Ana içeriğe atla

Kudüs

Geçtiğimiz hafta İsrail Devletinin davetlisi olarak, 30 ülkeden gelen gazetecilerle beraber Kudüs’te ağırlandık. Çoğunluğunu Amerikalı gazeteci ve bloggerların oluşturduğu 150 kişilik grubumuzda Avrupa’dan Latin Amerika’ya uzanan farklı ülkelerden gazeteciler yer aldı. Türkiye’den benim katıldığım Yahudi Yeni Medya Zirvesinin aslında üçüncüsü düzenleniyor ancak ‘yeni’ ibaresi ilk defa bu sene eklendi ve bu sayede fenomen olan blogger’lar da ilk defa bu zirveye katıldı. Fenomen diyorum çünkü Kudüs sokaklarında gezerken insanlar onları çevirip tıpkı bir film artisti gibi fotoğraf çektiriyordu. İsrail de bu trendi fark etmiş olacak ki bu kişilere de kapılarını açtı.
Bizim katıldığımız zirveden hemen öncesinde benzer bir zirve dünyanın farklı ülkelerinden gelen Hıristiyan gazetecilerle de yapılmıştı. Bu da İsrail’in kendi tanıtımında bir atılım peşinde olduğunu gösteriyor.
Zirvede İsrail’in güncel sorunları ve önceliklerinin yanı sıra tüm Yahudileri yakından etkileyen antisemitizm gibi konular ele alındı. İsrail her yönüyle tanıtılırken, İsrail’in en sağından ve en solundan farklı duruşlara sahip kanaat önderleri, gazeteciler, iktidar ve muhalefetten politikacılar ve sivil toplum uzmanları görüşlerini paylaştı. Sosyal sorumluluk projeleri, Yahudilik kavramı tartışılan konular arasındaydı.
Zirveden aklımda en çok kalan şeylerin başında antisemitizm tartışmaları geliyor. IHRA’nın antisemitizm tanımının kabul edilen tek antisemitizm tanımı olduğu birkaç kez farklı konuşmacılar tarafından dile getirildi. Yeni veya modern antisemitizm olarak adlandırılan İsrail karşıtlığının özellikle Batı ülkelerindeki artışı ve sebepleri farklı panellerde tartışıldı. İsrail’in diğer hiçbir ülkeye yönelik uygulanmayan farklı bir standart ile eleştirildiği belirtilirken, klasik antisemitizm ile benzerlikler taşıyan makbul Yahudi söyleminin de önemini koruduğu hatırlatıldı. Makbul Yahudi olarak bahsedilense aslında savunmasız Yahudi. Ancak görüştüğümüz tüm bu kişiler o günlerin geride kaldığını, yeni bir Holokost’un yaşanmayacağını ve bunun İsrail’in varlığı, hem teknolojide hem de savunmadaki gücü ile durdurulacağını belirtti.
İsrail parlamentosu Knesset’te bizlerle sohbet eden İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran’ı dünyanın en antisemit hükümeti olarak tanıttı ve İsrail Yahudilerini yok etmeye yönelik nükleer bir Holokost hazırlığında olduğunu belirtti. Hamas veya Hizbullah gibi kuklalarına rağmen artık İran’ın algıladığı dünyanın değiştiğini, Orta Çağ’a dönmek isteyen radikalizme karşı modern yaşamı savunanların çatışmasının yaşandığını ekledi. Bu değişimin en önemli göstergesinin Arap ülkelerinin radikalizme karşı İsrail ile aynı kampta yer almasından, artık İsrail’i düşman olarak değil vazgeçilemez bir müttefik olarak gördüklerinden anlaşılabileceğinin altını çizdi.
Holokost hatırasının dünya Yahudileri kadar İsrail’in de kültürünü, düşünce tarzını etkilediği bir gerçek. Netanyahu konuşmasında üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen dünya Yahudilerinin hâlâ Holokost öncesi sayılara (18 milyon) ulaşamadığını belirtti. Tüm dünya Yahudilerinin 14 milyon olduğunu belirten Netanyahu, önemli bir değişimin de yaşandığını ve yakın bir zamanda İsrail’de yaşayan Yahudilerin -İkinci Bet Amikdaş zamanından beri ilk defa- çoğunluğu oluşturacağını söyledi.
Demografi bu zirvenin önemli bir konusuydu. Bizleri resmi konutunda ağırlayan İsrail Devlet Başkanı Reuven Rivlin, İsrail’in nüfusu ve sorunları konusunda bizleri bilgilendirdi. İsrail toplumunu dört eşit parçaya ayıran Rivlin, bunları dindarlar, ultra-Ortodokslar, sekülerler ve Araplar olarak tanımladı. Her birini yüzde 25’lik eşit ağırlıkla gösteren Rivlin, her bir kesimin kendi okulu, eğitim sistemi, inanışı, yaşam şekli ve hatta şehirleri olduğunu belirtti ve İsrail’i oluşturan bu dört farklı parçanın birbirleriyle etkileşime geçmesi gerektiğini belirtti. Askerlik bu tamamen farklı ve birbirinden kopuk ortamlarda yaşayan kişileri bir araya getirebilen önemli bir fonksiyonu yerine getirmesine rağmen bu kesimlerin bir bölümünün askerlik yapmaması veya üniversiteye gitmemesi bu etkileşimi de azaltıyor.
Tartışmalar daha çok İsrail kimliği üzerinde odaklanırken bunun İsrail dışında yaşayan Yahudilerle ilişkileri olumsuz etkilediği de altı çizilen bir diğer konuydu. Liberal, reformist, muhafazakar olarak tanımlanabilecek Amerikan Yahudileri ile İsrail arasındaki sorunlar ise daha çok Kotel’de (Ağlama Duvarı) ibadet, düğün ve din değiştirme konularında yaşanıyor. İsrail’in bu konuda Ortodoks yasalara ağırlık vermesi Amerikalı Yahudiler açısından ibadet özgürlüklerine bir engel olarak görülüyor.
Netanyahu fikir ayrılıklarının olabileceğini söylerken ona göre en önemli sorun dünya Yahudilerindeki Yahudi kimliğinin kaybolmakta olması. Bir diğer sorun ise gençlerin daha önceki nesiller kadar İsrail’e yakın olmamaları. İsrail dışında yaşayan Yahudilerin ana sorunları ise bir çok konuşmacının da belirttiği gibi İsraillilerin diasporada yaşamanın ne demek olduğunu unutması ya da hiç bilmemesi.
Zirveye Amerikan Yahudilerinin sorunları ve İsrail ile sıkıntıda olan ilişkileri damgasını vurdu. Latin Amerika ülkeleri ise İsrail ile artan ve gelişen ilişkileriyle toplantıların yükselen yıldızlarıydılar. İran ana tehdit olarak algılanır ve vurgulanırken Türkiye maalesef benim dışında pek fazla konu edilmedi. Bu ziyaretin benim için en değerli anları ise üç din için Kudüs’ün anlamı ve önemini anlamaya yönelik tam günlük geziydi. Harem-i Şerif / Tapınak Tepesi ile başlayan ziyaretimiz, Via Dolorosa ve istasyonlar, Kotel, tüneller ve her üç din için önemli olan daha bir çok mekan ile devam etti. Kudüs’ün Yahudi, Ermeni, Müslüman ve Hıristiyan mahallelerini birbirinden ayıran çatılar üzerinde gezinmek ve Avusturya evinin manzarası ise bu büyüleyici şehri unutulmaz kılıyor.

