Ana içeriğe atla

Umuda yolculuk

Tunus’ta cumartesi günü binlerce kişi toplanıp Arap Baharı’nın kapılarını açan Yasemin Devrimi’nin birinci yıldönümünü kutladı. Ellerinde kapısı açık boş kafesler, tek mumlu doğumgünü pastası taşıyan, Tunus bayrağını gururla sallayan bu kalabalık, bir sene önce yine bu meydanda toplanarak diktatör Bin Ali’den özgürlüklerini istemişlerdi.
Arap Baharı, Tunuslu seyyar bir satıcının kendini yakmasıyla başladı denir. Tıpkı I. Dünya Savaşı’nın Avusturya-Macaristan Prensi Ferdinand’ın öldürülmesiyle başladığının söylendiği gibi. Oysa bunlar, patlamaya hazır bekleyen bir bombanın sadece pimini çeken, kendi başına belli bir ses getirecek olaylardı. Tunuslu satıcı bu hareketiyle baştakilere sesini duyurmaya çalışarak yardım isterken aslında umutsuzluk içinde tek cevabın ölüm olduğuna inandığı bir çaresizliği simgeliyordu. İsyanı başlatan da bu çaresizlikle kendini özdeşleştiren halkın mevcut sisteme başkaldırması oldu.


Tüm gösterilerin yapıldığı cadde adını ulusal bir liderden, Fransa ile bağımsızlık anlaşmasını imzalayan ve ülkenin ilk cumhurbaşkanı olan Habib Burgiba’dan alıyor. Radikal İslamcıları dize getiren dönemin İçişleri Bakanı Zeynel Abidin Bin Ali’yi başbakanlığa getiren Burgiba, güvendiği Bin Ali’nin kendisine karşı darbe hazırlayıp, ölene kadar onu ev hapsinde tutacağını bilmiyordu. Sözde çok partili rejimle yönetilen Tunus’ta yüzde 90’lara varan oy çoğunluğu ile seçilen Bin Ali zenginliğine zenginlik katarken, ülkeyi otoriter bir rejimle yönetti. 73 yıllık Fransa sömürgesi Tunuslular tam bağımsızlıklarına kavuştuklarını sandıklarında 31 yıl Burgiba, 23 yıl Bin Ali diktatörlüğüne boyun eğmek zorunda kaldılar.
Petrol geliri olmayan turizm cenneti Tunus’ta fakirlik, hayat pahalılığı ve işsizliğe, uzun hapis cezaları, işkence ve zorunlu sürgünler eklenince halk, patlamaya hazır bir bomba haline geldi. Dinci bir partinin başa gelmesi ve ulusal çıkarlarının bozulması endişesiyle iktidarla iyi ilişkiler kuran, bir anlamda Tunus’ta yaşananlara gözlerini kapayan demokrasi savunucusu Batı’nın, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerine de sıçrayacak bu ilk isyanla, yıllardır koruduğu hassas dengeleri altüst oldu. Tunusluların reform direnişleri karşısında Bin Ali’nin vaatleri yetmedi ve protestolar, O ülkeden kaçana kadar durmadı. Özgürlük, sosyal adalet, seçim ve demokrasi isteyen Tunuslular, tüm Arap milletlerini silkeleyecek bir uyanışı sağladılar.
Batı’nın yıllar boyu süren ikiyüzlülüğü ortaya çıkarken, ABD’nin Ortadoğu’daki koruyucu ve her problemi çözücü rolü inandırıcı gelmemeye başladı. Laik ve Batı yanlısı diktatörlerin ezdiği Tunus halkı yapılan ilk seçimde, o dönemde sindirilen ancak eski rejimden farklı ve reform vaat eden İslami partilere kaydı. Ilımlı İslamcı Ennahda Partisi yüzde 40 oranında oy alarak seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Seçimle iktidara gelen İslami partilerin devrimin ruhuna ne kadar uygun oldukları, halkın taleplerini ne kadar karşılayacakları, demokrasi yolunda ne kadar ilerleyecekleri ise henüz bilinmiyor.
Tunus’ta yaşananlar Arap Baharı’nın kısa bir özeti aslında. Farklı ülkelerde, farklı liderlerle benzer olaylar, benzer sonuçlar yaşandı. Mısır, Libya ve Yemen’de onlarca yıllık yönetimler değişti tıpkı Tunus’taki gibi. Her ülkede bu kadar radikal değişiklikler olmasa da, Arap Baharı Arap Kışı’na döndü demeden önce bu halkların başarılarını hatırlamak lazım. Sıradan insanların protestoları Cezayir’de 19 yıllık olağanüstü hali kaldırdı, Umman Sultanı meclise yasama yetkisi verdi, Ürdün’de kabine dağıldı, Kuveyt’te hükümet istifa etti, Sudan’da El Beşir seçimlerde aday olmayacağını açıkladı, Fas’ta yolsuzluk karşıtı yasalar çıkarıldı, Irak’ta birçok yerel yönetici istifa etti, Bahreyn Kralı ekonomik kanunlar çıkardı. Suriye’de ise 40 yıllık olağanüstü hal kaldırıldı ancak isyan şiddet kullanılarak bile bastırılamıyor.
Artık oy yaydan çıktı. Dönem dönem hız kesse de, halkların demokrasi ve adalet arayışları devam edecek ve kitleleri peşinden sürükleyecek. Ortadoğu’nun siyasi tarihi ise şekillenmeye devam edecek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcheri...

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...