Ana içeriğe atla

SHAİ COHEN: “Amaç Gazze halkının hayatını iyileştirmekse İsrail işbirliğine hazır”

Zürih görüşmeleri basına sızdığından beri Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin nasıl ve ne zaman normalleşebileceğini tartışıyoruz. İsrail'in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen ile Ortadoğu’daki son gelişmeleri ve iki ülke arasındaki görüşmelerin sebep ve olası sonuçlarını tartıştık. Hiçbir gazeteciyle konuşmadığı bir dönemde benim talebimi kabul ettiği için kendisine bir kez daha teşekkür ederim
Karel Valansi




Zürih görüşmesi basına sızdığından beri Türkiye-İsrail arasındaki normalleşmenin olası sebep ve sonuçlarını tartışıyoruz. İki ülke arasındaki görüşmeler ne durumda?
Zürih görüşmelerinde Türkiye’nin üç şartı dile getirildi; özür, tazminat ve Gazze konusu. Basında çıkan, konfirme etmediğim, bazı raporlara göre İsrail, Mavi Marmara sırasında yetkili olan İsrailli görevlilere açılan davaların düşürülmesini talep ediyor. İsrail iki yıldan fazla bir süre önce özür şartını yerine getirdi. Tazminat için, miktarı konfirme edemem, Türk yetkililerin kontrolünde bir fonun kurulması konusunda bir fikir birliği var. Tazminat, -İsrail’in kararı ile değil- Türk yetkililerin kararı doğrultusunda aileler arasında paylaştırılacak.
 Ve Gazze konusu...
Üçüncü madde olan Gazze konusu çok daha karmaşık. Gazze’de bir deniz ablukası var, bu bir sır değil. Ablukanın uluslararası hukuka uygunluğu konusunda analizler yapıldı ve abluka uluslararası toplum tarafından meşru ilan edildi. Bu nedenle ablukanın meşruluğu konusunda bir kuşku yok. Öte yandan kara sınırında bir abluka söz konusu değil. Günde 400 ila 700 kamyon Kerem Şalom Sınır Kapısından Gazze’ye geçiyor. Burada yapı malzemelerinden, insani yardıma, gıdadan yakıta her türlü mal geçiyor. Öte yandan İsrail’den Gazze’ye elektrik ve su veriliyor, birbirine bu bakımdan da bağlılar. Ayrıca, Gazze’ye gemi ile gelen mallar Aşdod limanında denetimden geçtikten sonra kamyonlara yüklenerek Kerem Şalom’dan geçiyorlar.
Anladığımız kadarıyla Türk tarafının isteği Filistinlilerin refahı için Gazze’deki durumun tıbbi, sosyal, altyapı bakımından iyileştirilmesi. İsrail’den Gazze’ye giden inşaat malzemelerinin önemli bir kısmı zaten Türkiye’den geliyor. Ayrıca Türkiye Gazze’nin yeniden inşasında birçok projede yer alıyor. Bu nedenle bizim anladığımız Türkiye’nin Gazze’deki halkın hayatını iyileştirmek için gösterdiği bu çabaların daha görünür olması. Eğer hedef Gazze’deki sivilleri hayatını kolaylaştırmaksa, İsrail bu konuda işbirliğine hazır. Türkiye’nin Gazze’deki çalışmalarıyla halkın refahı için öne çıkan ülke olarak görülmesine de yardım etmeye hazırız.  Bu tür bir formülde anlaşabilirsek üçüncü madde de bir çözüme ulaşabilir.
 Nasıl bir çözümden bahsediyoruz? Türk mallarının Gazze’ye daha rahat girmesi gibi mi?
Türk malları hali hazırda Gazze’ye giriyor. Türkiye’nin Gazze’de yapmak istediği projeler, bazı malların girişini arttırmak, inşa edilmekte olan Türk hastanesi benzeri projeleri kolaylaştırmak gibi konular konuşulabilir. Gazze halkının refahını arttırmak için eğer bu yönde adımlar atılırsa bir çözüm bulunabilir ve Türkiye’nin Gazze’deki katkıları herkes tarafından bilinir hale gelir.
  Bir de İsrail’in şartları var…
Şart kelimesini kullanmayı doğru bulmuyoruz ancak bizim de bazı isteklerimiz var. Birincisi Hamas’a verilen lojistik desteğin kesilmesi. Hamas; İsrail, ABD, Kanada, Avrupa Birliği, Mısır ve daha birçok ülke tarafından terör örgütü olarak tanımlanıyor. Hamas’ın sorunları askeri yöntemlerle çözmeye çalışmaktan vazgeçmesi, 1987 Magna Carta’sından İsrail’in yok edilmesi maddesini çıkarması ve daha önce İsrail ile Filistin Yönetimi arasında imzalanan anlaşmaları kabul etmesi gerekir. Ancak o zaman İsrail Hamas’ı bir taraf olarak kabul eder.
Diğer bir konu ise Mavi Marmara ile ilgili davalar. İsrail üst düzey görevlilerinin dünyanın hiç bir yerindeki mahkemelerde yargılanmasına izin vermez. Bu durum İsrail ile Türkiye arasındaki normalleşme çalışmalarının da ruhuna aykırı. Amaç Mavi Marmara’yi ardımızda bırakmaksa, bu davalar tam tersini; gelecekteki işbirlikleri için güven eksikliği yaratır.
 Mavi Marmara konusunun bir de IHH yönü var...
Türkiye’nin iç işlerine karışmayız. IHH hakkında tek söyleyebileceğim ABD, Almanya, Hollanda ve İsrail’de yasa dışı olduğu. Bir IHH operasyonu olarak kabul edebileceğimiz Mavi Marmara olayından önce de Hamas’a destek verdikleri ortaya çıkmıştı. Söylemleri halen aynı. Bu nedenle konu Türkiye-İsrail ilişkileri olduğunda objektif olacaklarını sanmıyorum ve IHH’yı denklemde görmüyorum. Umuyorum ki Türk yetkililerin ilerideki kararlarında etkili olmazlar. 
 Gazze’nin yerle bir olduğu ve tüm halkın bunun sonuçlarından olumsuz etkilendiği konusunda Türkiye’de yerleşik bir algı var. Ancak yıkımın belli bölgelerle sınırlı olduğunu, diğer bölgelerde hayatın devam ettiği, alışveriş merkezlerinin, spor kulüplerinin olduğunu biliyorum. Gazze’deki durum nedir?
Gazze şehirlerinde belli bir yıkım yaşandı ancak sadece bazı kesimlerde ciddi hasar var, bazı yerlerde hiç bir yıkım yaşanmadı. Tam tersine Gazze gece hayatı ile öne çıkıyor, yeni oteller, lokantalar, casinolar açılıyor. Ancak bazı bölgelerde yoğun bir yıkım olduğu doğru.
Uluslararası toplumdan gelen yardımların nasıl kullanılacağını takip eden, düzenleyen bir sisteme ihtiyaç var Gazze’de. Son operasyonda Gazze’den İsrail’e açılan 33 tünel yok edilmişse de şu anda biz konuşurken dahi yenisini inşa ettiklerini biliyoruz. Ve bu tünellerin Gazze’ye giren malzemelerle yapıldığını da biliyoruz. Hamas’ın tünel inşa ederek, silah kaçaklığı ile askeri gücünü artırmaya devam ettiği unutulmamalı. Bu hiç bir zaman durmadı.
Hamas, Gazze’nin yöneticisi ve halkın refahından o sorumlu. Gazze’ye sınırı bulunan İsrail veya Mısır değil. Katar, Körfez ülkeleri, AB, ABD ve Türkiye gibi Gazze’de yoğun projeler yürüten uluslararası toplum da değil. Tüm bu uluslararası yardımın halkın yararına kullanıldığını gözetlemesi gereken Hamas. Tüm bu proje ve yardımlarla Gazze’de insani bir krizin yaşanmıyor olması gerekirdi. Koruyucu Hat operasyonuna rağmen günlük kamyon girişlerini 280’den 700’e çıkardık. Uluslararası yeniden inşa süreci de devam ediyor. Her yıl yüz milyonlarca hatta milyarlarca dolar yardım Gazze’ye ulaşıyor. Ancak Hamas, biz ve Mısırlılar yıkmadan önce bin civarındaki tüneller aracılığıyla yaptığı gibi şimdi de Gazze’ye giren her maldan yüzde 20 komisyon kesiyor.
Shira Ben Tzion (İsrail İstanbul Başkonsolos Yardımcısı): BM’nin şeffaflık projesinde Gazze’de süregelen her projeyi takip edebilirsiniz. Hangi malzemenin hangi projede kullanıldığını buradan görebilirsiniz. Böylece Hamas’ın hastane, cami, okul veya aslında yaptığı gibi yeni saldırı tünelleri için ne kadar malzeme kullandığı da ortaya çıkıyor. Bu linkten (http://grm.report/#/) dakika dakika takip edebilirsiniz.
 İsrail neden Türkiye ile ilişkilerini düzeltmek istiyor?
