Ana içeriğe atla

Eğlencenin Gizli Kahramanı: DJ David Şaboy

Bir düğün, bir davet veya bir partinin başarılı olduğunun en önemli göstergesi veya bir gece kulübünün tutması ve müdavim kazanmasının en önemli nedeni nedir? Cevabını hemen vereyim; orada bulunanların eğlenmesi ve güzel vakit geçirmesi. Hatta mümkünse kendinden geçercesine kurtlarını dökmesi, günlük hayatlarındaki tüm stresten, endişeden birkaç saatliğine uzaklaşması. Bunda en büyük pay ne ışıltılı dekorasyonda, ne pahalı içkilerde, ne yemeğin lezzetinde, ne de servisin kusursuzluğunda saklı. Eğlence sektöründe kim ne derse desin en önemli rol müzikte ve eğlencenin yönünü belirleyen gizli kahramanlarında. Sahneyi veya kalabalığı görecek şekilde ama genelde mütevazı bir köşeden eğlenceyi takip eden dj’ler o eğlencenin asıl demirbaşları. İşte eğlencenin gizli kahramanı Dj David Şaboy karşınızda!
David çocukluk arkadaşım; aynı adada, aynı çevrede büyüdük. Yakın arkadaşımın kuzeni olarak da bizlere bolca abilik yapmak zorunda kaldı; eve bıraktı, göz kulak oldu. Küçük yaşlarda Yıldırım partilerinde dj’liğe başladı. Daha sonra daha ‘ciddi’ meslekler edinse de en sonunda yine ilk göz ağrısına, müziğe geri döndü ve Türkiye’nin en önemli dj’lerinden biri oldu. Onunla müzik konuşmak ayrı bir zevkti, sizin için de okuması keyifli olsun…

Seni çocukluktan tanıyorum, müzik hep vardı içinde. Küçük yaşlardan itibaren amatör olarak dj’lik yaptın. Ama bunun hayatının mesleği olacağını, her şeyi bırakıp sırf buna yöneleceğini hiç hayal etmiş miydin?
Her şeyi tamamen bırakacağımı, hayatımın mesleği olacağını düşünmemiştim. Müzik her zaman hobiydi. Yıldırım partilerinde başladım. Arşivim çok genişti, sürekli biriktiriyordum. Ben askerdeyken özel radyolar açılmıştı. O zaman da “ah radyoda çalmak ne güzel olurdu,” diye düşünürken askerlik dönüşü bir tesadüf sonucu Metro FM’de çalmaya başladım. Dört seneye yakın sürdü. Sonra evin yoğun baskısı yüzünden bırakmak zorunda kaldım. “İş mi bu, adam gibi bir iş bul nasıl evleneceksin,” dediler. Bıraktık mecburen ama bırakılmıyor işte. Sürekli dinliyorsun, arşiv topluyorsun. Bu sırada tekstile geri döndüm. Derken emlak işine geçtim. Bari bir yaz geçsin diye başladım tekrar dj’liğe. Arkadaşlarıma haber verdim bildiğiniz bir yer olursa biraz çalayım değişiklik olur dedim. 1999’da İzzet Çapa ile yaz geçsin diye başladım. O yaz bitmedi, hala devam ediyor ve çalıyoruz yaz kış demeden.

Gençlik partilerinden radyoya oradan da yurt dışına uzanan dj’lik serüvenin nasıl gelişti?
İzzet Çapa ile beş sene kadar beraber çalıştık. Sonra Cüneyt Kurt’un Çeşme’de açtığı bir yerde çaldım. İlk defa İstanbul dışında bir yerde çalmaya başladım. Ondan sonra bir yerde resident olarak değil de değişik mekanlarda bireysel olarak çalmaya devam ettim. Önce kulüplerle başladı daha sonra kurumsal işlere, davetlere, düğünlere kadar geldi. Artık bu işler çok popüler olunca, yani herkes dj’im demeye başlayınca, farklı işler yapmak lazımdı. Ben de bir adım ilerisine gitmek istedim ve prodüksiyon yapmaya başladım. Düzenleme ve remix yapıyorum. İlk Özgün’ün bir parçasına yaptım. Sonra Demet Akalın’ın Çanta şarkısı için yaptım. Arkasından devamı geldi; Sertab Erener, Mustafa Ceceli, Ferhat Göçer, Ziynet Sali, Gülben Ergen, Burcu Güneş, Ajda Pekkan…

