Ana içeriğe atla

Emek Sineması´nın mimarı Rafael Alguadiş

Mühendis-mimar Rafael Alguadiş’in adı Haziran ayında Nişantaşı’na asılan bir plaketle ölümsüzleştirilmişti. Ailesinin çabasıyla asılan bu plaketle İstanbul, unutulmuş bir mimarını yeniden hatırlama fırsatına kavuştu. Rafael Alguadiş’i biraz daha yakından tanımak için güzel bir sonbahar sabahı oğlu yazar Jak Alguadiş ile Nişantaşı’nda buluştuk ve eskilere daldık…


Başta Emek Sineması olmak üzere (eski adıyla Melek), Opera (daha sonra İpek, Yeni Komedi Tiyatrosu) ve Artistik (daha sonra Sümer, Küçük Emek, Rüya) sinemaları Rafael Alguadiş’in İstanbul’a kattığı kültür hazinelerinin başında geliyor. Plaket ise Valikonağı’nın tam karşısında yer alan ve 1930’da yaptığı Marmara ve Sümer apartmanlarının ortasında yer alıyor. Karşıya geçip binalara baktığınızda balkon, pencere ve alınlık süslemelerinin güzelliğini görebilir, daha sonradan eklenen ek katın uyumsuzluğunun bile bu güzelliği gölgeleyemediğini fark edebilirsiniz.

Babanız Rafael Alguadiş’i anlatır mısınız?
Babam 1894’te Lüleburgaz’da doğdu. Edirne göçmeni bir ailenin oğluydu. Saint Joseph’i bitirdikten sonra Lozan’da mühendislik okudu. 1921’de İstanbul’a döndü. Babası vefat etmişti. Önce askerliğini yaptı sonra çalışmaya başladı. Türkiye’nin ilk betonarme mühendislerinden biri oldu. O zaman mimar ve mühendis ayırımı yoktu. Mimarlık ağır basıyor ama mühendis olarak da iş yapıyordu.
 Hangi binalarda imzası var?
Nişantaşı’ndaki Marmara ve Sümer apartmanları, plaket bu iki binanın arasına asıldı. Gislavet Fabrikası, Derby Fabrikası (1950) var. Osmanbey’de Sebat Apartmanı var ki bu bina Hrant Dink’in vurulduğu bina. Tahtakale’de Prevoyans Han’ın ya tümü ya da bir kısmı, Yapı Kredi’nin merkez binası olan Karaköy Palas’ın üst katı, Mensucat Santral’ın ana binası ilk aklıma gelenler. Ve bir de sinemalar var. Sinemalar çok önemli; Melek (Emek), Sümer, İpek.
 Babanızla ilgili bir kitap var mı?
Hiç kitap yok. Hayatında hiçbir binaya, hiçbir yere ismini koymadı. Mizacı öyleydi ama Varlık Vergisi’nin babam üzerinde yaptığı etki de felaketti.
 Vergiyi ödeyebildiniz mi?
Biz nispeten büyük bir vergi vermedik. Katımızı satmak mecburiyetinde kaldık, böylece vergiyi ödeyebildik. Böylece Aşkale’ye gitmedi babam. Fakat içinde bir endişe oluştu. Bu korku ve endişe hep kaldı. Taksim’de AKM’nin önünde iki bina vardı. Biri Avram apartmanı onu sonradan Seyran yaptılar, biri de Miramar. 60’ların ortasında AKM inşaatı için yıkılan Miramar apartmanının en üst katında oturuyorduk. Mete Caddesi’ndeki ilk binaydı, şimdi oradan Bostancı dolmuşları kalkıyor.
Evden Taksim Stadı görülürdü. Maçları camdan seyrederdim, o günlerde Galatasaraylı oldum. Bugünkü Gezi Parkı’nın yerindeydi. İnşallah hep Gezi Parkı olarak kalır orası. 1931-1943 yılları arası o evde yaşadık. Varlık Vergisi için satmak zorunda kaldık. O binada, 4 numarada ReŞk Bayar otururdu, Celal Bayar’ın oğlu. Hatırlarım Celal Bayar bir akşam bizim eve gelmiş hatıralarını anlatmıştı. Tüm bunlar toz oldu artık.
 Varlık Vergisini ödedikten sonra evsiz kaldınız, nerede yaşadınız?
İlk sekiz ay Cercle D’Orient’ın bir odasında kaldık. Babam Reasurance’ın mühendisiydi, Başkanı Sadi Rıza Bey Gümüşsuyu’ndaki Tülin apartmanının üstüne ek bir kat yapması için izin aldı ve bu katı bize kiraladı. Babam 1973’te ölünceye kadar 30 yıl o evde yaşadı.
 Emek Sineması’nın yeri ayrı olmalı, yıkılınca üzüldünüz mü?
Üzüldüm. Babamın bir eseri olmasından çok, bir İstanbullu olarak üzüldüm. Yeni bir dönemdeyiz. Eskiler yıkılıp yerine yeni bir şeyler yapıldıkça eski güzellikler unutturuluyor. İnsandaki duygular katılaşıyor.
 Emek Sineması’nın aynısı üst kata taşınacakmış, özel olarak demonte edilmiş kartonpiyerler bile…
Elimden geldiğince gelişmeleri takip ediyorum ama bilmiyorum.
 Babanız adına Nişantaşı’na plaket konulması fikri nasıl gelişti?
Kuzenim Jale Alguadiş ve Güzel Sanatlar hocası Hasan Kuruyazıcı sayesinde bu proje gerçekleşti. Kuruyazıcı sayesinde babamın tüm evrakları güncelleştirilebildi. Buna çok önem veriyorum, kendisine teşekkür ederim. Daha sonra üçümüz konuşup plaket projesine başladık. Aileyi biraz anlatmak ve tanıtmak istedik Jale ile.
 Nasıl bir İstanbul düşlüyordu babanız?
Nedenlere çok baktığını sanmıyorum. Pragmatik bir adamdı. Sanatçı olsaydı mesela ressam olsaydı, çok başarılı olabilirdi. Önsezileriyle, duygularıyla hareket ederdi. Tarihi severdi.
 Babanızla beraber Rus ressam Kalmikov’un da adı geçiyor. Genelde beraber mi çalışırlardı?
Kalmikov dönemin önemli, bilinen ressamıydı. Annemin de portresini yaptı. Binaların giriş katlarını onun resimleri süslerdi. Babam binaların iç süslemeleri ile de ilgilenirdi, fikir verirdi.
 Babanız nasıl biriydi?
Babam çok sempatik, hep nükte yapan bir adamdı. İhtiyarlığında ona sorarlardı, “Mösyö Alguadiş, tüm arkadaşlarınız ölüyor, sıkılmayacak mısınız?” O da “Ne yapıcam, yenilerini bulurum” derdi. Klasik cevaplarından biriydi bu. İnsan olarak çok saftı, para ile ilgisi yoktu. Kazanır, harcardı. Parayı çoğaltma gibi bir düşüncesi yoktu. Gündüz inşaatta işçilerle beraber çalışır ve çok iyi anlaşır, akşam frakını giyip Cercle D’Orient’a giderdi. Arkadaş ve dostları ile görüşmeyi çok severdi. Hayatı, yaşamayı çok severdi.

Karen Alguadiş (torunu): Ölümünden kırk sene sonra inşa ettirdiği hiçbir binaya ismini yazdırtmamış dedem Rafael Alguadiş’in anısını babam yaşatmaya karar verdi, Nişantaşı’na bir plaket asıldı. Emek Sineması’nın yıkılmasından duyduğumuz hüzün de bu şekilde biraz duruldu…




Karel Valansi
Şalom Gazetesi 23 Ekim 2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Democratya!* İsrail’de Kırmızılı Kadınların Direnişi

2022 yılı sonunda göreve başlayan, Binyamin Netanyahu liderliğindeki yeni hükümet, İsrail tarihinin en aşırı sağcı ve dindar partilerinden oluşuyor. Bu koalisyon, kuruluşundan bu yana kendini Orta Doğu ’ nun tek demokrasisi olarak tanımlayan İsrail’in geleceği ve demokratik yapısı için büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu tehditler bir çok farklı koldan ilerliyor.    Netanyahu ’ nun uzun süredir basını kontrol altına alma çabası demokrasinin ifade özgürlüğü ilkesini tehdit ediyor. Filistinliler dahil azınlık gruplarının, LGBTQ+ toplumunun ve kadınların kanun önünde eşitliğini ihlal edecek yasa tasarıları , demokrasinin bir diğer önemli prensibi olan eşit haklar ilkesini tehdit ediyor. İsrail ’ de yürütme ve yasama erkleri her zaman hükümet tarafından kontrol edilmekte. Yüksek Mahkeme, iktidar partilerinin gücünü kontrol eden ve anayasa görevini yerine getiren Temel Yasaların uygulanmasını güvence altına alan tek  kurumdur. Ancak yeni hükümet yasama üzerinde sınırsız güç sahibi olmak için Y

Yahudi Cesaret Ödülü üzerine

24 Haziran 2018 seçiminde CHP’den Cumhurbaşkanı adayı olan Muharrem İnce, 16 Ağustos’taki Twitter paylaşımlarıyla isim kullanmadan hükümete yönelik eleştirilerini sıraladı. Bu eleştirilerinin arasında “Siz, yaptığınız hizmetlerle Yahudi Cesaret Ödülüne lâyık görülen ve bu ödülü kendine lâyık görenlersiniz” ifadesine de yer verdi.  İnce’nin bu paylaşımı bu konudaki ilk çıkışı değildi. Geçtiğimiz yılın Aralık ayında, partisinin Yalova Merkez İlçe 10. Olağan Kongresi’ndeki konuşmasında da “Dünyada ‘Yahudi Cesaret Ödülü’ ya da diğer adıyla ‘Davut Yıldız’ı alan tek Müslüman, Recep Tayyip Erdoğan’dır,” demişti.  İnce, 2013 yılında yaptığı bir başka konuşmada ise bu sefer Türkiye’nin Rum vatandaşlarını kızdırmıştı. “Atatürk olmasaydı, (…) adınız Ahmet, Hasan, Hüseyin olmazdı, Dimitri, Yorgo olurdu. Bunları doğru bilmeleri lazım” demiş, gelen tepkilerin ardından Twitter hesabından “Benim gibi askerlik yapan, vergi veren, Cumhuriyet’e inanan, vatandaşımız olan Yorgo ve Dimitri’leri kastetm