Ana içeriğe atla

“Daha alınması gereken çok yol var”

Uluslararası Holokost Kurbanlarını anma Günü sebebiyle, 25 Ocak 2018 perşembe günü Ankara sinagogunda geniş katılımla bir anma duası gerçekleştirildi. Daha sonra, Ankara Üniversitesinde resmi bir tören yapıldı. 

Ankara Sinagogunda Türkiye’nin bekası için dua
27 Ocak Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü için, Ankara’da düzenlenecek resmi törene katılmak amacıyla İstanbul’dan Ankara’ya giden Türk Yahudi Toplumu temsilcileri, sabah duasını bu anlamlı gün için kapılarını yeniden açan Ankara Sinagogunda gerçekleştirdi. Ankara Yahudi Toplumu Başkanı Can Özgön’ün yanı sıra, Ankara’da bulunan büyükelçi ve yabancı misyon temsilcilerinin de geniş bir katılımla yer aldığı duayı Hahambaşı Rav İsak Haleva yönetirken, haftanın peraşasını açıklayan konuşmayı Türk Yahudi Toplumu Başkanı İshak İbrahimzadeh gerçekleştirdi. Anoten duasıyla Türkiye’nin bekası için dua edilirken Holokost kurbanları da anıldı.
Ankara Sinagogundaki duanın ardından, Dışişleri Bakanlığı ve Türk Yahudi Toplumu tarafından organize edilen anma törenini için Ankara Üniversitesine gidildi. 6 milyonu Yahudi olmak üzere 11 milyon kişinin hayatını kaybettiği Holokost’un kurbanlarını anmak için düzenlenen törende, Holokost’un bir daha tekrarlanmaması için alınması gereken insanlık dersleri vurgulandı. Söz alan tüm konuşmacılar sözlerine süregelen Zeytin Dalı Harekâtında hayatını kaybeden ve yaralanan askerlerimizi anarak başladılar.
“Yaşandı ve tekrar yaşanabilir”
25 Ocak Perşembe günü düzenlenen tören Dışişleri Bakanlığının sponsorluğunda çekilen kısa film ile başladı. Film, Türkiye’nin Rodos Başkonsolosu Selahattin Ülkümen’in kurtardığı, halen Güney Afrika’da yaşayan Türk Yahudisi Lina Amato Kantor’un Holokost döneminde yaşadıklarını aktarıyor. 
Kısa film gösteriminin ardından açılış konuşmasını Ankara Üniversitesi Rektörü Erkan İbiş yaptı. Ülkemizin içinde bulunduğu zorluklara geçmişte olduğu gibi bugün de Türk Yahudi Toplumu ile büyük bir dayanışma içerisinde, birlikte göğüs gerdiğimizi görmenin ülkemizi daha da güçlendirdiğini belirten İbiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin Holokost ve Holokost kurbanlarına verdiği önemi belirttiği konuşmasında şöyle devam etti: “Yaşanılan acıların tekrarının olmaması hepimizin temennisidir. Ancak, yakın tarih ve günümüzde yaşanılan Srebrenitsa, Ruanda ve benzeri katliamların bize gösterdiği; tüm bu vahşet, daha alınması gereken çok yol olduğunun göstergesidir. Holokost ve benzeri insanlık dışı olayları zihinlerden çıkartmamak ve tekrarlanmamaları için, gelecek nesillere olayların vahametini anlatmak, bizlere düşen bir başka önemli sorumluluktur.” İbiş sözlerini Primo Levi’nin “Bu yaşandı ve tekrar yaşanabilir” sözüne katılmamak elde değildir, diyerek tamamladı.
Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Kaan Esener konuşmasına “Nazi rejiminin sistematik şekilde katlettiği altı milyon Yahudi’yi ve diğer grupları saygıyla anıyoruz” diyerek başladı. Holokost anmasının önemini Holokost kurtulanı, Nobel ödüllü Elie Wiesel’in “Unutmak sadece tehlikeli değil, saldırgandır da; ölüleri unutmak, onları ikinci kez öldürmeye benzer” sözleri ile hatırlatan Esener, ‘Bir Daha Asla’ ifadesini kararlılıkla tekrarlandığını belirtti ve en önemli görevlerinden birinin, gelecek nesillerin, farklı gördüklerine kin beslemeyeceği, saygı ve hoşgörünün evrensel olarak kabul göreceği bir dünya inşa etmek olduğunu belirtti. “Bu bağlamda, Holokost’un her yönüyle araştırılmasını, kurbanlarının anılmasını ve yeni neslin eğitilerek böylesi bir kitlesel mezalimin tekrarını önlemeyi amaçlayan, (…) Holokost’un her yönüyle anlaşılması için yürütülen araştırma faaliyetlerine destek sağlamanın ne kadar önemli olduğunun bilincindeyiz” diyen Esener, “II. Dünya Savaşı Avrupa’sındaki vahşete sessiz kalmayarak, Yahudi vatandaşlarımızı kurtarmak için hayatlarını tehlikeye atan, başta Selahattin Ülkümen, Necdet Kent ve Namık Yolga olma üzere tüm Türk diplomatlarını saygıyla anıyor, bizlere bıraktıkları bu onurlu mirastan dolayı şükranlarımı sunuyorum,” sözleri ile konuşmasını tamamladı.