Karel Valansi, OBJEKTİF - Şalom Gazetesi 5 Aralık 2018  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Türkiye-Çin İlişkilerinde Yeni Dönem: Çok Kutupluluk, Ticaret ve Jeostrateji

Küresel düzen ciddi bir değişim yaşarken dünya, çok katmanlı krizler, jeopolitik sarsıntılar ve belirsizliklerle şekillenen bir döneme girdi. Soğuk Savaş sonrası ABD merkezli tek kutuplu düzen geride kalırken, yerine çok kutuplu ancak öngörülemez bir sistem şekilleniyor. Bu belirsizlik, Türkiye–Çin ilişkilerini hem fırsatları hem de çelişkileriyle öne çıkaran bir sahneye dönüştürüyor. Ankara ve Pekin söylem düzeyinde kolayca yan yana gelebiliyor. Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” çıkışı ile Çin’in “çok kutuplu dünya” vurgusu, Batı merkezli düzeni sorgulayan ortak bir dil yaratıyor. Ancak bu söylemsel yakınlaşma, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile kurumsal bağları düşünüldüğünde, stratejik sınırlarla karşılaşıyor. İlişkilerin gerçek boyutu, ticaretteki asimetri, Kuşak ve Yol yatırımlarındaki bağımlılık riski, savunma sanayii işbirliği, Uygur meselesinin ikili ilişkiler üzerindeki gölgesi ve ABD–Çin rekabetinin baskılarıyla şekilleniyor. Panorama Soruyor  bu ay, Türkiye-Çin ilişk...

Orta Büyüklükte Bir Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politikası

Farklı bölgelerde devam eden savaş ve krizler, uluslararası ilişkilerde güç rekabetini öne çıkarıyor. Buna ABD’nin büyük güç olarak alışılmış rolünü yerine getirmekteki isteksizliği de eklendiğinde, 1945’ten bu yana kurulan uluslararası düzen ve yapı taşı olan kurumlar yıpranıyor. Bunun sonucu olarak belirsizlik artıyor ve mevcut küresel sistem bir geçiş döneminin sancılarını yaşıyor. Öte yandan bu durum, orta güç olarak tanımlanan ülkelere daha geniş bir hareket alanı da sağlıyor. Bu sayede orta güçteki ülkeler, sistemde dengeyi gözeten, arabuluculuk yapabilen, bölgesinin istikrarına katkı sağlayabilen, hatta zaman zaman kapasitesinin üzerinde sorumluluk ve inisiyatif alabilen, küresel düzeyde etkili roller oynayabilen aktörler haline geliyor. Özellikle belirsizlik dönemlerinde bu ülkeler çok yönlü diplomasi, proaktif dış politika, esnek ittifak arayışları ile öne çıkabiliyor. Türkiye, bu bağlamda, orta güçte bir devlet olarak dikkat çeken bir örnek teşkil ediyor. Jeostratejik konumu,...