Bir de yurtdışı var o nasıl gelişti?
İş işi getiriyor. Birisi beni Çeşme’de dinlemişti, bir mekan sahibi. Aklında kalmışım. 3-5 sene sonra Almanya’ya davet etti. İlk öyle gittim yurtdışına. Daha sonra gece kulübü ve özel davetlere gittim. Zürih, New York, en son Meksika…

Bir de Ajda Pekkan ile ortak bir sahne çalışman vardı, başka bir sanatçıyla da yapmış mıydın?
Demet Akalın ile de yaptım. Yurtdışında dj sanatçılarla sahne şovlarına çıkıyor. Bu eğilim Türkiye’ye de yansıdı. Bu hem sanatçı hem de mekan sahibi için avantajlı çünkü canlı performansa gittikleri zaman sanatçılar çok maliyetli oluyor. Orkestrada 10-12 kişi var, bunun için ayrı bir ses düzeni gerekiyor. Ayrıca o 12 kişinin uçuşu, oteli, yatması kalkması derken pahalıya mal oluyor. Dj ile gittiğinde 3-5 kişi gidiyorsun ve mevcut ses sistemi yeterli oluyor. Bütçenin de etkisiyle sanatçı-dj birliktelikleri başladı. Ajda Pekkan ile İsviçre, Almanya, İzmir, Çeşme bayağı yere gittik.

İlginç bir anın var mı bu gezilerden aklında kalan?
Ajda Pekkan’la geçen sene Almanya’da sahnedeyken, bilgisayardan çalıyordu müzik ve bir anda durmuştu. Ben usb’den çalmayı tercih ederim. Ama ses ekibi bilgisayardan çalmakta ısrar etti. Arkadaşlarımın başına geldiği için uyardım, bilgisayar durabilir, usb ile böyle bir sorun yaşayan görmedim dedim. Ama onlar ısrarla bilgisayardan çalmak istediler, ben de aynı anda usb’den çaldım. Son şarkıda tam şarkı başladıktan beş saniye sonra müzik durdu. Ajda sahnede ne yapacağını şaşırdı. Hepimiz şaşırdık, toparlanacak hali yok olayın. Önce benim sesi açtılar, müzik benden gelen sesle devam ederken bilgisayar düzeldi ve parçanın başka yerinden çalmaya başladı. Abuk subuk bir şey olmuştu. Anı çok, istemediğin kadar.

Kendine örnek aldığın bir dj var mı ya da müziğini beğendiğin, dinlediğin?
Örnek aldığım yok ama yurtdışında takip ettiğim diskjokeyler var. Daha çok onların ne yaptığına bakıyorum. Ama her şeyi Türkiye’de uygulayamıyorsun. Çünkü biz daha kolay dinlenebilen müziği, daha basit ritimleri seviyoruz. Yeniliğe çok da açık değiliz her şeyde olduğu gibi. Yurtdışını takip edip, bizden de bir şeyler ekliyorum. Marc Night, Ingrosso, Axel var sevdiğim, dinlediğim dj’ler.

Her tür müzik çalıyorsun ama sen ne tür müzik dinlemeyi seversin?
Progressive Deep House dinlemeyi severim ama çaldığımın çok dışında. Ara ara çalıyorum keyfime göre, gecede bir-iki tane.

Hangisinde çalmak senin için daha keyifli? Düğün? Konser? Gece kulübü? Beach parti?
Aslında hiç ayırt etmiyorum. Önümde eğlenen bir topluluk olduğu sürece nerede çaldığımın önemi yok. Geçenlerde Çeşme’de bir düğünde çaldım, inanılmaz eğlendiler. Benim de çok eğlendiğim ender düğünlerdendi. İster 500 kişi ister 20 kişilik olsun, onların eğlendiğini görünce ben de çok keyif alıyorum. Yoksa ıstırap.

