Ana içeriğe atla

Yine yeni yeniden

Groundhog Day filmini hatırlar mısınız? Hani hava durumu sunucusu Bill Murray’in, bir dağsıçanının bahar tahmini yaptığı festival için istemeyerek gittiği küçük bir kasabada aynı günü tekrar ve tekrar yaşamak zorunda kalmasının hikâyesi. İsrail ile Filistinliler arasında bir türlü ilerleme sağlanamayan barış görüşmelerini düşününce, ne büyük bir benzerlik!
Bu zekice benzetmeyi yapan ben değil, Nicole Brackman ve Asaf Romirowsky. Washington Examiner’da çıkan yazılarında suçu sadece Filistinlilere atmalarına katılmasam da, onca kez ‘kısır döngü’ olarak tanımladığım görüşmeleri bu filme benzetmeleri hoşuma gitti.
Dokuz ay önce görüşmeler başlarken kimsenin büyük umutları yoktu. Göreve geldiğinden beri bu konuyu ana önceliği yapmış olan ABD Dışişleri Bakanı Kerry’yi saymazsak tabi. Ne İsrail, ne de Filistin Özerk Yönetimi statükodan rahatsızlık duymuyor gibiydiler. Obama’nın da perde arkasına çekilip, tüm spot ışıklarını görevi yeni devralan Kerry’ye bırakması, büyük bir beklentisi olmadığını gösteriyordu. Gerçek şu ki, üç yıl aradan sonra görüşmelerin yeniden başlaması tamamen Kerry’nin azmi ve ikna kabiliyetinin sonucu.

İsrail-Filistin konusunun çözüme kavuşturulmasının, ABD’nin Ortadoğu’da sarsılan nüfuzunu olumlu yönde etkileyeceği doğru ama iyimser bir varsayımdı. Görüşmelerin Arap Birliği’nin desteğini alması, zayıflamış Hamas ve kendi iç sorunları ile boğuşan çevre ülkelerin gidişatı etkileme ihtimallerinin azalmış olması da olumluydu. Fakat bir sonuca ulaşamayan barış süreçlerinin yarattığı isteksizlik ve bıkkınlık şu anki kadar o zaman da mevcuttu.
Oyunbozan taraf olmak istemeyen Netanyahu ve Abbas görüşmeleri onayladılar ancak, İran tehlikesine karşı destek isteyen ama sağa kayan bir hükümet ve uluslararası tanınma isteyen fakat halkı temsiliyeti tartışılan bir yönetim bu kadar ‘görüşüyor gibi’ yapabildiler.
Geçtiğimiz haftalarda Kerry, “gerçeklik kontrolü zamanı geldi” diyerek, her iki tarafın da verdiği sözleri tutmadığını, ABD’nin bu konuya harcayacağı zaman ve çabanın kısıtlı olduğunu hatırlattı. Bu sözleriyle bir bakıma yenilgiyi de kabullenmiş oldu.
Yapılacak ‘gerçeklik kontrolü’ aslında ABD’yi günümüzün acil çözüm bekleyen tehditlerine odaklamalı. Asya’ya bakarsak Çin, dikkat edilmesi gereken bir güç. Hudson Enstitüsü’nden Seth Cropsey, ABD’nin deniz hâkimiyetinin azaldığını ve liderliği Çin’e kaptırabileceğini söylüyor. Daralan savunma bütçesinin yanı sıra teknolojik olarak gelişmiş küçük gemiler yerine pahalı ve büyük projelere onay verilmesi, belli denizlerde ABD’nin varlığını azaltan bir seçim. Çin’in Güney ve Doğu Çin denizlerini kendi egemenlik alanı olarak görmesi de bölgede yaşanabilecek çatışmanın sinyallerini veriyor.
Ukrayna’da ise, Soğuk Savaşı bitirmek için ABD’nin Gorbaçov’a verdiği ‘NATO, Varşova paktı ülkelerine uzanmayacak’ sözünü tutmamasının sonuçlarını yaşıyoruz. Bölgesel güç Rusya’nın tehdit karşısında ne denli kararlı olduğu, süper güç ABD’nin ise pasif kaldığı dikkati çekiyor burada da.
ABD’nin bu iki önemli ülke ile ilişkilerinin gerilmesi, diğer konulardaki işbirliklerini de olumsuz etkiliyor. Kimyasal silahların yüzde 80’inin ülke dışına çıkarıldığı açıklansa da, Fransa ve ABD Suriye’de rejimin hâlâ kimyasal silah kullandığına dair işaretler olduğunu söylediler. İran konusunda ise ABD’nin düşündüğü gibi belli oranda uranyum zenginleştirme hakkı tanınması Tahran’ı nükleer programından vazgeçirmeyecek. Ekonomisini düzeltmeyi amaçlayan İran, yaptırımların zayıflatılmasıyla bu hedefine ulaşmaya başladı bile.
ABD bir süper güç olarak güvenilirliğini kaybettikçe, silahlanma ve nükleer enerji yarışı kaçınılmaz. Bu da dünyayı sonu olmayan bir yola sürükler. İşte asıl bu konular Kerry’nin enerjisini yoğunlaştırması gerekenler.
İsrail-Filistin görüşmelerinde bundan sonra ne olur derseniz, tıpkı filmdeki gibi alarm çalar, radyo o korkunç sesiyle günü hatırlatır. Ezbere bildiğimiz görüşmeler, açıklamalar yapılır. Herkes kendi başına kaldığında gerçekçi bir muhasebe yapar belki ama, ertesi gün olduğunda sil baştan aynıları yaşanır. Ve istek olmadıkça bu durum, barışa yaklaştıracak gerçek bir adım atılmadan sürer gider.

Karel Valansi OBJEKTİF 23 Nisan 2014
Şalom Gazetesi
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=90826

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de