Ana içeriğe atla

Bazen söyleyecek söz kalmıyor işte

16 yaşınızı hatırlar mısınız? Sınıf arkadaşınıza ya da yazlıktaki komşunuza platonik âşık olduğunuz yılları. Hiç açılamazdınız belki karşınızdakine ama bedeninizin en küçük hücresi bile istem dışı haykırırdı sevginizi. Yüzünüz kızarır, konuşmadan önce yirmi defa aklınızdan geçirirdiniz neler söyleyeceğinizi. Onu umursamıyor gibi yapar, en derin kahkahanızı atardınız duyabileceği şekilde. Ne çok zaman geçirirdiniz ayna karşısında. Hâlâ geçmeyen sivilcenizden rahatsız olur, bir kalem ile burnunuzu havaya kaldırırdınız. Oysa kendinize en çok güvendiğiniz zamanlar olmalıydı. Özgürlüğünüz artmış, ailenizden birçok izni daha kolay alır olmuştunuz. İlk yasakları delmeniz de o yaşlara denk düşer; ilk sigara denemeniz, ilk araba kaçırmanız. 
19 yaşınıza geldiğinizde ise basbayağı büyümüşsünüzdür artık. O ulaşılmaz görünen on sekiz yaşınızı aşmışsınızdır öncelikle. Bir yetişkin olmuşunuzdur kanunlar karşısında da. Bir meslek seçmeniz gerekir, gelecekte ne olacağınızı ciddi ciddi düşünme zamanıdır artık. Bir büyüğü örnek alıp onun gibi konuşmaya, giyinmeye, onun beğendiği kitapları okumaya başlarsınız. Ama içinizdeki çocuk daha büyümemiştir; hâlâ bir tazı gibi hızlı koşabilir, içten kahkahalarla saçma sapan şeylere gülebilir, saatlerce masadan kalkmadan bilgisayar oyunu oynayabilirsiniz. Hiçbir aceleniz yoktur ki! Geçen yılları saymaya başlamamışsınızdır henüz. Hayat o çocuğun önünde uzanıyordur işte. Hiçbir engel dikilmemiştir daha karşısına. Ne ciddi yükümlülükler, ne de katı değiştirilemez kurallar. Her yere gidebilir, her şey olabilir… Dedim ya hayat önünde tüm berraklığı ile uzanıyordur.
İşte o yüzden insan isyan ediyor gencecik yaşamların sönmesine, yaşama hakkının elinden alınmasına. Geride bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olamayacak üzgün, kederli ailelerin kalmasına. 

Üç gencecik çocuğun cesedi bulundu pazartesi. Ve tüm umutlar söndü aniden. Ayakta tutan bu ışık da yok olunca, etraf zifiri karanlık oldu bir anda. 
Gilad, Naftali ve Eyal’in önünde uzanıyordu hayat. Pırıl pırıldı gelecekleri, dünyayı değiştirecek güçleri, büyük hayalleri vardı. Her yere gidebilir, her şey olabilirlerdi. Ancak 12 Haziran gecesi okul dönüşü bindikleri bir araba acı bir nokta koydu tüm bunlara. 
Bu çocuklar kaçırıldılar, kaybolmadılar. Polisi arayıp yardım istediler kaçırıldıklarını anladıklarında ve o anda vuruldular. Olayın gerçekleştiği El Halil ve tüm Batı Şeria’nın altını üstüne getirdi İsrail onları bulabilmek için. Ancak on sekiz gün sonra ulaşılabildi cansız bedenlerine. Katilleri ise hâlâ dışarda, saklanıyorlardır korkakça bir yerlerde.
İki taraf da silahlarını çekmiş durumda. Acil güvenlik kabinesini toplayan Netanyahu “Üç gencin ölümünden Hamas sorumludur ve bedelini ödeyecektir,” derken Hamas “İsrail’in herhangi bir eylemi karşısında cehennemin kapısı açılır,” diye cevap verdi. Ancak liderlerin sözleri yerine kulaklara, Gazze’den bomba, İsrail’den siren sesleri geliyor artık. 
Tehditler gittikçe sertleşirken, cehennemin kapıları onlar fark etmese de çoktan açıldı bile. Bu çocukların hayatları çalınırken. Kaçırılmaları ve ölümleri büyük bir intikam almışçasına sokaklarda neşeyle kutlanırken. Asker veya yerleşimci diyerek olay meşrulaştırılmaya çalışılırken. “Ama Yahudi,” “ama İsrailli” denerek başlarına geleni hak ettikleri ima edilirken. Bir tarafın en büyük yası diğer tarafın en büyük sevinci olurken. Onların sadece gençliğe adım atmakta olan çocuklar olduğu gerçeği göz ardı edilirken. Her ölümün bir kayıp, bir eksiliş olduğu unutulurken. Acının dili, dini, ırkı olmadığını hissedemezken. Hayatımızdan masumiyeti bir kez daha silerken...

Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 2 Temmuz 2014
http://www.salom.com.tr/haber-91667-bazen_soyleyecek__soz_kalmiyor_iste.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de