Ana içeriğe atla

Suriye’nin geleceği Kudüs’ten geçti


25 Haziran salı günü Kudüs önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. ABD, Rusya ve İsrail’in ulusal güvenlik danışmanları John Bolton, Nikolai Patrushev ve Meir Ben-Shabbat, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğinde bölgedeki gelişmeleri görüşmek için bir araya geldiler. Japonya’nın Osaka şehrinde gerçekleşecek G20 toplantısının hemen öncesinde ve Bahreyn’de düzenlenen Filistin halkına yönelik ekonomik çalıştay ile eş zamanlı gerçekleşen bu toplantının ana gündemi Suriye ve tabi İran oldu.

Birçok konuda farklı pozisyonlarda olan bu üç ülkenin temsilcilerinin ortak bir karara ulaşabilmeleri pek de kolay değil. Ancak böylesi bir toplantının gerçekleşmiş olması, yani ABD ve Rusya’nın Suriye’nin geleceğini tartışmak için İsrail’i de yanlarına alıp bir masaya oturmaları başlı başına önemli. Bu görüşmelerden elle tutulur hiçbir karar çıkmasa bile açık bir şekilde verdiği önemli bir mesaj var. O da İsrail’in yakın bölgesindeki gelişmeleri etkileyebilecek önemli bir aktör haline geldiği.

İsrail’in Suriye’nin geleceğinin tartışılacağı bu toplantıyı organize etme isteğinin kabul görmesi bunun ilk işaretiydi. Bu kabulün ABD ve Rusya’dan gelmesi ise İsrail’in bölge için stratejik öneminin bu iki güç tarafından da tanındığını gösteriyor. Orta Doğu yeniden şekillenirken İsrail etkisini arttırdığını ve bölgede sözü geçen güçlerin de desteğini arkasına aldığını başta İran’a göstermesinin bir başka yoluydu bu toplantı.

Toplantının Kudüs’te gerçekleşmesinin ise ayrı bir önemi var. Eurovision’u Kudüs’te yapmak isteyip başaramayan Netanyahu, önemli tüm toplantıları bu şehirde gerçekleştirip İsrail’in başkentinin Kudüs olduğunu dosta düşmana hatırlatmak ve tekrar tekrar altını çizmek istiyor.

17 Eylül’de yenilenecek genel seçimleri iptal etmek için hukuki yolların araştırıldığı söylentileri sürerken, seçim kampanyası yine Netanyahu’nun küresel çapta bir devlet adamı olması üzerine kuruldu. Trump’ın deyimiyle Netanyahu’nun başka bir ligde oynadığı ve onun sayesinde İsrail’in sözünün dinlendiği, İsrail seçmenine bu toplantıyla yeniden hatırlatıldı.

ABD, Rusya ve İsrail arasında yapılan üçlü görüşme öncesinde basına konuşan Netanyahu, İsrail’in yüzden fazla kez İran’ın Suriye’deki faaliyetlerini engellemek için hava operasyonu gerçekleştirdiğini itiraf etti. Bölgedeki gelişmeleri takip edenler için bu tahmin edilebilir bir durumdu ancak ilk kez İsrail hepsini üstlenmiş oldu.

İsrail Savunma Kuvvetlerinin başarılarının bu tarihi toplantının gerçekleşmesinde önemli bir rol oynadığını belirten Netanyahu’nun bir diğer önemli vurgusu istikrarlı bir Suriye için 2011’den sonra Suriye’ye giren yabancı güçlerin çekilmesi gerekliliğiydi. Bunu tam iki kere tekrarladı. Bu mesaj İran ağırlıklı olarak söylenmiş olsa dahi, isim vermeden Türkiye’yi de işaret ettiği şüphe götürmez.

Tıpkı Netanyahu gibi Bolton da İran’ın saldırganlığının yarattığı tehlikeye dikkat çekti. 2015 nükleer anlaşmasının yetersizliğine ve Tahran’ın nükleer silah edinmedeki kararlılığına vurgu yaptı. Bolton ABD’nin müzakerelere başlamak için açık bir kapı bıraktığını söyledi söylemesine ama Trump aynı saatlerde İran’a yönelik yeni yaptırımları kabul ederek diyalog yerine sopa ile İran’ı hizaya getirmeye çalıştığını bir kez daha göstermiş oldu. Bolton’un Kudüs’te gerçekleşen bu üçlü toplantıdaki tartışmaların Osaka’daki görüşmelere temel oluşturacağını belirtmesi ise özellikle İsrail için önemli bir kazanım oldu.

