Ana içeriğe atla

Hak, boykot, barış

Scarlett Johansson’un popülerliği sayesinde dikkatleri çeken İsrail’e boykot çağrıları, ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin barış görüşmelerinin başarısızlığa uğraması durumunda İsrail’e karşı ekonomik boykot ve gayri meşrulaştırma çalışmaları güçlenebilir ikazı ile birleşince, New York Times Yazarı Thomas L. Friedman, İsrail’i yeni bir İntifada’ya karşı uyardı.
Friedman’a göre üçüncü İntifada diğerlerinden farklı olarak canlı bombalar yerine ekonomik boykot ve Gandhi’nin pasif direnişine benzer bir şekilde gerçekleşecek. Friedman ayrıca bu ayaklanmanın Filistinliler tarafından değil İsrail’in Batı Şeria’daki politikasından hoşnut olmayan Avrupa Birliği öncülüğünde yapılacağını söylüyor.

Avrupa Birliği uzun süredir İsrail’in yerleşim politikalarından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Ancak bu durumun İsrail’in ekonomisini tehdit edecek, Avrupa Birliği ülkelerinin İsrail ile tüm ticaretini keseceği, genel bir boykota dönüşmesi pek mümkün gözükmüyor. Ortada birkaç firmanın Batı Şeria’daki aktivitelerini incelemeleri ve durdurmaları dışında boykot namına dışarıya aksettirilen kadar büyük bir değişiklik yok.
Hem İsrail, hem de Avrupa Birliği için ciddi bir ticaret hacmine sahip oldukları ilişkileri sürdürmek oldukça önemli. İsrail, askeri, güvenlik, sağlık, su, tarım teknolojilerinin yanı sıra gelişmiş istihbaratı, yenilikçi ekonomisi ve Orta Doğu’nun tek demokrasisi olması ile Avrupa’nın vazgeçemeyeceği bir ortak. Daha da önemlisi, Doğu Akdeniz’de kurulacak enerji koridoru ile Avrupa’nın enerji ihtiyacını karşılayabilecek, Rusya ve Körfez ülkelerine alternatif oluşturacak istikrarlı bir ülke. Avrupa’nın İsrail’den kolay kolay vazgeçmesi, tüm ticari ilişkilerini kesmesi mümkün değil.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz “AB boykotu yok” açıklamasını yaparken, boykota karşı çıkan bir diğer isim de Abbas. Filistin Özerk Yönetimi lideri, İsrail ile ilişkileri olduğunu belirterek yerleşim ürünleri haricinde İsrail’e karşı düzenlenecek bir boykota karşı olduğunu açıkladı 2013 sonunda.
Avrupa Birliği, Amerika’nın da bu konudaki baskısını arttırmasıyla, İsrail’in Batı Şeria’dan çekilip 1967 sınırlarında bir Filistin Devleti’nin kurulmasının ekonomik boykot tehdidi ile gerçekleşeceğine inanıyor. Oysa İsrail için güvenlik, ekonomik kaygılarla üstü örtülemeyecek kadar öncelikli bir madde. Üstelik birçok analist, Maliye Bakanı Lapid’in düşüncesinin tersine, en kötü senaryonun bile İsrail’in ekonomisini çok fazla etkilemeyeceğini savunuyor. Ancak tüm bu boykot hareketleri ile İsrail’in imajının olumsuz yönde etkilendiği de bir gerçek.
Bu hafta pazartesi başlayan BDS’nin (Boykot, Yatırımları Geri Çekme ve Yaptırımlar) kampanyası ile Amerikan ve İngiliz üniversitelerinde öğrenim gören öğrenciler bir hafta sürecek İsrail karşıtı panel ve etkinliklere davet ediliyorlar. 200 şehri kapsayan bu propaganda savaşı, #Israelapartheidweek ve #ApartheidWeek hashtag’leri ile iki tarafı sosyal medyada da karşı karşıya getirdi. “I oppose” ve #Rethink2014 diyen İsrail yanlıları olduğu kadar Güney Afrika’nın yaşadığı bu tarihi acı ile Orta Doğu’da yaşananların kıyaslanamayacağını söyleyen Apartheid mağdurları da taraf oluşturuyorlar.
Sadece İsrail’e karşı kampanya yürüten BDS’nin asıl hedefinin ne olduğunu anlamak için kurucu üyesi Ömer Barghouti’nin yazdıklarına bir göz gezdirmek bile yeterli. Barghouti’ye göre yerleşim ürünlerini boykot etmek ana hedefe ulaşmak için bir taktik sadece. Yerleşim ürünlerine olan boykot destek gördükçe, amaç önce ekonominin ana direği bankalardan başlayarak İsrail’de üretilen tüm ürün ve hizmetlerin boykot edilmesini sağlamak, en sonunda da asıl hedefe odaklanmak: İsrail’in kendisi.
AB ülkelerinin bunu göremeyecek kadar kör olmadıklarını ve ekonomik boykot yoluyla İsrail-Filistin barışına pek bir katkı sağlanamayacağını analiz edebileceklerini ummak kalıyor geriye.

Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 26.02.14
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=90164

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Türkiye-Çin İlişkilerinde Yeni Dönem: Çok Kutupluluk, Ticaret ve Jeostrateji

Küresel düzen ciddi bir değişim yaşarken dünya, çok katmanlı krizler, jeopolitik sarsıntılar ve belirsizliklerle şekillenen bir döneme girdi. Soğuk Savaş sonrası ABD merkezli tek kutuplu düzen geride kalırken, yerine çok kutuplu ancak öngörülemez bir sistem şekilleniyor. Bu belirsizlik, Türkiye–Çin ilişkilerini hem fırsatları hem de çelişkileriyle öne çıkaran bir sahneye dönüştürüyor. Ankara ve Pekin söylem düzeyinde kolayca yan yana gelebiliyor. Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” çıkışı ile Çin’in “çok kutuplu dünya” vurgusu, Batı merkezli düzeni sorgulayan ortak bir dil yaratıyor. Ancak bu söylemsel yakınlaşma, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile kurumsal bağları düşünüldüğünde, stratejik sınırlarla karşılaşıyor. İlişkilerin gerçek boyutu, ticaretteki asimetri, Kuşak ve Yol yatırımlarındaki bağımlılık riski, savunma sanayii işbirliği, Uygur meselesinin ikili ilişkiler üzerindeki gölgesi ve ABD–Çin rekabetinin baskılarıyla şekilleniyor. Panorama Soruyor  bu ay, Türkiye-Çin ilişk...