Ana içeriğe atla

AB-Arap Birliği zirvesinin ardından

Mısır’ın Şarm el-Şeyh şehrinde 24-25 Şubat tarihleri arasında gerçekleşen ilk Avrupa Birliği - Arap Birliği Zirvesi, iki tarafı da yakından ilgilendiren bölgesel sorunlara elle tutulur bir çözüm getiremeden sona erdi. Zirveden beklentiler de yüksek değildi. Bu iki günün sonunda büyük kararların alınması beklenmiyordu.  En önemlisi yapılıyor olmasıydı. Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, toplantının yapılmasının kendi başına bir mesaj olduğunun altını çizmiş, zirvenin daha çok sembolik anlamı olduğunu söylemişti.
İlk defa gerçekleşen bu zirvenin yapılma sebebi ve zamanlaması bu açıdan önem teşkil ediyor. AB yasadışı göçün önlenmesinde ve terörizme karşı mücadelede işbirliğine gereksinim duyuyor. Zirvenin ev sahipliğini üstlenen Mısır için ise bölgesel rolünü pekiştirmek, AB’ye güvenilir bir ortak olduğunu gösterebilmek ve ekonomik sorunlarında destek alabilmek öncelikli. “2016’dan beri bir yasa dışı göçmen Mısır limanları kullanarak Avrupa’ya giremedi,” diyen Mısır, Türkiye ile AB arasında Mart 2016’da yapılana benzer bir mülteci anlaşmasına imza atmayı hedefliyor olabilir.
Zirve öncesi tartışmaların bir bölümü Mısır’ın insan hakları ve demokrasi karnesi ile ilgiliydi. Zirvenin yapılacağı hafta, dokuz kişinin infaz edilmesi tepkileri de beraberinde getirmişti. AB liderlerinin ülkede bu tür vakaların artmasına rağmen suskunluğunu koruması sorumsuzluk olarak nitelendirilmişti. Bu durum, insan hakları ve demokrasi gibi değerlerin AB için önemsiz olduğu anlamına gelmese de, konu Ortadoğu olunca istikrarı tercih ettiğini, özellikle Arap Baharı sonrası taşların yerinden oynadığı bölgede var olan liderlerle işbirliğine açık olduğunu gösteriyor. Bölgede istikrar arzusu değerlerin korunmasının önüne geçiyor. Ancak iki liderin zirvede olmaması özellikle vurgulandı; Sudan Devlet Başkanı El Beşir ve Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman. Esad zirvede yer almayan bir diğer isimdi.
Bölgesel sorunları çözmek için zirvenin yetersiz kalacağı, Ortadoğu’nun önemli oyuncuları ABD, Rusya, Türkiye, İran’ın eksikliği ile kendini en baştan gösteriyordu. Suriye, Yemen, Libya, Filistin konusu konuşulmuş olsa da zirvede asıl amacın AB’nin ana önceliği olan yasa dışı göçü engellemek olduğu ve sorunun AB’ye ulaşmadan çözülmesinde Arap ülkelerinin işbirliğine ihtiyacı olduğu yadsınamaz.
Terör konusunda işbirliği zirvenin ikinci önemli konusuydu. IŞİD’in askeri olarak yenilmesi, yok olduğu anlamına gelmiyor. Saklandıkları yerden güçlenerek çıkmaları ve AB ülkelerinin birkaç sene önce yaşadıkları terör saldırılarının tekrarlanması endişesi AB’nin Arap ülkeleri ile işbirliğini zorunlu kılıyor.
Zirvenin üçüncü önemli sebebi ise İran. İran ile gerçekleştirilen nükleer anlaşma Arap ülkelerinin önemli bir bölümü tarafından İran’ın bölgedeki etkisini artıran ve Suriye, Irak, Yemen’de istikrarsızlığı pekiştiren bir araç olarak görüyor. Kendilerini yakından ilgilendiren böylesi bir konuda fikirlerine başvurulmamış olması ise, Batı tarafından empoze edilmiş bir anlaşma fikrini canlı tutuyor. Her ne kadar AB ülkeleri anlaşmayı devam ettirme yanlısıysa da, ABD’nin yaptırımlarına rağmen bunu ne kadar başarabilecekleri meçhul. Ayrıca, ABD’nin Obama döneminden beri bölgeden çekilme arzusu, ABD’nin artık müttefikleri için bir güvenlik garantisi olmadığını hatırlatıyor. Bu durum AB’ye Arap Baharı döneminde kaçırdığı, bölgede daha etkin olma şansını verebilir.
Zirvenin bir diğer sebebi ise AB’nin bölgede ekonomik, siyasi nüfuzunu korumak ve ABD’nin çekilmesi ile oluşacak boşluğun “bölgeden uzak güçler” tarafından doldurulmasının önüne geçme isteği. AB Konseyi Başkanı Donald Tusk belirtmemiş olsa da, bu sözleri ile Rusya ve Çin’i kastettiğini çıkarabiliriz. Bu açıdan, bu zirve ile AB, “Ben de buradayım” demiş oluyor.
AB-Arap Birliği işbirliği sorunlu Akdeniz bölgesinde bir gelişme sağlayabilir mi? AB’nin başta göç konusu olmak üzere birçok konuda tek ses olamaması, Arap ülkelerinin halen Arap Baharı’nın etkileri ile uğraşıyor olmaları, bu işbirliğinin büyük beklentiler doğuramaması ile sonuçlanıyor. Ancak AB’de olanın Arap ülkelerini, Arap ülkelerinde olanın da AB’yi etkilediğinin açıkça telaffuz edilmesi bile başlı başına önemli bir gelişme. Aralarında bir diyalogun kurulması ve düzenli olarak bir araya gelmeyi taahhüt etmeleri, her iki bölgeye de olumlu geri dönüşler getirebilir.
Karel Valansi, Şalom Gazetesi OBJEKTİF 27 Şubar 2019 http://www.salom.com.tr/koseyazisi-109802-abarap_birligi_zirvesinin_ardindan_.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...