Ana içeriğe atla

Şalom’un yeniden doğuşu

Mirasını devam ettirdiğimiz Şalom Gazetesi, 70 yıl önce genç bir gazeteci olan Avram Leyon tarafından 29 Ekim 1947’de kuruldu. Bugünün aksine, Türk Yahudileri tarafından çıkarılan birçok gazeteden sadece biriydi. Ladino ve Türkçe dillerinde, siyah-beyaz ve haftalık olarak yayınlanan dört sayfalık Şalom’un ilk yıllarında gelir kaynağı olan reklam bulmada zorlandığını, öte yandan çizgisi ile önemli bir okur kitlesine sahip olduğunu birkaç yıl önce yaptığım araştırmada öğrenmiştim. 1940’ların, 1950’lerin arşivlerine daldığımda ise, bana anlatılandan çok daha farklı bir Şalom ile karşılaştım.
2003’ten beri Şalom’da yazıyorum. Dile kolay 14 yıl olmuş. Bu dönemde Şalom’un nasıl geliştiğini, üstündeki tedirginlik örtüsünü nasıl çıkardığını, güvenli bölgesinde yazmak yerine, belirli konularda daha net bir duruş sergileyebildiğini gözlemledim.

Bizlere cesur deniliyor. “Boşver, bir şeyi değiştiremezsin nasılsa, kimseyi kızdırma, kendimizi hedef yapmayalım” diye düşünülen bir ortamda, antisemitizm gibi Türk Yahudilerini derinden etkileyen konuları sayfalara taşıyabildiğimiz için bu sıfata layık görülüyoruz. Farklı gazetelere, televizyon programlarına da taşıdık Türkiye’deki Yahudi karşıtlığını. Günlük dile yerleşmiş, farkında bile olunmadan yapılan ötekileştirilmeye, düşmanlaştırmaya dikkat çektik sosyal medyada. En önemlisi, en az 500 yıldır Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderini, bu topraklarda yaşayan herkes kadar paylaştığımızı anlatmaya çalıştık.
Yurtdışındaki Türkiye araştırmacılarıyla sohbetlerimde, “Eskiden bu konularda yazmak istesen Yahudi toplumu yöneticileri seni engellerlerdi” dediler. Evet, bir değişim vardı. Bunun için sırf Türk Yahudi Toplumu’nun sosyal medya hesaplarına bakmak yeterliydi. Peki, yüzyılların “Kayadez”i yıkılıyor muydu? Devleti kızdırmamak uğruna konuşmayan, yapılan adaletsizliklere rağmen bir daha tekrarlanmaması, daha beterinin yaşanmaması için susan, yaşanan acıları yeni nesle aktarmayan gelenek yıkılıyor muydu? Yüzyıllardır bu topraklarda yaşayarak geliştirilen bu koruma mekanizması değişiyor muydu?
Bugün gelişme, dışa açılma veya cesaret olarak nitelenen bu duruşun yeni olmadığını, sadece yeniden doğmaya başladığını, Şalom Gazetesinin kuruluş yıllarındaki arşivini tararken şaşkınlıkla fark ettim. Farklı zamanları kendi dönem şartları içinde değerlendirmek lazım, doğrudur, ama okuduğum çok cesur, açık, net duruşu olan bir gazete oldu. Dünya haberleri, özellikle de Ortadoğu haberleri için ciddi bir yer ayrılıyordu. 1940’lı yılların Türk basınını incelediğimde ise genelde yabancı kaynaklardan çeviri olarak verilen ve kısıtlı bir yer işgal eden Filistin mandası ile ilgili haberlere karşılık, Arap-Yahudi gerginliği ve yaşanan çatışmaları çok daha detaylı olarak Şalom’dan takip edebiliyordunuz. Ülkedeki tartışmaların uzağında olmayan Şalom yazarları, gündemdeki “Siyonizm komünizm midir?” tartışmalarına köşelerinden katılıyor, Türkiye’nin neden hâlâ İsrail Devletini tanımadığını sorguluyorlardı. Ne de olsa Türkiye her ne kadar İsrail Devletini tanıyan ilk Müslüman ağırlıklı nüfusa sahip ülke olsa da, Batı ülkeleri arasında son tanıyanlardan biriydi. Bugün gibi o günlerde de Yahudi karşıtlığı belli basın organlarının favori konularından biriydi. Şalom yazarlarının bu tür yazarlar ile köşelerinden söz düellosuna girdiklerini ve cevap vermekten çekinmediklerini hayretle takip ettim.
Ancak konuşulamayan konular hep vardı. Türk Yahudileri farklı baskılar altındaydı. Cumhuriyet’in kuruluşundan beri sürekli maddi-manevi ülkeye sadakatlerini kanıtlamaları isteniyordu. Bu nedenle toplumla ilgili konular Türkçe değil Ladino dilinde yazılmaya devam etti. Mesela İsrail’e göç eden kişiler konusu genellikle karanlıkta kaldı. Göçün hızlandığı, artan gemi seyahati reklamlarından, Ladino dilindeki bağış ilanlarından anlaşılıyordu. Bir de Şalom yazarlarının İsrail’deki yeni hayatlarını yazmalarından.
Türk Yahudileri 1948 göçü ile nüfuslarının yaklaşık yüzde 40’ı olan 34 bin kişiyi uğurladı. Kimi döndü, çoğu kaldı. Ekonomik olarak tanımlanan bu göç aynı zamanda entelektüel bir boşluk da yarattı Yahudi toplumunda. Cesur kalemler, bilgili, meslek sahibi kişiler de yeni bir başlangıç için İsrail’e göç etti. Türkiye de insan kaynağını kaybetti. Bu göç, 1960’larda Avrupa ülkelerine yapılan işçi göçü sonrasında, Türkiye’nin dışarı verdiği en büyük ikinci göç dalgasıydı.
Şalom’un 70. yılında, yazılarını keyifle okuduğum Avram Leyon, Daniel Maya, Eli Şaul, İzak Şaul, İzak Yaeş, İzidor Levi ve daha nicelerine saygılarımla…
Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 13 Aralık 2017 http://www.salom.com.tr/haber-105226-salomun_yeniden_dogusu.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları