Ana içeriğe atla

Hayır, hayat her şeye rağmen devam etmiyor

6 Eylül 1986. Uzun bir aradan sonra restore edilerek yeniden ibadete açılan Neve Şalom Sinagogu’ndaki bu ilk şabat duasında normale nazaran daha az bir kalabalık vardı. Henüz okullar açılmadığı için, bir çok aile yazlıklarından İstanbul’a dönmemişti. Bu durum, teröristlerin planladığı kadar büyük bir saldırı gerçekleştirmelerine engel oldu ancak dini vecibelerini yerine getirebilmek için sinagogun kapılarından son kez içeri giren 22 kişinin hayatlarını, geride kalan ailelerinin ve bizlerin umutlarını çaldılar.
1940’larda Galata bölgesinde artan nüfusun ihtiyacını karşılamak üzere Musevi lisesinin spor salonunun iptali ile ibadethaneye dönüştürülen geçici mekan, ileriki yıllarda kurulacak Neve Şalom Sinagogunun da temelini oluşturmuştu. 1951 yılında açılan modern sinagog için seçilen ismin kelime anlamı “barış vahası” idi. Ancak bu 65 yıl boyunca isminin aksine birçok terör saldırısının ana hedefi oldu.
1986 saldırısına kadar Türkiye’deki herhangi bir cami veya kilise gibi gezilebilen, kapısı herkese açık olan sinagog, her terör saldırısı sonrasında daha da güvenlikli hale getirildi; cam üzerine cam, çelik üzerine çelik, kapı üzerine kapı eklendi. Sinagoglar ve diğer kurumların dış cephesi güçlendirdikçe Türk Yahudi toplumu daha kırgın, daha kırılgan oldu, daha da içine kapandı.

30 yıl olmuş...
Büyükada, Çankaya Meydanı’ndaki koşuşturmaya tanık olmuş, çocuk yaşımda hiç bir anlam verememiştim. Büyüklerim benim yanımda konuyu değiştirdikleri, sorularımı cevapsız bıraktıkları için de aradığım cevabı ancak benden birkaç yaş büyüklerde bulmuştum. Ailemin beni korumak için gizlemeye çalıştıklarını, arkadaşlarım tüm saflıkları ile, öğrenebildikleri en ince detaya kadar anlattılar. Korkunçtu...
Çocukken hayat daha farklı. Önyargılar henüz oluşmamış, herkes ile kolayca kaynaşmak mümkün. Küskünlükler ise hiç uzun sürmüyor. En önemlisi de kimin ne olduğu hiç önemli değil, yeter ki oyunda mızıkçılık yapmasın. Büyüdükçe ‘biz’ ve ‘onlar’ sözleri daha da belirginleşir ve  kimliğiniz siz değil etrafınızdakiler tarafından şekillenir. Ancak bu uzun zamana yayılmış bir süreçtir ve bu değişimi çoğu kez fark edemez bile insan. Benim için öyle olmadı. 1986 saldırısı ile farklı olduğumu bir anda, bir sabah aniden öğrendim. Bunun ne anlama gelebileceğini kavrayamadan üstelik.
“Ne Mutlu Türküm Diyene” ile büyüyen, her sene okulda Osmanlı yükselme döneminde sevinen, gerileme döneminde üzülen, Kurtuluş savaşı ile özgürlüğüne kavuşmuş, Vahdettin’e ülkeyi sattığı için, Araplara Osmanlı’yı arkadan bıçakladığı için kızan, devrimlerle modernleşmiş, Batıya dönük, laik ve geleceği parlak bir ülkenin gururlu ferdiydim. Atatürk’e hayran, ülkemin geleceği için çok çalışmam gerektiğinin bilincinde, gururla Onuncu Yıl Marşını söylerdim. Eurovizyon’da bize siyasi nedenlerle puan vermeyen ülkelere kızar, “bir başkadır benim memleketim” der başka bir şey demezdim. Hani cumhuriyet kurulurken hedeflenen Türk şemsiyesi altında halkı birleştirme projesi vardı ya, işte 1986 yılında Türk Yahudi toplumu bunun başarılı bir örneğiydi, benim o zamanlar henüz bilmediğim yaşanan onca şeye rağmen.
İnandığım, bildiğim tüm doğrular bir anda bu saldırı ile elimden alındı. Yeterince Türk olmadığımı o zaman fark ettim. Bunun ne anlama geldiğinin, benim aslında ne olduğumun tam bir açıklaması yoktu. O dönem bizim toplum sessiz bir kabulleniş yaşardı, Kayadez!
O korkunç günden 30 yıl geçti. Hala bugün en ufak fırsatta, kimliğimi hatırlatmayı kendine görev edinenler ortaya çıkmak için fırsat kollar. Hiç unutturmazlar Türk vatandaşı bir Yahudi olduğumdan, 1492’de Osmanlıların atalarımı ülkelerine davet ettiği için minnettar olmam gerektiğimi, Ehl-i kitap olduğum için ‘koruma’ altında olduğumu ama hoşgörünün de bir sınırı olduğunu, dinimin farklı olmasından dolayı tam Türk vatandaşı olmayacağımı. Türkiye’de yaşamanın, bu topraklara ait hissetmenin ağır bir bedeli vardır. Herhangi bir Yahudinin yaptığından ben sorumluyumdur. Daha bu sabah 1982’de gerçekleşen Sabra ve Şatilla katliamları ile suçlandım. Hiç bir şey değişmiyor. Ortaokulda da yerini bile tam olarak bilmediğim Golan tepelerini işgal etmekle suçlanmıştım. Neden İsrail konusunda çalıştığımı tahmin etmişsinizdir. Onca suçlamayla karşılaşınca, insan gerçekleri öğrenmek istiyor.
1986 benim için bir dönüm noktasıydı. Büyüyüp bilinçlendiğimde bana kabul ettirilmeye çalışılan tüm bu önyargıları, suçlamaları kabul etmemeyi, susmamayı seçtim. Bu yüzden pazartesi günü 1986 terör saldırısında hayatını kaybedenlerin anma töreninde hazır bulundum. Çünkü onlar sırf Yahudi oldukları için katledildiler. Tıpkı Yasef Yahya gibi, tıpkı 2003 saldırısında hayatını kaybedenler gibi...   

Karel Valansi OBJEKTİF Şalom Gazetesi 7 Eylül 2016 http://www.salom.com.tr/haber-100406-hayir_hayat_her_seye_ragmen_devam_etmiyor.html

Yeniden yayınlayanlar:
http://t24.com.tr/haber/karel-valansi-onuncu-yil-marsini-gururla-soylerdim-1986-saldirisi-ile-farkli-oldugumu-ogrendim,358969

http://www.avlaremoz.com/2016/09/07/hayir-hayat-her-seye-ragmen-devam-etmiyor-karel-valansi/


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...