Ana içeriğe atla

Ezberler bozuldu

İsrail televizyonuna konuşan Filistin Özerk Yönetimi Lideri Mahmud Abbas, tarihi bir açıklama ile, 1947 yılında Birleşmiş Milletler’in teklif ettiği iki devletli çözümü reddederek hata yaptıklarını itiraf etti. Bu şaşırtıcı açıklama her ne kadar “İsrailliler bu hata yüzünden bizi 64 yıldır cezalandırıyor mu?” sözleriyle gölgelense de, şimdiye kadar hiçbir Filistinli liderin sarf etmediği bu sözlerin Abbas tarafından açıkça telaffuz edilmesi bakımından oldukça önemli.
Osmanlı himayesinde olan ve daha sonra İngiliz sömürgesi haline gelen bu toprakların iki millete paylaştırılmasını esas alan BM’nin teklifini Yahudiler kabul etmiş ancak Araplar reddedip 1948 yılında bağımsızlığını ilan eden İsrail Devleti’ne karşı savaş açmışlardı. Bu yıldan itibaren bir savaş diğer bir savaşı, bir intifada diğer bir intifadayı, bir terör saldırısı bir diğer saldırıyı takip etti.
Abbas’ın bu sözleri belki de İsrail ve Filistinliler konusunda yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Ancak bir imam ve Suudi bir prensin kaçırılan her İsrailli asker için 1 milyon dolar teklif etmesi, Arap dünyasının barış yolunda henüz yeterince bilinçlenmediğini gösteriyor.
Filistinlilerin, BM’nin 1947’deki teklifini onaylayıp İsrail Devleti’nin varlığını kabul etmesinin gerekliliğini vurgulayan ve bu kararın tüm Ortadoğu’ya etkisini en iyi anlatan ise bir başka Suudi Arabistanlı oluyor. Suudi Arabistan donanmasından emekli Tuğgeneral A. Al Mulhim’in mart ayında arabnews.com’da ve Jerusalem Post’ta yayınlanan makalesi, Mahmud Abbas’ın dile getirdiği hatanın yapılmadığı bir geleceği anlatıyor ve en önemli soruyu soruyor: Araplar İsrail’i 1948 yılında tanısaydı ne olurdu?
İşte bu soruya Al Mulhim’in cevabı:
“Eğer İsrail 1948 yılında tanınmış olsaydı, Filistinliler kendilerine mültecilerin geri döneceği, tüm Arap topraklarının kurtarılacağı ve İsrail’in denizin dibini boylayacağı gibi boş vaatlerde bulunan liderlerinden kurtulmuş olacaklardı. Ortadoğu da Filistinlileri kullanarak kendi halklarını baskı altına alan ve böylelikle iktidarını koruyan Arap liderlerden kurtulmuş olacaktı. 1948 yılından bu yana, eğer bir Arap lideri kahraman olmak istiyorsa, bunu başarmasının kolay bir yolu var: Tek bir asker bile göndermeden, İsrail’i yok etme niyeti hakkında avazı çıktığı kadar bağırsın yeter. İsrail 1948 yılında tanınmış olsaydı, 1952 yılında Mısır’da Kral Faruk’a yönelik darbeye gerek kalmayacaktı. İsrail, Fransa ve İngiltere 1956 yılında Mısır’a karşı yaptıkları saldırıyı gerçekleştirmeyeceklerdi. 1967 yılındaki savaş da çıkmayacak, İsrail’in boyutu genişlemeyecek, Arapların İsrail’in 1967 öncesi sınırlara geri dönmesini talep eden BM kararı için uğraşmalarına gerek kalmayacaktı. Ayrıca İsrail, ABD’nin stratejik müttefiki konumuna gelmeyecekti. Arap dünyasında birçok kişinin düşüncesinin aksine,1967 savaşı öncesine kadar böyle bir durum söz konusu değildi. Filistinliler kullanılarak Irak’ta monarşi devrildi. 1960’lı yıllarda Filistinlilere yardım etmek için yollanan birliklerden biri geri gelerek Kral Faysal ve ailesini öldürdü ve iktidarı ele geçirdi. Yıllar sonra Saddam Hüseyin, Kuveyt yoluyla Kudüs’ü kurtaracağını söyledi ve Filistinlilerin trajedisini başka bir ülkeyi işgal etmek için kullandı. Arap dünyasında başka askeri darbeler de oldu, Libya, Suriye, Yemen ve Sudan’da. Ve hepsi Filistinlileri kullandı. Bir Arap devleti olmayan İran bile, Filistinlileri kullanarak halkının iç huzursuzluklarını başka yöne yönlendirdi. Ayetullah Humeyni’nin Kudüs’ü Bağdat üzerinden kurtaracağını beyan ettiğini hatırlıyorum.”
Araplar 1948 yılında İsrail’i tanımış olsaydı Ortadoğu daha demokratik, daha istikrarlı, daha gelişmiş, daha üretken, dünya meselelerinde daha söz sahibi olabilirdi, tıpkı 1948 yılında İsrail ile birlikte kurulacak bir ‘Filistin Devleti’nin olacağı gibi.
Tarihi açıklamasıyla Abbas ezberleri bozdu; devlet sahibi olma şansını İsrail Devleti’ni tanımamak uğruna reddettiklerini itiraf etti. Abbas’ın kendini mağdur gören birçok Filistinliyi ve İsrail’i yok etmeye ant içmiş Hamas’ı kızdıracağı muhakkak. İsrail için ise bu şaşırtıcı gelişme, Filistinliler tarafından barış yolunda atılmış umut verici bir adım sayılabilir. BM Güvenlik Kurulu’ndaki dokuz oya ihtiyacı olan Abbas’ın ise Amerikan vetosuna rağmen ‘Filistin Devleti’nin tanınması konusuna ne kadar önem verdiğini göstermesi bakımından olumlu bir hamle. Ancak bu açıklamasını sırf İsraillilere ve dolaylı yoldan Avrupalı ve Amerikalılara değil kendi halkına da hitaben yapması, bu itirafını sokaktaki Filistinliye de ulaştırması gerekir. Böylece bu topraklarda özlemle beklenen, iki halkın yan yana yaşaması için gereken önkoşul sağlanabilir: Nefret, kan ve intikam yerine barış, güvenlik ve huzur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Yahudi Kültürü Avrupa Günü: İris ile Eran temsili düğün töreni ile yeniden evlendi

Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında bu sene Neve Şalom Sinagogu’nda temsili bir Yahudi düğünü düzenlendi. İris ve Eran’ın düğünü açıklamalar eşliğinde gerçekleşirken, gazetemizin fotoğraf editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân içinde Musevilik’ adlı sergisi de yer aldı 26 Ekim Pazar günü Neve Şalom Sinagogu’nu dolduran farklı kesimlerden misafirler, on beş gün önce evlenen İris ve Eran’ın temsili düğün törenini izlemek için bir araya geldiler. Sinagogun girişinde Şalom Gazetesi Fotoğraf Editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adlı sergisi gelenleri karşıladı. İlgi ile gezilen sergide sanatçı, İstanbul Yahudi Cemaati’nin dini ritüellerini fotoğraflar aracılığıyla anlatıyor. Yahudilerin günümüz Türkiye’sinde örf ve adetlerini tanıtan fotoğraflar, Sefarad, Aşkenaz ve İtalyan Yahudilerinin dini yaşam döngüsünü konu alıyor. Gerçek bir düğün törenini öncesinde olduğu gibi genç kızlar gelenleri şeker dolu bonboniyerlerle karşıladılar ve anı

‘Atatürk akılcılığına sıkı sıkı sarılalım’

Sıra dışı bir adam: Celâl Şengör Dr. Ali Mehmet Celâl Şengör, jeoloji dendiğinde akla gelen ilk isimlerden. Bu konuda 19 kitap, 276 bilimsel makale yayınlamış bir bilim insanı. Tarih ve felsefe ile ilgili de bir çok popüler makalenin sahibi. Biz onu bir de Fatih Altaylı ile yaptığı TV programlarından ve çok farklı, gündem oluşturan açıklamaları ile biliyoruz. Geçtiğimiz pazar günü Limmud’a katılan Şengör’e röportaj teklif ettiğimde hem hemen kabul etti, hem de muhteşem kütüphanesini tanımam için evine davet etti. Bu röportajı bizim o günkü keyifli sohbetimizden derledim. Jeoloji ile ilginiz nasıl başladı, nasıl gelişti? Çok küçükken annem bana bir kitap aldı. Üzerinde bir brontozorun kafası vardı, görmediğim hayvanlar ilginç şeyler diye düşündüm. İlkokul öğretmenim bir fen ve tabiat ansiklopedisi hediye etti. Orada bir paleontoloji bölümü vardı. Çok ilgimi çekti. Meraklıydım. Bir mikroskop seti alındı orada sinekleri inceliyordum. Yazları sık sık Bursa’ya giderdik. Anneannem ve