Ana içeriğe atla

Vize serbestisi beklerken

Pazar akşam saatlerinde beklenmedik bir haberle sarsıldık. Beklenmedik diyorum çünkü işlerin bu raddeye gelmesini, ABD’nin bu kadar sert bir tepki vereceğini konduramıyorduk. Yoksa son yıllarda ABD-Türkiye ilişkilerinin kırılganlığını bilen ve yaşanan sorunları takip edenler için kötü gidişat ayan beyan ortadaydı.
Henüz birkaç hafta önce bir araya gelen ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan sıcak bir fotoğraf vermiş, ilişkilerin hiç bu kadar iyi olmadığını söylemişlerdi. İki ülke arasındaki birçok sorunu görmezden gelen bu açıklama o gün de şaşırtıcı gelmişti, bugünkü gelişmeler ile iyice sırıtır hale geldi. İki ülke liderinin iyi anlaşmasının, iki ülke ilişkilerinin yönünü belirleyecek husus olmadığını bir kez daha görmüş olduk.

Bu, ikili ilişkilerde yaşanan ilk büyük sorun değil. Ancak hiçbir koşulda vize işlemlerini durdurmak gibi tüm toplumu cezalandıran bir yaptırıma gidilmemişti. Kapsamı bu kadar geniş, sonu öngörülemez olunca, bundan sadece turizm değil, sağlık, eğitim, iş dünyası da etkilenecek. Üstelik Türkiye kelime kelimesine aynı şekilde bir karşılık vermiş olsa dahi, hangi yöne doğru trafiğin daha fazla olduğuna bakıldığında, Türkiye bu ağır yatırımdan daha çok zarar görecek taraf oluyor.
Türkiye’nin, benzer bir kısıtlamanın uygulandığı Sudan, Kuzey Kore gibi ülkelerle aynı kategoride değerlendiriliyor olması ise başlı başına bir üzüntü kaynağı. İmaj zedelenmesi ve ilişkilerin durumunun vahametinin ortaya çıkması bir yana, NATO müttefiki iki ülkenin birbirini kısasa kısas cezalandırıyor olması, iki ülke arasındaki güvenin sarsıldığını, ittifakın çözüldüğünü, müttefikliğin lafta kaldığını yüzümüze çarpıyor. 
Bu gelişmenin getirebileceği hiçbir olumlu sonuç yok. Vize krizinin ilk etkileri ekonomik piyasalarda kendini gösterdi bile. Türk lirası, pazartesi günü en çok değer kaybeden para birimi oldu. Henüz yakın denilebilecek bir zamanda Avrupa Birliğinden vize serbestisi beklentisi tartışılırken, müttefikten gelen vize kısıtlaması, AB ile ilişkilerde süren karamsar havayı ancak arttıracağı söylenebilir.
Bir başka açıdan bakıldığında, toplumsal algılar dış politika kararlarını etkilemiyor olabilir, ancak iç politikaya yönelik inşa edilen bu algılar ikili ilişkileri eninde sonunda vuruyor. Kadir Has Üniversitesinin düzenli olarak yayınladığı Türk Dış Politikası Kamuoyu Algıları Araştırması raporlarında yıllardır tehdit algısının birinci sırasından inmeyen ABD ve bu sene yükselen AB, bu durumun bariz bir örneği.
Türk vatandaşı bir konsolosluk görevlisinin tutuklanması, son gelişmelerin tek sebebi değil elbette. Vize kısıtlaması, ikili ilişkilerde uzun süredir biriken ama bir türlü doğru yönetilemeyen bir krizin taşan noktası oldu. Her iki tarafta da sürmekte olan davalar ve tutuklamalar ipoteğinde devam eden ilişkilerin, sağlıklı ve tutarlı bir zemine oturtulamaması şu an yaşamakta olduğumuz krizin ana sebebi.
Güvenlik konusunda Türkiye’nin Rusya ve İran ile yakınlaşması, Rusya’dan S-400 füze alma kararı, Anadolu Ajansı’nın Kuzey Suriye’deki Amerikan askeri üslerinin yerlerini açık etmesi, ABD’nin YPG ile olan işbirliği, 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrası ABD’den yeterli desteğin gelmemesi ve yarattığı hayal kırıklığı, Fethullah Gülen’in iadesi konusu, bazı basın organlarında ABD’nin darbe girişimi ile ilişkilendirilmesi ve artan Amerikan karşıtı yayınlar, iki tarafta da yükselen öfkenin başlıca sebepleri.
Soğukkanlılıkla ve yapıcı bir tutumla sorunları ele alarak, karşı tarafın öncelikleri ve kaygıları konusunda duyarlı olarak ve aradaki tüm kapıları kapatmadan önce, ikili ilişkilerin iyi olmasının her iki tarafın da menfaatine olduğunu hatırlayarak iki ülkenin ciddiyetle oturup bu krizden çıkmanın bir yolunu bulması gerekiyor.
Karel Valansi, Şalom Gazetesi OBJEKTİF 11 Ekim 2017 http://www.salom.com.tr/haber-104550-vize_serbestisi_beklerken.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...

