Ana içeriğe atla

Orta Doğu’nun yalnızlığı

Wall Street Journal’da 12 Aralık’ta çıkan bir haber şüphelerimizi doğrular biçimde Suudi Arabistan ile İran arasındaki yakınlaşmayı gözler önüne serdi. Habere göre aralarındaki gerilimi azaltacak adımları atmak için taraflar son aylarda hem Umman, Kuveyt, Pakistan gibi aracılar vasıtasıyla, hem de doğrudan görüşmeler gerçekleştirdiler. Haberde ayrıca, İran’ın Paris Büyükelçisi Bahram Ghasemi ve diğer yetkililerin açıklamalarına yer verildi. Buna göre, İran Suudi Arabistan’a saldırmazlık anlaşması ve petrol güvenliği için işbirliğini de taahhüt eden bir barış planı sundu. Haberde ayrıca Suudi Arabistan’ın, sadece Tahran ile değil, İran destekli Husilerle de gizli görüşmelerde bulunduğu iddiası yer alıyor.
Bu ilginç gelişme Suudi Arabistan ile İran arasındaki ideolojik ve stratejik rekabeti sona erdirmeye yetecek boyutta olmamasına rağmen, özellikle yaz aylarındaki tanker saldırılarını ve Aramco saldırısını hatırlayınca, bölgede bir yumuşama (détente) yaşanması ve gerginliğin daha fazla tırmanmaması için bir ilk adım olarak kabul edilebilir.
Hangi koşullar bu yakınlaşmayı ve diyalog kapısını açtı diye düşündüğümüzde ise, karşımıza çıkan cevap ABD oluyor.
Eylül ayında Aramco tesislerine yönelik saldırı, Suudi Arabistan için bir karar anını tetikledi. O tarihe kadar ABD’nin İran’a yönelik maksimum baskı politikasını destekleyen Riyad, bu beklenmedik saldırı karşısında stratejisini gözden geçirme kararı aldı. Ekonomisinin dayanağı olan petrol tesislerine yapılan saldırı karşısında yaşadığı savunmasızlık hissini, ABD’nin İran’ı cezalandıracak bir karşı saldırıdan imtina etmesinin izlemesi, Suudi Arabistan’ın bir müttefik olarak ABD’nin güvenilirliğini sorgulamasına yol açtı. Söz konusu petrol gibi ekonomisinin ana dayanağı olunca da Körfez güvenliğine yönelik yeni bir bakış açısı edinme gerekliliği ortaya çıktı. Trump’ın yarattığı hayal kırıklığı, kendi çözümünü aramaya itti.
İran’a baktığımızda ise, ABD’nin nükleer anlaşmadan çekilmesiyle daha da sert yaptırımların pençesine düşen Tahran’ın ekonomisi büyük darbe almıştı. ABD’nin maksimum baskı politikasının yanı sıra Körfez ülkelerinin İsrail ile yakınlaşmasını kızgınlıkla izleyen İran, Washington’a tepkisini Aramco gibi stratejik bir hedefe saldırarak verdi. Çok ince hesaplanmış olan bu saldırı İran’ı doğrudan suçlamaya imkan vermiyor. Öte yandan, Tahran’ın tüm baskılara rağmen güçlü olduğunu ve bölgedeki hakimiyetini göstermesi açısından önemli bir mesaj niteliğinde. Trump’ın Orta Doğu’dan askerlerini çekme isteği bilinirken, İran ile bir savaşa girmek istemeyeceğini düşünen Tahran, ABD’nin kendisine doğrudan saldırmayacağını hesaplayarak bir kumar oynadı ve haklı çıktı. (Saldırının arkasında İran olduğu düşünülürken, BM’nin kullanılan silahların İran’a ait olduğunu henüz doğrulamadığını eklemek gerek.)
Bölgede yalnızlaşan ve ABD baskısı altında kalan İran’ın bazı gerilim noktalarını azaltmak istemesi, Suudi Arabistan ile böyle bir açılım yapmasına olanak verdi diyebiliriz. ABD’nin İran karşıtı koalisyonunun önemli üyesi Suudi Arabistan için ise yaşadığı güvensizlik bu konuda yol gösterici oldu.
Suudi Arabistan’ın yaşadığı güvensizliğin Aramco saldırısı dışında da bir çok nedeni var. İran’a baskıyı destekleyen John Bolton’un görevden ayrılması ve Trump’ın İran ile görüşebileceği söylentileri Riyad’ın tedirginliğini arttırdı. Bölge ülkelerinin İran ile yakınlaşması da Riyad’ı rahatsız eden bir diğer husus. Suriye konusunda İran ile Türkiye arasındaki işbirliği, İran ile yakınlaşması sonrasında Pakistan’ın Yemen savaşına girmemesi, Kuveyt ve Bahreyn’in diplomasi çağrıları, Katar ile bozulan ilişkiler, BAE’nin Yemen’den çekilmesi Suudi Arabistan’ın güvensizlik ve yalnızlık hissini arttırdı.
Önceliğini ise ekonomiye verdi. Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından hayata geçirilen Vizyon 2030, petrol bağımlılığını azaltma ve ekonominin çeşitlendirilmesi çabası olarak özetlenebilir. Riyad, petrol şirketine yönelik saldırıyı tamamen atlattığını, gelmiş geçmiş en büyük ilk halka arz ile 25.6 milyar dolar kaynak toplayan Aramco hisse senetleri ile göstermiş oldu. Aramco'nun piyasa değeri Microsoft ve Apple’ı geride bırakmış durumda. Bloomberg'e göre Aramco'nun adil değeri 1.2 trilyon dolar ile 1.5 trilyon dolar arasında.
Suudi Arabistan ve İran arasında süregelen Orta Doğu’da başat güç olma isteği bir yanda, bölge için gelecek vizyonlarının çok farklı olması, uzun vadeli bir müttefiklik ilişkisi kurmalarını engelliyor. Ayrıca iki ülke arasındaki mezhep görünümündeki çıkar çatışması tüm bölgede istikrarsızlaşma ve vekalet savaşları olarak yankılanıyor. Bu sefer onlara bir diyalog kapısını aralayan ABD’nin politikaları oldu. Ancak ne Suudi Arabistan’ın ABD’ye sırtını çevirmesi, ne İran’ın ABD’ye yaklaşması, ne de İran ile Suudi Arabistan yakınlaşmasının uzun süreli olabileceği pek mümkün gözükmüyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de