Yahudi müzisyenlerin kamp besteleri
Tören müzik dinletisi ile devam etti. Prof. Dr. Yeşim Alkaya Yener’in piyanoda eşlik ettiği, bariton Prof. Dr. Hasan Yener’in seslendirdiği, II. Dünya Savaşı sırasında kamplarda Yahudi müzisyenlerin besteledikleri eserlerden oluşan bir konser verdiler. 
Büyük ilgi ile izlenen müzik dinletisinin ardından sözü Türkiye Hahambaşısı Rav İsak Haleva aldı. Holokost’u, insana ve insanlığa dair her ne varsa, insanın varoluşundan o yana ürettiği ve üst üste biriktirebildiği tüm ahlaki değerlerin sıfıra eşit kılınması girişimi, Yüce Tanrının bu gezegende insanı yaratmadaki amacına kural tanımaz bir meydan okuma, hezeyanlarla dolu bir üstünlük, bir kibirlenme tutkusu olarak tanımlayan Hahambaşı, üzerinden asırlar geçse bile insanlığın belleğinde değil güncelinde tutulması gerektiğini belirtti. Bu sayede insanlığın kendi onuruna sahip çıkmayı en baştaki ödevlerinden biri olduğunu idrak edebileceğini, ağır hasar gören insani değerlerin onarımına gayret edeceğini ve ahlaki değerlerin bir kez daha sıfırlanması girişimlerine karşı var gücüyle direnebileceğini belirtti. Hahambaşı sözlerini, “Ose Şalom Bimromav u Yaase Şalom Ben Kol Biryotav; Yücelerden esenlik yaratan tanrımız, yarattıkları arasında esenlik oluştursun,” diyerek tamamladı.
Kapanış konuşmasını eski AB Bakanı, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Volkan Bozkır gerçekleştirdi. Konuşmasına Holokost’ta yaşamını yitiren milyonlarca insanı saygıyla andıktan sonra ülkemizde 2011’den bu yana düzenlenen Holokost anma törenlerine son üç yıldır ev sahipliği yapan Ankara Üniversitesi’ne ve bu törenin düzenlenmesinde emeği geçenlere şükranlarını sunarak başlayan Bozkır, Holokost’un bugüne kadar işlenmiş en büyük insanlık suçu olduğunu belirtti. Türk diplomatları dahil Holokost vahşetine seyirci kalmayan, Holokost mağdurlarını kurtarmak için çalışan cesur ve yüce gönüllü insanları minnetle andığını belirten Bozkır, ülkemize sığınan Yahudi bilim adamlarının üniversitelerimizin gelişmesinde ve kuruluşundaki önemli katkılarını hatırlattı. “Nedenleri ve sonuçları itibariyle, Holokost’u geçmişin bir sorunu olarak görmemiz mümkün değildir” diyen Bozkır, Holokost kurtulanı ve Nazi avcısı Simon Wiesenthal’ın sözlerini alıntılayarak nefret ve teknolojinin bir araya gelmesinin günümüzde barış içinde yaşamanın karşısındaki en büyük tehdidi oluşturduğunu belirtti ve son yıllarda özellikle sosyal medyada artış gösteren nefret söylemlerine hassasiyetle yaklaşılması gerektiğini, salgın bir hastalık gibi yayılan nefret söylemleriyle mücadele etmenin önemine değindi. “Ülkemiz, insanlığa karşı suç olarak gördüğü antisemitizm, ırkçılık ve aşırıcılığa karşı mücadelesini sürdürmektedir. Antisemitizm dahil her türlü ayrımcılık, kanunlarımızca yasaklanmakta ve cezalandırılmaktadır.  Herhangi bir etnik veya dini kimliğin şeytanlaştırılmasına göz yumulmasının nelere yol açtığını, tarih bize en acı şekliyle Holokost’ta göstermiştir,” diyen Bozkır yaşanan bu tecrübenin gelecek nesillere aktarmanın önemini yineleyerek sözlerini sonlandırdı.
Konuşmaların ardından, Holokost kurbanları anısına dört mum yakıldı. Mumları yakma şerefine nail olanlar arasında Şalom Gazetesi yazarları Karel Valansi ve Metin Delevi de yer aldı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de