Ana içeriğe atla

Diplomasi sahnesi

Dünya gündemini takip ederken kendinizi bir tiyatro sahnesinde hissediyor musunuz benim gibi? Herkesin kostümler giyip, yoğun makyajlar yaparak gerçek kimliklerini ve amaçlarını gizlediği yalancı bir dünyada? Gündem yine alt üst oldu. Savaş çıktı mı, çıkacak mı, sonuçları ne olabilir derken ‘bir anda’ perde kapandı ve aynı hızla sahne değişti.
Amerika’nın sınırlı bir müdahale ile Esad rejimini koltuğunda bırakacak, ancak kimyasal silah kullanımını cezalandıracak operasyonu sadece bir günde rafa kalktı. Kongre oylaması iptal edildi, şimdiye kadar konuşulmamış bir seçenek, ‘bir anda’ tüm taraflardan kabul gördü. Önce ABD önerdi; “kimyasalları teslim et müdahale etmeyelim,” sonra Rusya “uluslararası denetime bırak” dedi. Esad kabul etti, hatta kimyasal silahların üretimini ve kullanımını yasaklayan uluslararası sözleşmeye de imza atarım dedi. Suriye’nin bir diğer dostu İran da bu öneriye yeşil ışık yaktı.
Müdahale olasılığı, bu güne kadar yapılan her öneriyi veto eden Rusya’nın da bir adım atmasına sebep oldu böylece. Şaşırtıcı bir yenilik ise, ABD’nin Suriye konusunda İran ile mektuplaştığını ve İran’ın Esad’ı ikna etmede önemli rol oynadığını öğrenmemiz oldu. Suriye’ye askeri müdahale konusundaki tepkileri yakından takip eden İran, Ahmedinecad sonrası batı dostu imajını diplomatik mesajlarla tazelemeye dikkat ediyor.
Tıpkı Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, kitle imha silahlarının kullanılmaması önceliği, sıcak çatışmayı engelledi ve ABD ile Rusya’yı işbirliğine teşvik etti. ABD, müdahale yapmaya gerek kalmadan hedeflediği sonucu diplomatik yolla elde edebildi, kimyasal silah kullanımının ciddi sonuçları olacağını gösterdi. Ancak kararsız ve isteksiz duruşu özellikle nükleer İran konusunda birçok soru işaretini de beraberinde getirdi. Birçok analiste göre, İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’nın tek güç olduğu dönemi geride bırakmaktayız. ABD Dışişleri Bakanı Kerry de “Amerika dünyanın polisi değil” diyerek bu düşünceyi doğrulamakta. Oluşacak boşluğun Rusya veya ekonomik dev Çin tarafından mı doldurulacağı önümüzdeki dönemde sıkça tartışılabilir. 
ABD ve Rusya inisiyatifi ile Suriye sınırlarını aşabilecek bir savaş engellendi. Varılan anlaşmaya göre Esad bir hafta içinde elindeki kimyasal silah stokunu bir liste halinde sunacak, Suriye’ye gönderilecek denetim uzmanlarına her türlü yardımı yapacak, kimyasal silahlar da 2014 ortasına kadar tamamen imha edilmiş olacak. Savaş halindeki Suriye’de uygulanması hayli zor olan bu tasarının başarısız olması durumunda ise ABD askeri müdahale seçeneğini elinde tutuyor. Ancak Rusya’nın da veto hakkını unutmamak gerek. Bu da bizi yeniden en başa döndürüyor.
Dünyanın en büyük kimyasal silah stokuna sahip Suriye’de Esad’ın ne kadar sözünde duracağı ise büyük bir soru işareti. İran’ın geçmişteki diplomatik manevraları gibi zaman kazanmaya çalışıyor olabilir. Kimyasalların teslimi süresince Esad, bir nevi koruma altına da alınmış oluyor. Çünkü 50 kadar farklı yere dağılmış depoların yerini bilen ve bu süreci yönetebilecek tek kişi o. Esad’ın kendini garantiye almak amacıyla silahların bir bölümünü gizlemiş olması da olası. Suudi Arabistan gazetesi Al-Watan’a göre kimyasalların bir bölümü Irak’a ve Hizbullah’a transfer edildi bile.
Kimyasal silah kullandığına inanılan Esad’ın cezasız kalması ise tepki çekiyor. Tasarıyı kabul etmeyen muhalifler, Suriye’de uçuşa kapalı bölge oluşturulmasını talep ediyor. Tasarıda bahsedilmeyen biyolojik silahlar tehlike oluşturmaya devam ederken, bu tasarının arzu edildiği gibi Suriye’deki iç savaşı bitirmeye yönelik diplomatik adımların ilki olması en büyük temenni. Muhaliflerin bugünkü profili ise, Esad sonrası Suriye için endişe vermeye devam ediyor.
İç savaş tüm acımasızlığı ve çirkinliği ile sürerken, sahnedeki piyes başarıyla sergilenmeye devam ediyor. En büyük kaybedense kuliste sıranın kendisine gelmesini sessizce bekleyen Suriye halkı oluyor.
Karel Valansi OBJEKTİF 18.09.13
Şalom Gazetesi
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=88377#.Ujsp1cYvlqU

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Shai Cohen: “Israel is more than willing to facilitate the life of the civil population in the Gaza strip”

Since the press leak during the Zurick meeting we are discussing the Turkish-Israeli reconciliation. I wanted to ask Shai Cohen, the Consul General of Israel in Istanbul, about the latest developments in the region as well as the reasons and outcomes of these negotiations. I want to thank him especially as I know he does not talk to any journalists right now and accepted my request Karel Valansi Since the press leak during the Zurich meeting, we are discussing the reasons and possible outcomes of Turkish-Israeli reconciliation. In what stage are the negotiations? The Zurich meeting has anchored three Turkish conditions which are the apology, the compensation and the Gaza issue. According to some reports in the media, which I cannot confirm, there are Israeli conditions which is the condition of withdrawal of lawsuits that have to do with the Mavi Marmara incident. The condition that is already met by Israel more than two years ago is the apology. Regarding the compensatio

Yahudi Cesaret Ödülü üzerine

24 Haziran 2018 seçiminde CHP’den Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, 16 Ağustos’taki Twitter paylaşımlarıyla isim kullanmadan hükümete yönelik eleştirilerini sıraladı. Bu eleştirilerinin arasında “Siz, yaptığınız hizmetlerle Yahudi Cesaret Ödülüne lâyık görülen ve bu ödülü kendine lâyık görenlersiniz” ifadesine de yer verdi.  İnce’nin bu paylaşımı bu konudaki ilk çıkışı değildi. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında, partisinin Yalova Merkez İlçe 10. Olağan Kongresi’ndeki konuşmasında da “Dünyada ‘Yahudi Cesaret Ödülü’ ya da diğer adıyla ‘Davut Yıldız’ı alan tek Müslüman, Recep Tayyip Erdoğan’dır,” demişti.  İnce, 2013 yılında yaptığı bir başka konuşmada ise bu sefer Türkiye’nin Rum vatandaşlarını kızdırmıştı. “Atatürk olmasaydı, (…) adınız Ahmet, Hasan, Hüseyin olmazdı, Dimitri, Yorgo olurdu. Bunları doğru bilmeleri lazım” demiş, gelen tepkilerin ardından Twitter hesabından “Benim gibi askerlik yapan, vergi veren, Cumhuriyet’e inanan, vatandaşımız olan Yorgo ve Dimitri’leri kastetm