Kimdir bu Yahudi komşum?

500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi tarafından düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü geçtiğimiz pazar günü yüksek bir katılımla gerçekleştirildi.  ‘Kaybolan Diller’ teması ile gerçekleşen güne katılan katılımcılar birçok etkinlikle Türk Yahudi kültürüne ait gelenekleri, şarkıları, düğün ve diğer merasimlerine birebir tanık olarak tanıdılar.  Yahudilerin kültürel ve tarihi mirasını tanıtmak amacıyla, 27 Kasım Pazar günü, Avrupa’nın otuza yakın ülkesinde düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü kentimizde de yoğun ve keyifli bir programla kutlandı. ‘Kimdir bu Yahudi komşum?’ etkinliği, Yahudi Kültürü Avrupa Günü Uluslararası oluşumu çerçevesinde 500.Yıl Vakfı tarafından Türk Musevileri Müzesinde düzenlendi. 1999 yılından beri Avrupa’nın birçok şehrinde, 2001 yılından beri de Türkiye’de her yıl düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nün bu seneki teması ‘Kaybolan Lisanlar’ idi. Saat 11’de kapılarını ziyaretçilerine açan Neve Şalom Sinagogu ve Türk Musevileri Müzesi gün boyunca ...

Riva Hayim'den güzel bir sürpriz :)

Kelebek 
Korse’nin 
duvarındaki
 delik 
ve 
pazar 
günkü
 tezgahtar Pazar günü Beyoğlu’ndaki Kelebek Korse Mağazasında, satış elemanı olarak Türk Musevi Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh vardı. İbrahimzadeh’nin tezgahın arkasına geçmesi, cemaati temsilen değil, kişisel aldığı bir karardı; bunu belirtelim.  Çoğu kişi okumuştur; Kelebek Korse ile ilgili çok sayıda röportaj yapıldı. Uzun süredir gazetelerde haber olan bir durum. Özetle, ‘10 yıl yasasıyla’ birlikte esnaf yavaş yavaş Beyoğlu’nu terk ediyor. Kelebek Korse’nin sahibi İlya Avramoğlu’nun durumunda ise, 3000 TL olan bir kira bedeli bu yasayla birlikte yaklaşık 30 bin TL oldu.  Özetle hukuken mülk sahibi hak sahibi. Yani mülk sahibi dilediğine mülkünü kiralar, dilediğinde de kiracısından 10 katı kira ister. Hatta bu süreçte kiracıyla muhatap bile olmak zorunda değil. Hukuken bir yasa var çünkü. Merhametli falan olmak zorunda değil. Karşı taraf da başka bir azınlığın temsiliyetini yapıyor. Kaldı ki yan taraftaki z...