Ana içeriğe atla

İran yaptırımları ters teper mi?

ABD, İran’a yönelik yaptırımlarını gittikçe sıkılaştırıyor. ABD’nin hedefi ekonomisi hidrokarbonlara dayalı enerji malları üretimi ve ihracatına bağlı olan İran’ı bu gelirden mahrum etmek böylece hem bölgedeki etkisini ve gücünü kırmak, hem de nükleer silah sahibi olmasını engellemek. İzlediği yol da bu yönde. En son Devrim Muhafızlarını terör listesine alarak ve muafiyetleri uzatmayarak bu konuda hiçbir şekilde geri adım atmayacağını gösteren Trump, bu hafta da İran'ın bir diğer önemli gelir kaynağı olan demir, çelik, bakır ve alüminyum sektörlerine yönelik yaptırım getiren başkanlık kararını imzaladı.

Petrol konusunda ‘İran yerine Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden alın’ diyen ABD, Türkiye gibi bu ülkelerle pek de sıcak ilişkileri olmayanları veya artacak maliyetlerini pek düşünmüyor. Hatta müttefiklerine dahi yaptırım uygulamaya hazır gözüküyor. Türkiye ise bu konuda bir istisna oluşturamıyor çünkü S400 başta olmak üzere Türkiye-ABD ilişkilerinin durumu ortada.

ABD’nin çizdiği tablo böyle. Ancak, bu kararlarıyla İran’dan petrol alımını yasaklayan ve dünya ülkelerine ‘ancak benim onayım olan ülkelerden petrol alabilir, ticaret yapabilirsiniz’ diyen ABD’ye diğer ülkelerin nasıl tepki göstereceği önemli. Ve tabi bu işten kimin karlı, kimin zararlı çıkacağı da.

Hiçbir ülkenin ABD’nin bu tavrından ve yaptırım tehditlerinden hoşlanmadığını öncelikle söylemek gerekir. Eğer şu an gelişmelere ayak uydurmaya çalışıyorlarsa bile, bir daha bu duruma düşmemek için önlemler alacaklarını veya bu durumdan kurtulmak için arka yollar bulmaya çalışacaklarını söylemek mümkün.

İlk bakışta, İran yerine petrol talebini karşılaması düşünülen Suudi Arabistan’ın bu işten karlı çıkacağı düşünülebilir. Ancak Obama’nın Orta Doğu’ya bir mirası İran nükleer anlaşmasıysa, bir diğer mirası da müttefiklerinin ABD’ye olan güvenini zedelemiş olması. Suudi Arabistan, ABD’nin nükleer anlaşmadan çıktığının açıklanmasıyla birlikte, piyasaları sakinleştirmek için söz verdiği gibi üretimini arttırmış ve kasım ayında OPEC verilerine göre tarihinin en yüksek seviyesine çıkarmıştı. Ancak ABD’nin Türkiye dahil sekiz ülkeye muafiyet vermesiyle birlikte, ABD’nin sözünü ne kadar yerine getireceği konusunda şüpheye düşen Suudi Arabistan, o tarihten itibaren günlük üretimini azaltarak Nisan 2018 seviyesine düşürdü. Suudlar ABD’nin İran’ı köşeye sıkıştırmada ne kadar kararlı olduğunu anlamak için bekle-gör politikasını benimsemiş gözüküyor. Bu durum ABD-Suudi ilişkilerini test ederken, piyasaları da zorlayacaktır.

ABD’nin sert tutumunun bir diğer kazananı olarak Rusya gözüküyor. İran’dan petrol alımını durduran ülkelerin Rusya’dan tedarik etmesi bekleniyor. Bu da ciddi bir gelir sağlayacak Rusya’ya. Nitekim Türkiye örneğine baktığımızda, İran’dan alımını azaltırken Rusya’ya yöneldiğini görebiliyoruz. Bu durum Ankara’nın kaynak çeşitliliği yaratmak isterken, Moskova’ya bağımlılığını arttırıyor ve Rusya’ya karşı elini gittikçe zayıflatıyor. Yunanistan ve İtalya’nın Rusya’dan alımlarını arttırmasıyla boğazlara binecek ekstra trafik, artan maliyetler ve tedarik süreleri de cabası.