Son bir-iki yılda bölge o kadar karmaşık hale geldi ki, Ortadoğu’nun iki demokrasisi olan İsrail ve Türkiye’nin el sıkışıp, gerekli konularda işbirliği ile bölgeye istikrarı geri kazandırmaları gerekiyor. Hep söylediğim gibi Türkiye ve İsrail’i fiziksel olarak ayıran tek şey Suriye. Sadece fiziksel de değil stratejik olarak da. İki demokrasi, her ikisi de teröre karşı savaşıyor ve bugün cihat terörizmi herkese zarar veriyor. Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi, ekonomik gelişme, su yönetimi gibi ortak bölgesel hedefler var. Büyük resme baktığımızda o kadar çok ortak çıkar var ki, nasıl oluyor da beş yıl önce meydana gelmiş bir olay hakkında kavga hala devam ediyor diye merak ediyor insan. Öncelikler düşünüldüğünde ortak bölgesel çıkarlar maksimize edilmeli. 
 Sizce neden Türkiye İsrail ile ilişkilerini düzeltmek istiyor?
Aynı sebeplerden dolayı olduğunu düşünüyorum. Rusya deniliyor. Ancak bence Rusya-Türkiye ilişkileri birçoklarının düşündüğünden çok daha önce normalleşecek. Birçok uluslararası konferansa katıldım son birkaç ay içinde; enerji, bölgesel ekonomi, ekonomik gelişme, terör... Herkes aynı şeylerden bahsediyor; Türkiye’nin bölgesel anlamda ekonomik bir merkez haline geldiği, bu enerji konusunda da geçerli. İkincisi ise herkesin ama özellikle Türkiye’nin enerji çeşitliliğini arttırma ihtiyacı. Bu zaten Türkiye’nin resmi politikası. Bu pencereden bakmak lazım; enerji çeşitlendirilmesi ihtiyacı ve bölgesel işbirliğinin geliştirilmesi ile ekonomik gelişmenin sağlanması. İsrail’e baktığında genç bir ülke ve birçok konuda önemli başarılara imza atmış, yüksek büyüme hızına sahip. Aynı bölgede ve benzer çıkarlara sahip, neden işbirliğine başlayıp her iki ülke de bir diğerinden yararlanmasın?
 Eğer iki ülke arasında bir anlaşma olursa, uzun vadeli stratejik bir işbirliği olan doğalgaz konusunda yakın zamanda bir gelişme olabilir mi?
Enerji konusu stratejik bir konu. Benim şahsi görüşüm tüm bölgenin yararı için öyle veya böyle başlayacağı. Doğalgaz enerji kaynaklarının geleceği bölge için önemli çünkü temiz enerji. Buna İsrail, Türkiye, her iki Kıbrıs, Yunanistan, Avrupa, belki Mısır ve elbette ki Filistinliler ve Ürdünlüler de dahil. Herkes için iyi. 
 Türkiye’de İsrail’in Filistin gazını çaldığı konusunda tartışmalar var...
Bu beni güldürüyor. Filistin’in diye tanımlanan bölgenin oldukça uzağında olan doğalgazı İsrail nasıl çalabilir? İkincisi İsrail Batı Şeria ve Gazze’ye enerji, su ve gıda veriyor. Filistin bölgelerinde kullanılan İsrail’in elektriği. Eğer onlara elektrik veriyorsa nasıl gazlarını çalar?
 İsrail’in Mısır ve Suudi Arabistan ile ilişkileri gittikçe düzeliyor. Eğer bu denkleme Türkiye’yi de eklersek İran’ın güçlenmesine karşı bir araya gelmiş ‘düşman kardeşler’ gibi bir görüntü ortaya çıkıyor...
İran’ın komşularının da bu konuda son zamanlarda harekete geçmiş olmaları olumlu. İran’ın Hizbullah, Hamas gibi terör örgütlerini desteklemesi durdurulmak isteniyor. İran ile yapılan nükleer anlaşmaya göre herkes yapması gerekeni yapıyor, herkes mutlu. Ancak İran’ın tüm eylemleri bu anlaşmada yer almıyor. Mesela İran’ın balistik füzeleri konusunda yaptırımlar tartışılıyor. Körfez ülkeleri İran’ın nükleer dışındaki tehlikesine karşı gittikçe duyarlı hale geliyor. Bu konuların uluslararası ajandada yer almasından memnuniyet duyuyoruz. İsrail’in Türkiye ve Suudi Arabistan ile ve bölgedeki diğer ülkelerle ortak çıkarları var. İran, Hizbullah ve tüm Şii grubunun yararını gören tek kişi Beşar Esad. Yemen’e, Bahreyn’e bakın. İran Körfezini kontrol ediyor ve sadece geçtiğimiz sene iki defa dünya petrolünün yüzde 40’ının geçtiği boğazları kapattı. Ürdün, Kuveyt, BAE de İsrail ve Türkiye gibi benzer konularda tedirginlik duyuyor olmalı. Enerji ana konu. Saf değilim, uzun süredir mezhep savaşlarının sürdüğünü biliyorum ancak bölgesel mezhep rekabeti değil çıkarlar kazanmalı.
 BDS, Filistin Devleti’nin Avrupa parlamentolarında tanınması, yerleşimlerden gelen ürünlerin etiketlenmesi İsrail’in uluslararası arenada karşılaştığı ciddi sorunlar. Bu konuda ne gibi adımlar atılıyor?
Bu konular yüksek diplomasiye giriyor. Politik ve diplomatik kanallarla bu kararları değiştirmek için uğraşıyoruz. AB’nin şu ana yapmakta olduğu gibi defakto İsrail ve Filistin’i ayırmasının ne İsrailliler ne de Filistinlilerin yararına olduğunu düşünüyoruz. AB’nin yaptığı oldukça problemli çünkü İsrail ve Filistinliler arasında doğrudan barış görüşmeleri sonucunda oluşması gereken nihai politik sonuca karışıyorlar. Ayrıca Filistin Yönetimi’ne ne mesaj veriyorlar? Neden İsrail ile diyaloga geçsinler eğer Avrupa parlamentoları bu tür kararlar alıyorlarsa? ‘Madem başkası bizim için çalışıyor, biz de BDS, şiddete teşvik ve İsrail’i gayri meşrulaştırma çabalarımıza devam edebiliriz,’ diye düşünüyorlar.
 Bıçaklı İntifada’yı nasıl açıklıyorsunuz?
İntifada kelimesini kullanmamayı tercih ediyoruz çünkü yaşadığımız iki intifadaya benzemiyor, organize değil, emirlerin verildiği bir karargâh yok. Burada genellikle yetişkin olmayan kişilerin farklı yerlerde farklı şekillerde saldırılarını görüyoruz. Ancak organize değil. Öte yandan dört aydır her gün yeni bir olay oluyor. İsrail tarafından 30 kişi hayatını kaybetti ve onlarca kişi yaralandı. 'Yalnız Kurt'  fenomeni olarak adlandırıyoruz. Bu gençler genellikle sosyal medya tarafından teşvik ediliyorlar. İnternetin ilham kaynağı olarak kullanıldığı çok daha modern bir organizasyondan bahsediyoruz. Dijital dünya sayesinde gerçekleşen terör bu. Ancak aynı zamanda bazı imamların bazı camilerde vaazlarında şiddeti teşvik ettiğini de biliyoruz.
 Ocak ayının başında Yahudi Cemaati tarihi İstipol Sinagogunu yeniden kullanıma açtı. Ancak on gün geçmeden duvarına “Terörist İsrail, Allah var” yazıldı. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bir yandan, bu gibi söylemleri kınıyoruz ve dünyanın hiç bir yerinde bunun gerçekleşmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle hükümetin ve yerel yönetimlerin Yahudi kültürü için çok önemli olan bir sinagogun yeniden açılması gibi konularda bu kadar hassas olduğu Türkiye’de. Bu yazı, tüm bu çabaları gölgelemeye çalışıyor. Öte yandan, bu gibi olaylara çok fazla önem verilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Türk yetkililerin bu gibi konularda katı duruşunu biliyoruz. Fransa ve İngiltere’yle karşılaştırıldığında bu tür antisemitizm göstergelerinin Türkiye’de çok yaygın olmadığını ve hep böyle ender kalacağını umuyorum.

Şalom Gazetesi 27 Ocak 2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...

‘Atatürk akılcılığına sıkı sıkı sarılalım’

Sıra dışı bir adam: Celâl Şengör Dr. Ali Mehmet Celâl Şengör, jeoloji dendiğinde akla gelen ilk isimlerden. Bu konuda 19 kitap, 276 bilimsel makale yayınlamış bir bilim insanı. Tarih ve felsefe ile ilgili de bir çok popüler makalenin sahibi. Biz onu bir de Fatih Altaylı ile yaptığı TV programlarından ve çok farklı, gündem oluşturan açıklamaları ile biliyoruz. Geçtiğimiz pazar günü Limmud’a katılan Şengör’e röportaj teklif ettiğimde hem hemen kabul etti, hem de muhteşem kütüphanesini tanımam için evine davet etti. Bu röportajı bizim o günkü keyifli sohbetimizden derledim. Jeoloji ile ilginiz nasıl başladı, nasıl gelişti? Çok küçükken annem bana bir kitap aldı. Üzerinde bir brontozorun kafası vardı, görmediğim hayvanlar ilginç şeyler diye düşündüm. İlkokul öğretmenim bir fen ve tabiat ansiklopedisi hediye etti. Orada bir paleontoloji bölümü vardı. Çok ilgimi çekti. Meraklıydım. Bir mikroskop seti alındı orada sinekleri inceliyordum. Yazları sık sık Bursa’ya giderdik. Anneannem ve ...