Ana içeriğe atla

Siber savaş zamanı

Putin bir mermi bile harcamadan Kırım’ı kendi topraklarına kattığında, aslında farklı bir boyutta dijital mermiler çoktan düşman saflarına atılıyordu. Kırım referandumu sırasında Kremlin, Rusya Merkez Bankası ve Dışişleri Bakanlığı dâhil birçok site Ukraynalılar tarafından siber saldırıya uğradı, İngilizce yayın yapan Russia Today gazetesinin sitesindeki tüm ‘Rus’ sözcükleri ‘Nazi’ ile değiştirildi. Rusya ise tüm interneti bloke ederek kendi istihbaratını da olumsuz etkilemek istemediğinden olsa gerek, Ukrayna’ya çok ciddi bir saldırı yapmadı. Estonya 2007 yılında bir Rus heykelini kaldırmak istediğinde tüm ülkenin interneti çökertilmiş ve on gün boyunca kullanılamamıştı. 2008’de Gürcistan da benzer bir saldırıya maruz kalmıştı.
Çatışmanın bir diğer aktörü NATO’nun sitesi de aynı dönemde bir süre kullanılamaz hale geldi. Bu tür saldırıların asıl amacı itibar sahibi kurumun güvenlik zafiyetini ortaya çıkararak aşağılamak ve tıpkı terörist saldırılarda olduğu gibi halka “güvende değilsin” duygusunu aşılamak.

Siber saldırılar fazla bir maliyet gerektirmediğinden yasadışı çeteler, milliyetçi hackerlar gibi devlet dışı aktörler tarafından da kolaylıkla gerçekleştirilebiliyor. Bu durumda suçluyu teşhis etmek veya bir devleti suçlamak aynı derecede zor oluyor.
Bir bilgisayarın kilometrelerce uzağa, çok düşük bir maliyet ve hiç can kaybı yaşamadan saldırı yapabilmesi, sonucun bir felaket olma olasılığını engellemiyor. Yoğun bir data yüklemesiyle hedef site çökertilebileceği gibi, bir bankanın verileri kopyalanabilir, trafik ışıklarının kontrolü ele geçirilip şehirde kargaşa yaratılabilir, şehrin su şebekesine girerek değerler değiştirilip zehirlenebilir, nükleer bir silah aktif hale getirilebilir. ABD Savunma eski Bakanı Leon Panetta bu olasılıkları ‘Siber Pearl Harbor’ olarak tanımlamada haksız değil.
Bu yeni savaş türünün liderleri şimdilik ABD, Rusya ve Çin. ABD 1998 yılında Sırbistan’ın hava trafiğinin kontrolünü ele geçirmiş bu sayede hedefleri kolaylıkla vurmuştu. İlk siber silah olarak tanımlanan ABD-İsrail yapımı Stuxnet, İran’ın nükleer çalışmalarına ciddi anlamda zarar vermişti. Obama’nın Suriye konusunda siber saldırı seçeneğinden Esad rejiminin destekçileri Çin ve Rusya’dan gelebilecek bir kontrataktan çekindiği için vazgeçtiği konuşulmuştu.
Günümüzde artık siber orduların oluşturulması söz konusu. ABD lise çağındaki parlak öğrencileri simülasyon yarışmaları ile keşfedip eğitiyor. Stuxnet tecrübesinden sonra İran siber teknolojiye ciddi bir bütçe ayırıyor. Şubat ayında üniversite öğrencilerine seslenen Dini Lider Hamaney, her birinden siber savaşa hazırlıklı olmalarını istedi. Bu da konuya verilen önemin en büyük göstergesi. İran, Suudi Arabistan petrol şirketi Aramco’ya 2012 yılında yapılan saldırıdan sorumlu gösterilmiş, Amerikan deniz kuvvetlerinin intranetine sızdırdığı virüsün temizlenmesi ise dört ay sürmüş ve on milyon dolara mal olmuştu. 
Bir diğer hedef ülke İsrail de bu konudaki gelişmeleri takip ediyor ve siber savaşın barutun bulunması ve hava kuvvetlerinin savaşa eklenmesinden çok daha büyük bir değişim yaratacağının bilincinde. İsrail son olarak siber saldırıya uğrayan vatandaşları için bir ilk yardım ekibi kurma kararı aldı.
Barış zamanlarında bile siber savaş sürüyor ve gelecekteki tüm çatışmaların siber yönü de bulunacağı bekleniyor. Çoğu ticari ve askeri kurumun internete bağlı olduğu düşünüldüğünde hiçbir sistemin yeterince güvenli olmadığı gerçeği tehlikenin boyutunu ortaya koyuyor. Dünya siber uzayda yaşanan bu savaşa hazırlanırken biz, bu önemli gelişmelere ayak uydurmaya çalışmak, bütçe aktarmak, savunmamızı güçlendirmeye uğraşmak yerine Twitter yasağını ve internetin tamamen kapatılma olasılığını tartışıyoruz.
Ve zamanın gerisinde kalıyoruz, yine ve yeniden...

Karel Valansi OBJEKTİF 26 Mart 2014
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=90522

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Orta Büyüklükte Bir Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politikası

Farklı bölgelerde devam eden savaş ve krizler, uluslararası ilişkilerde güç rekabetini öne çıkarıyor. Buna ABD’nin büyük güç olarak alışılmış rolünü yerine getirmekteki isteksizliği de eklendiğinde, 1945’ten bu yana kurulan uluslararası düzen ve yapı taşı olan kurumlar yıpranıyor. Bunun sonucu olarak belirsizlik artıyor ve mevcut küresel sistem bir geçiş döneminin sancılarını yaşıyor. Öte yandan bu durum, orta güç olarak tanımlanan ülkelere daha geniş bir hareket alanı da sağlıyor. Bu sayede orta güçteki ülkeler, sistemde dengeyi gözeten, arabuluculuk yapabilen, bölgesinin istikrarına katkı sağlayabilen, hatta zaman zaman kapasitesinin üzerinde sorumluluk ve inisiyatif alabilen, küresel düzeyde etkili roller oynayabilen aktörler haline geliyor. Özellikle belirsizlik dönemlerinde bu ülkeler çok yönlü diplomasi, proaktif dış politika, esnek ittifak arayışları ile öne çıkabiliyor. Türkiye, bu bağlamda, orta güçte bir devlet olarak dikkat çeken bir örnek teşkil ediyor. Jeostratejik konumu,...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...