ABD’nin, Rusya’nın bu gelişmelerden fayda sağlayacağını hesaplamış olması lazım. Bu da bize ABD’nin önceliğinin İran olduğunu, İran’ı dizginlemek adına Rusya’ya geçit verdiğini gösteriyor. Rusya ise bu durumdan bir hayli memnun. Rusya ve İran Suriye konusunda artık amaç ve hedeflerinin ayrıştığını saklamıyorlar. Ocak ayında bir açıklama yapan Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov, Suriye konusunda İran ile müttefik olmadıklarını -İran’ın tersine- İsrail’in güvenliğinin kendileri için öncelik olduğunu vurgulamıştı.

Muafiyetler olmadan İran’ı daha rahat köşeye sıkıştırabilecek olan Rusya, böylece büyük güç olma iddiasını sürdürecek ve Suriye’yi İran ve Hizbullah’ın elinden alarak hem İsrail’i rahatlatabilecek hem de Suriye’yi yeniden Arap coğrafyasına ekleyebilecek. Rusya ile İran’ın ezeli rakibi Suudi Arabistan arasında Kırım yaptırımları ile başlayan ve ekonomilerinin temeli olan petrol fiyatını dengelemek için OPEC anlaşması ile devam eden yakınlaşmayı ve birbirlerinin enerji şirketlerine yaptıkları yatırımları da eklememiz gerek.

Muafiyetten artık yararlanamayacak olan Hindistan ve Çin ise, Amerikan yaptırımlarını aşmak için bir formül bulmaya çalışıyorlar. Petrol ithalatçıları olarak bir blok kurmayı düşünen ikili böylece OPEC’in karşısına daha güçlü bir şekilde çıkarak fiyat pazarlığını kendi lehine çevirmeyi ve Amerikan banka sistemini aşarak İran’a uygulanan yaptırımları baypas etmeyi planlıyor. Dünyanın en önemli petrol ithalatçısı olan bu iki ülke, İran’ın da en önemli müşterileri ve uygulanan yaptırımların maliyetlerini arttırmasına müsaade etmek istemiyorlar. Muafiyetini kaybeden bir diğer ülke olan ve petrol ihtiyacı ithalata bağımlı olan Japonya da, Amerikan yaptırımlarının ekonomisini etkilememesi için bir çözüm yolu bulmaya çalıştığını belirtiyor.

ABD’nin İran yaptırımlarına karşı bir diğer adım ise 2015 nükleer anlaşmasını devam ettirmeye çalışan Avrupalılardan geliyor. ABD’yi karşılarına almak pahasına İran ekonomisinin çökmemesi için yaptırımları bertaraf edecek özel bir ticaret mekanizması kurmaya çalışıyorlar. Başarılı olmaları durumunda Türkiye’nin de bu sisteme katılmak isteyebileceğini söyleyebiliriz.

ABD’nin hegemonyacı tavrından rahatsız olan ülkeler arttıkça, Washington’a yönelik karşı bloklar da oluşmaya devam ediyor. Yaptırımları aşmak için çözümler aranırken, bundan en büyük zararı ABD’nin en önemli gücü olan Dolar yaşayabilir. ABD, dünya rezerv birimi olan Doların gücünü kullanarak baskı yapmak istediği ülkeyi cezalandırırken, o ülkeyle ilişkide olan ülkeleri de cezalandırıyor. Ülkeler maliyetlerini dengede tutmak ve ekonomilerinin Amerikan yaptırımlarından zarar görmesini engellemek için çabaladıkça, Dolara olan bağımlılıklarını da sorguluyor. Açık ara ilk tercih olan Dolara şu an itibariyle bir rakip bulunmasa dahi bu memnuniyetsizlik, Doların uluslararası işlemlerdeki ve petrol fiyatlandırılmasındaki hakimiyetini sorgulatıyor. Bu durum uluslararası işlemlerde küresel yeni bir para birimi tartışmalarını yeniden alevlendirebilir ve ABD’nin siyasi ve ekonomik gücünün kaynağı olan Dolara karşı ciddi bir adım atılırsa eğer, ABD açık veren Amerikan ekonomisini dolar talebiyle kapatamayabilir ve uzun vadede nüfuzunu kaybedebilir. Bu da  dönüp dolaşıp kendisini zararlı çıkarır.

Karel Valansi, T24 10 Mayıs 2019 https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/iran-yaptirimlari-ters-teper-mi,22478

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları