ettiği gibi, Türkiye de komşusunun hava sahasını ihlal etmiş fakat hiçbir uçak düşürülmemişti. Belki buna güvenen Türk uçağı fazla yaklaştı belki de Ürdün’e kaçan pilotun yarattığı güven sarsıntısı nedeniyle Şam yönetimi, ülkede söz sahibi olan tek gücün halen kendisi olduğunu Suriye halkı kadar tüm bölgesel ve küresel güçlere göstermek istedi.
Bu olay, Şam’ın büyük risk alarak gerçekleştirdiği bir tepki olduğu kadar, Türkiye’yi Suriye krizinin içine çekip başrol oyuncularından yapan bir dönüm noktası.
Olay sonrasında soğukkanlı davranan Türkiye, uluslararası kamuoyundan destek alırken, Suriye de tanımlanamadığı için düşürülen uçağın Türk olduğunu bilmediğini beyan etti. Birkaç gün sonra ise Suriye Enformasyon Bakanı ilginç bir manevrayla düşürülen uçağın İsrail uçağı olduğunu sandıklarını söyledi.
Şam yönetiminin bu son hamlesi dikkatleri farklı bir noktaya çekme gayesinden başka bir şey değil. Suriye’deki iç savaş durumunun İran ve Suudi Arabistan’ın temsil ettiği Şii-Sünni çatışmasına dönüşmesi durumunda bölgenin bundan etkilenmemesi mümkün değil. Ortadoğu’yu içine alacak bir mezhep çatışmasında ise en önemli kaybeden tek başına kalacak İran olacaktır. Bu nedenle İran her zaman başka bir ‘düşmanın’ varlığını hatırlatır ve birleştirici unsur olarak ‘İsrail düşmanlığını’ destekler. İsrail uçağı olduğunun sanılması kadar Esad’ın “Filistin’i desteklediğimiz için baskı altındayız” açıklaması da bunun diğer bir örneği.
Şam yönetimine karşı demokrasi isteği ile başlayan halk isyanında gelinen noktada tek çözüm Esad rejiminin sonlanması olarak görülürken, koltuğunu bırakmaya hiçbir suretle niyeti olmayan ve tüm baskılara dayanan bir otoritenin başta olduğunu unutmamak gerekir. Çekimser ve isteksiz davranan ülkeler gerekli gayreti göstermedikçe istenen rejim değişikliğinin olmayacağı da aşikâr. Bunu öngörebilmek için 1991 Körfez Savaşından sonra devrildi devrilecek denen Irak Lideri Saddam Hüseyin’in on iki yıl daha iktidarda kaldığını ve ancak ABD’nin 2003’te Bağdat’a girmesi ile devrildiğini hatırlamak yeterli olacaktır.

Karel Valansi / Objektif

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları