Ana içeriğe atla

İbre Rusya’yı gösterirken

Ortadoğu’da dengeler yeniden tepetaklak olurken, eğit-donat fiyaskosundan sonra ABD’nin Suriye stratejisi bir kez daha kendini güncelleştiriyor. 2013’te ABD’nin kırmızı çizgisine rağmen Suriye ile kimyasal silah anlaşmasını kabul ettirerek Ortadoğu’ya güçlü bir dönüş yapan Rusya, oluşmakta olan yeni oyunun da en önemli kurucusu. Bunu sadece son haftada yaşanan lider trafiğine bakarak bile söylemek mümkün. Rusya, Ukrayna savaşı sonrası kendisine sırtını dönen ABD’nin yeniden kendisiyle görüşmesini sağladı. Üstelik ABD gibi İsrail ile de askeri koordinasyon görüşmeleri gerçekleştirdi.
Kolayca düşeceği öngörülen Esad, ülkenin bölünmesine, sınırların kaybolmasına, El Kaide, IŞ(İD) ve benzeri radikal gruplara yuva olmasına, 200 bin kişinin ölmesi, 4 milyon kişinin ülkeden kaçması ile sonuçlanan beş yıllık savaşa rağmen ne koltuğunu bıraktı ne de iktidardan düşürülebildi. Rejim değişikliği ile yola çıkanlar bugün “geçiş dönemi Esad ile olsun” noktasında birleşmek üzereler.

Bu sonuçta en büyük pay ise müttefikini yarı yolda bırakmayan Esad’ın üç dostunda yatıyor; İran, Rusya ve Çin. Esad’sız hiçbir müzakereyi kabul etmeyen Rusya ve Çin’e, İran ve Hizbullah askeri güç, Rusya ise silah ve teçhizat desteğini esirgemedi. Ve sonuçta Suriye için diplomatik çözümün görüşüleceği masada hem Esad, hem Rusya hem de İran’ın olması gerektiğini gösterdiler. Hatırlarsanız 2014’ün başında İran, Suriye Barış Konferansına çağrılmış ancak ABD’nin itirazı ile BM davetini geri çekmek zorunda kalmıştı.
Suriye’de bu noktaya nasıl geldik?
İran ve Hizbullah’ın desteğine rağmen Esad güçlerinin yeterli gelmediğine inanan Rusya, iş başa düştü diyerek ipleri eline aldı. Son dönemde bölgedeki varlığını ciddi biçimde arttıran Rusya’nın bu hamlesi uydu fotoğraflarıyla da kendini belli ediyor. İran desteğinin yeterli gelmediğine Esad da inanmış olsa gerek ki Rusya’nın hayalini kurduğu üslerin iznini vermiş gözüküyor. Üstelik baba Esad’ı da geçerek Lazkiye hava üssünden sonra Rimeyli’de sıcak denize kalıcı olarak açılmasını sağlayacak deniz ve hava üssünü birleştiren güçlü bir Rus kompleksine olur dedi.
Günün sonunda Rusya güven veren bir güç olduğunu kanıtladı. Ortadoğu’daki müttefiklerine şartlar ne olursa olsun onları terk etmeyeceği mesajını verdi. Bu güven tazelemesinin yanında, İran nükleer anlaşması ile müttefikleri İsrail ve Suudi Arabistan’ı kızdıran ABD düşünüldüğünde, Washington’un pek de güven teskin etmediği, bölge müttefiklerinin daha bağımsız bir dış politika izleme yolunda attıkları adımlardan da görülebiliyor.
Dikkat çeken bir nokta varsa o da Rusya’nın en baştan beri tutarlı bir politika izlemiş olduğu. Daha ilk günden Suriye’de çözümün içinde Esad’ın da olması gerektiğini söyleyen Rusya, ‘Esad’ın alternatifi El Kaide ve benzeri yapılardır’ diyerek siyasi çözüm arayışında Esad’ın elini güçlendirdi. Rusya bugün de aynı noktada. Üstelik birçok ülkeyi bu çözümün doğruluğuna inandırmış durumda.
Tüm bu hareketliliğe yeşil ışığı yakanın nükleer anlaşma ile İran’ın müttefik ve tehdit olarak uluslararası sisteme geri dönmesi olduğu söylenebilir. Henüz sonuçlarını tam kestiremediğimiz nükleer anlaşma konusunda İran -tıpkı Esad konusunda Rusya’nın duruşu gibi- en baştaki pozisyonunu korumayı başardı. Şimdi nükleer anlaşmanın iyi olup olmadığını anlamamız İran’ın elinde. Tahran’ın kararları ve anlaşma yükümlülüklerini yerine getirip getirmeyeceği bunu ortaya çıkaracak. İmzacı diğer ülkeler ise bekleyip deneyimleyecek.
Suriye politikasını sırf Esad’ın devrilmesi üzerine kurgulayan, ancak bir adım sonrası ile ilgili endişeleri giderecek net bir plan ortaya koyamayan Türkiye bölgedeki yeni gerçeklere göre pozisyonunu ayarlayabilirse, bu ciddi değişim sürecinde kendine önemli bir rol kapabilir ve tam yararlanamadığı stratejik gücünün meyvelerini alabilir. Ancak fazla zaman yok. Suriye’nin küresel güç savaşlarının ana merkezi haline dönüşmesi, Türkiye’nin hızlı bir şekilde oyuna dahil olması gerektiğini haykırıyor.   
Rusya’nın Akdeniz’e inip oraya yerleşmesi kararındaki bir diğer faktörün Gürcistan ve ardından Kırım örneklerinden aldığı özgüvenle geliştiğini söylemek yanlış olmaz. Üstelik Suriye sayesinde Kırım ilhakı nedeniyle Rusya’ya başlatılan uluslararası yaptırımlar da kaldırılabilir. Tıpkı İran örneğinde olduğu gibi.
IŞ(İD)’e katılan Müslüman nüfusunun artması ile oluşan tehdit de Rusya’nın Suriye’de meydana inmesinin bir sebebi olarak sayılabilir.
ABD’nin yeni Suriye politikası Rusya’nın pusulasına göre yeniden şekillenirken ABD istikrarsız ve kendi halkına savaş açmış Esad’ı destekler görünmek istemiyor. Ancak diğer tüm seçenekler elinden bir bir kayarken ‘önce IŞİD sonra Esad’ seçeneğine tutunacak gibi gözüküyor.
IŞ(İD)’e karşı koalisyon genişlerken Suriye üzerinde ortak operasyon yapan uçakların bayraklarına dikkat edin, ilginç birleşimler görebilirsiniz.

Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 30 Eylül 2015
http://www.salom.com.tr/haber-96564-Ibre_rusyayi_gosterirken.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Democratya!* İsrail’de Kırmızılı Kadınların Direnişi

2022 yılı sonunda göreve başlayan, Binyamin Netanyahu liderliğindeki yeni hükümet, İsrail tarihinin en aşırı sağcı ve dindar partilerinden oluşuyor. Bu koalisyon, kuruluşundan bu yana kendini Orta Doğu ’ nun tek demokrasisi olarak tanımlayan İsrail’in geleceği ve demokratik yapısı için büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu tehditler bir çok farklı koldan ilerliyor.    Netanyahu ’ nun uzun süredir basını kontrol altına alma çabası demokrasinin ifade özgürlüğü ilkesini tehdit ediyor. Filistinliler dahil azınlık gruplarının, LGBTQ+ toplumunun ve kadınların kanun önünde eşitliğini ihlal edecek yasa tasarıları , demokrasinin bir diğer önemli prensibi olan eşit haklar ilkesini tehdit ediyor. İsrail ’ de yürütme ve yasama erkleri her zaman hükümet tarafından kontrol edilmekte. Yüksek Mahkeme, iktidar partilerinin gücünü kontrol eden ve anayasa görevini yerine getiren Temel Yasaların uygulanmasını güvence altına alan tek  kurumdur. Ancak yeni hükümet yasama üzerinde sınırsız güç sahibi olmak için Y

Yahudi Cesaret Ödülü üzerine

24 Haziran 2018 seçiminde CHP’den Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, 16 Ağustos’taki Twitter paylaşımlarıyla isim kullanmadan hükümete yönelik eleştirilerini sıraladı. Bu eleştirilerinin arasında “Siz, yaptığınız hizmetlerle Yahudi Cesaret Ödülüne lâyık görülen ve bu ödülü kendine lâyık görenlersiniz” ifadesine de yer verdi.  İnce’nin bu paylaşımı bu konudaki ilk çıkışı değildi. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında, partisinin Yalova Merkez İlçe 10. Olağan Kongresi’ndeki konuşmasında da “Dünyada ‘Yahudi Cesaret Ödülü’ ya da diğer adıyla ‘Davut Yıldız’ı alan tek Müslüman, Recep Tayyip Erdoğan’dır,” demişti.  İnce, 2013 yılında yaptığı bir başka konuşmada ise bu sefer Türkiye’nin Rum vatandaşlarını kızdırmıştı. “Atatürk olmasaydı, (…) adınız Ahmet, Hasan, Hüseyin olmazdı, Dimitri, Yorgo olurdu. Bunları doğru bilmeleri lazım” demiş, gelen tepkilerin ardından Twitter hesabından “Benim gibi askerlik yapan, vergi veren, Cumhuriyet’e inanan, vatandaşımız olan Yorgo ve Dimitri’leri kastetm