Diyelim ki sen çalmaya başladın ama bir türlü o enerjiyi yakalayamıyorsun, pist dolmuyor mesela. O durumda nasıl olayı toparlıyorsun, müzik tarzını mı değiştiriyorsun?
Aynen öyle, müzik tarzını değiştiriyorsun. Düğün veya gece kulübünde çalmadan önce bir ön toplantı yapıyorum. Kulüpte, genelde çalınan müzik tarzını öğreniyorsun. Düğünde de neleri istersin veya neleri kesinlikle istemezsin diye soruyorum. Zaten geceyi gördüğünde de anlıyorsun. Çoğunlukla gençlerin olduğu, aslında dans ettikten sonra yaşın pek önemi yok ama genelde öyle oluyor, gençlerin çoğunlukta olduğu geceler daha kolay oluyor, herkes dans ediyor çünkü. Ama belli bir yaşın üstünde olunca biz çalanlar için daha zor oluyor. Sesi de çok açamıyorsun, rahatsız oluyorlar. Erken bitiyor öyle geceler. Katılanları gözlemlediğinde anlıyorsun gecenin kaçta biteceğini. Olay biraz psikolojiyi çözmede. Aslında hepimiz üç eksik beş fazla aynı şeyleri çalıyoruz, popüler neyse herkes onları duymak istiyor, onların etrafında geziyorsun. Bar Mitzva’larda biraz daha çocuklara yönelik çalıyorum Selena Gomez gibi. Sonra anne babaların zevkine göre çalmaya başlıyorum.

Beğendiğim dj’lerin performanslarını dinleyebildiğim SoundCloud benim için müthiş bir uygulama. Dj’ler açısından da iyi bir tanıtım aracı olduğunu düşünüyorum. Sen de kullanıyorsun, ne düşünüyorsun?
SoundCloud’u kullanıyorum ama sadece yaptığım düzenlemeleri koyuyorum. Yaptığım hiçbir seti koymadım. Bu konuda numuneliğim sanıyorum çünkü herkes soruyor neden koymadığımı. O kadar farklı çalıyorum ki. Düğünde farklı, kurumsal şirketin bir lansmanında farklı, Aqua’da farklı çalıyorum. Oraya koyduğum zaman benim tarzı o diye yansıyacak. Birkaç çeşit koysan o zaman ne olduğun belli olmaz. İnsanın bir tarzı olmalı ki zaten var ama işe göre değişiyor çaldıklarım. Doğru mu yanlış mı bilmiyorum bu düşüncem, herkesin bakış açısı farklıdır.

Instagram’da da oldukça aktifsin. Fotoğrafçılığa merakın var mı?
Eskiden beri fotoğrafçılığı seviyorum. Bu zevkimi çağın gerektirdiği şekilde sosyal mecralarda kullanıyorum. Benim için de iyi oluyor çünkü sürekli yollardayım. İlginç bir şey gördüğümde resmini çekip paylaşıyorum. Biraz da o farkındalık, bakış açısını geliştiriyor.

Dj’lik zor bir meslek mi? Esnek saatlerine rağmen daha çok gece ve uzun çalışma saatleri olması aile yaşantını etkiliyor mu?
Hiçbir şey kolay değil ama hayat düzenini de ona göre düzenliyorsun. Sonuçta evet sabaha kadar sürüyor ama haftanın yedi günü değil. Genelde hafta sonları daha yoğun. Hafta içi olsa bile bir gün gidip ertesi gün dönüyorsun, İstanbul dışında da olsa. Aile yaşantımı etkiliyor mu dersen ben zaten çok uyuyan biri değilim. Hafta içi ufaklığın okuldan geldiğini görebiliyorum. Avantajlı yanlarını kullanıyorum. Mesela hafta sonu her yer daha kalabalık, ama hafta içi daha sakin. Bunun nimetlerinden yararlanıyorum. Pozitif sonuçlar çıkarıyorum. Bana göre dezavantaj gelmiyor. Bunu bir de eşime sormak lazım.