ABD ve İsrail’in suçlamalarının ardından, İran’ın yokluğunda Tahran’ı korumak Rusya’ya düştü. Diğerlerinin aksine Patrushev, İran’ın bölge güvenliğinin ana tehdit unsuru olduğu fikrine katılmadığını belirterek, teröre karşı Tahran ile işbirliğinde bulunduklarını, Suriye’de istikrarı sağlayan önemli bir güç olduğunu söyledi. İsrail’in güvenlik endişelerini anladıklarını ve bu konuda İran ile görüşmelerde bulunduklarını da ekledi. Patrushev’in Amerikan dronunun İran hava sahasına girdiği için vurulduğunu söylemesi ise Bolton ile yıldızlarının hiç barışmayacağının bir diğer işareti oldu.

ABD ve İsrail, Rusya’dan İran’ın Suriye’den çıkarılmasına yardım etmesini istiyor. Rusya’nın ise Suriye konusunda askeri müttefikine ihtiyacı var hâlâ. Moskova’nın Helsinki’de verdiği İran’ı İsrail sınırından 80 km uzakta tutma sözünden ileriye -en azından yakın zamanda- gidebilmesi pek mümkün değil. Ancak İsrail’in güvenlik endişelerine Rusya’nın önem vermesi, İran’ın Suriye’deki etkisinin ve etkinliğinin sınırlanması için baskıyı arttıracaktır.

Rusya ve İsrail farklılıklarına rağmen Suriye konusunda sağlıklı bir diyalog kurmayı başardılar. İsrail’in Suriye’de İran’a yönelik operasyonlarını Rusya’nın oluruyla gerçekleştirdiğini de biliyoruz. İsrail’in askeri kapasitesine ilk elden tanık olması, Rusya’nın ikili ilişkilerini geliştirmek istemesine de katkı sağlıyor.

Suriye’nin ana gündem maddesi olduğu bu toplantıda basına açık dile getirilmeyen iki önemli konu daha vardı; Golan Tepeleri ve Türkiye’nin Suriye politikası. Bu iki konunun kapalı kapılar ardında eni konu tartışıldığına emin olabilirsiniz. Rusya’nın Suriye konusunda ana oyuncu konumunda olduğu şüphe götürmüyor. Bu toplantıyla Moskova ve Washington’un desteğini arkasına alan İsrail’in de stratejik bölgesel bir aktör olduğu ve Suriye’nin geleceğinin planlanmasında önemli bir oyun kurucu haline geldiği net bir biçimde belli oldu.

Karel Valansi, T24, 28 Haziran 2019 https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/suriye-nin-gelecegi-kudus-ten-gecti,22954

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Türkiye-Çin İlişkilerinde Yeni Dönem: Çok Kutupluluk, Ticaret ve Jeostrateji

Küresel düzen ciddi bir değişim yaşarken dünya, çok katmanlı krizler, jeopolitik sarsıntılar ve belirsizliklerle şekillenen bir döneme girdi. Soğuk Savaş sonrası ABD merkezli tek kutuplu düzen geride kalırken, yerine çok kutuplu ancak öngörülemez bir sistem şekilleniyor. Bu belirsizlik, Türkiye–Çin ilişkilerini hem fırsatları hem de çelişkileriyle öne çıkaran bir sahneye dönüştürüyor. Ankara ve Pekin söylem düzeyinde kolayca yan yana gelebiliyor. Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” çıkışı ile Çin’in “çok kutuplu dünya” vurgusu, Batı merkezli düzeni sorgulayan ortak bir dil yaratıyor. Ancak bu söylemsel yakınlaşma, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile kurumsal bağları düşünüldüğünde, stratejik sınırlarla karşılaşıyor. İlişkilerin gerçek boyutu, ticaretteki asimetri, Kuşak ve Yol yatırımlarındaki bağımlılık riski, savunma sanayii işbirliği, Uygur meselesinin ikili ilişkiler üzerindeki gölgesi ve ABD–Çin rekabetinin baskılarıyla şekilleniyor. Panorama Soruyor  bu ay, Türkiye-Çin ilişk...