Müziğe meraklı oğlu olan biri olarak soruyorum, dj olmak isteyen biri ne yapmalı, nereden başlamalı?
Şimdi çok gelişti her şey. Bizim zamanımızda plak vardı, derken cd’ler aldı yerini. Şimdi bilgisayar üzerinden yapılıyor her şey, MP3 ile. Programlar indirip oradan biraz öğrenip başlayabilir. Okullar da var birkaç tane bunun pratiğini öğreten. Temeli alıp ondan sonra bir yerlerden başlayacak. Biraz da şanslı olması lazım. Bizim zamanımızda bu kadar dj yoktu. Şimdi daha zor görüyorum, o kadar çok meraklısı var ki. Biz eski olduğumuz için daha öne çıktık. Bizim zamanımızda yapan çok yoktu ama bu kadar mekan da yoktu. Dj olmak istiyorlarsa olsunlar, anne-babalar önlerini kesmesin. İçlerinde varsa bıraksınlar çıksın.

Mesajı aldım, peki gece hayatını sever misin?
Eskiden çok severdim, çok gezerdim. Ama şimdi çalmasam, gürültülü yerlerde “ne işim var burada,” bile diyorum. O ortamlarda normal bir insandan daha çok durduğum için artık kafa da kaldırmıyor çalışmıyorsam tabi. Çalışırken öyle görmüyorsun, kaç kişi var, eğlendirecek miyim, bir meşgale var. Gitmediğim, görmediğim mekanları geziyorum, insanlar ne dinliyor, nasıl eğleniyor diye gözlemlemek için. Bir saat durmam yetiyor zaten havayı anlamam için. Mesela ben içki de içmiyorum, sigara da. Çoğu kişi çok şaşırıyor bu kadar işin içinde olup nasıl olur diyorlar. Gezmeye gidiyorsam mümkünse sakin yerleri tercih ediyorum.

Önümüzdeki dönemin popüler şarkıları ile ilgili bir ipucu verebilir misin?

Türkçe müzik son yıllardaki yükselişini sürdürmeye devam ediyor. Sektör her ne kadar zor bir dönemden geçse de, ardı ardına çıkan albümlerdeki hit şarkıları es geçmek olmaz. İskender Paydaş  feat. Tarkan - Hop de ve Murat Dalkılıç - Bu Nasıl Aşk (David Şaboy Versiyon) bunlardan birkaçı. Diğer yanda yeni neslin elektronik dans müziğine olan ilgisi de gün geçtikçe artıyor. David Guetta Feat. Sam Martin - Lovers On The Sun (Nikita Marasey), Ten Walls - Walking With Elephants ve Kyrill - Somebody To Love öne çıkacak şarkılar. Bu durumda alakasız olsa da, her iki türün güzel örneklerine sık sık rastlayacağız. 


Karel Valansi, Şalom Dergi Eylül 2014 





Yorumlar

Adsız dedi ki…
Heyecanla geldim okumak icin, ama roportaj yok, bulamadim internette.
Anyrica benden de bahsettigin icin tesekkurler sekerim:).L.
Adsız dedi ki…
Heyecanla geldim okumak icin, ama roportaj yok. Nerden okuyabilirim?
Ayrica benden de bahsettigin icin tesekkur edrim sekerim:). L.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Karel´den Mario´ya veda…

Kelimeler acı veriyor be Mario! Zormuş senin hakkında bir veda yazısı yazmaya oturmak. Biliyorum, seçmeye çalıştığım hiçbir kelime yaşadığım üzüntüyü aktarmaya yetmeyeceği gibi, seni anlatmaya da yetmeyecek. Bir de şu var. Bu yazıyı bitirip yolladığımda ve basılıp gazetede okuduğumda senin gitmiş olduğun kesinleşecek, oysa daha çok erken! Şu an ne isterdim biliyor musun, veda yazısı yerine senin başarılarını, yeni kitaplarını, söyleşilerini yazmak, seninle yine bir röportaj yapmak. Sevgili hocam, sevgili dostum, öykülerimi ilk okuyanım, edebi yönümü en çok destekleyenim, hiç tanımadığım yazarların hiç duymadığım kitaplarıyla beni tanıştıran.  İzlediği ilginç filmleri benimle paylaşan, tartışan… “Merhaba” diye başlarsın yaratıcı yazarlık derslerine, sonra eklersin “merhaba demek benden sana zarar gelmez demektir,” diye. Koca kalbinle kimseyi üzecek, kıracak bir söz dahi etmediğinden eminim. Günlerdir seni anıyorum. “Twitter’da olmalısın” deyip sana hesap açışımızı, özene bezene seçtiğin