Ana içeriğe atla

Holokost kurbanları Ankara’da resmi törenle anıldı

27 Ocak Birleşmiş Milletler Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü sebebiyle, 24 Ocak Perşembe günü Ankara Sinagogunda geniş katılımla bir anma duası gerçekleştirildi. Aynı gün Ankara Üniversitesinde Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faruk Kaymakçı’nın da hazır bulunduğu resmi bir tören düzenlendi


Birleşmiş Milletler 2005 yılında Türkiye’nin de destek verdiği bir kararla, Auschwitz-Birkenau Nazi ölüm kampının özgürlüğe kavuştuğu 27 Ocak tarihini ‘Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü’ olarak kabul etti. 2011 yılından bu yana Türkiye resmi törenlerle bu günü anmaktadır. Bu sene Uluslararası Holokost Kurbanlarını Anma Günü sebebiyle, 24 Ocak Perşembe günü Ankara Sinagogunda geniş katılımla bir anma duası gerçekleştirildi, ardından Ankara Üniversitesinde resmi bir tören düzenlendi.

Ankara Sinagogu yeniden kapılarını açtı
Perşembe sabahı, Hahambaşı Rav İsak Haleva, Türk Yahudi Toplumu Eş Başkanı İshak İbrahimzadeh, Ankara Yahudi Toplumu Başkanı Can Özgön ve Türk Yahudi Toplumu temsilcileri, Şahrit (sabah) duası için kapılarını açan Ankara Sinagogunda bir araya geldi. Ankara’da bulunan büyükelçi ve yabancı misyon temsilcilerinin geniş katılımla gerçekleşen duanın ardından Holokost'u anmanın önemi Hahambaşı Haleva ve İbrahimzadeh'nin konuşmalarında dile getirildi. Ankara Yahudi Toplumu Başkanı Can Özgön, İkinci Dünya Savaşı sırasında soykırıma uğramış kişiler için edilen duaların kabul olması dileğinde bulunarak, “Kimileri yaşanmadığını söylese de, bizlerin görevi böyle soykırımların yeniden yaşanmaması için her türlü bilgiyi ve belgeyi gelecek nesillere aktarmaktır, ancak bu şekilde insanlık ve kardeşlik sevgisini dört bir yana yayabiliriz,” dedi. 
Holokost kurbanlarının hatırası için edilen duanın ardından Türkiye’nin bekası için Anoten duası okundu. Daha sonra bir araya gelen grup, sinagogda Dünya Yahudi Kongresi’nin (World Jewish Congress, WJC) düzenlediği #WeRemember(#Hatırlıyoruz) projesine destek olmak için toplu fotoğraf çektirdi. 

Ankara Üniversitesinde resmi tören
Sinagogdan sonra resmi tören için son dört yıldır Holokost anmalarına ev sahipliği yapan Ankara Üniversitesine geçildi. Ankara Üniversitesinde düzenlenen törende Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakçı, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, Uluslararası Holokost Anma İttifakı (International Holocaust Remembrance Alliance, IHRA) Başkanı Büyükelçi Aylin Taşhan, Türk Yahudi Toplumu Eş Başkanı İshak İbrahimzadeh ve Bahçeköy Açı okulları öğrencilerinden Zeynep Özay ve Verda Sisa birer konuşma yaptılar. 

Dışişleri Bakanı Yardımcısı Faruk Kaymakçı, törende yaptığı konuşmasına Nazi rejiminin katlettiği, Holokost kurbanı milyonlarca Yahudiyi saygıyla anarak başladı. “Başkalarından sırf etnik ve dini kimliklerinden ötürü nefret ederek insanlık tarihinin en büyük suçunun işlenmiş olması karşısında herkesin çıkarması gereken dersler vardır,” diyen Kaymakçı, devletlerin temel sorumluluğunun Holokost mağdurları ile İkinci Dünya Savaşı sırasında hayatını kaybeden sayısız insanı sadece anmak değil, aynı zamanda böyle acıların tekrarlanmaması için eyleme geçmek olduğunu belirtti. Kaymakçı bu bağlamda Türkiye’nin, Holokost’a dair toplumsal farkındalığın daha geniş kitlelere ulaştırılması çalışmalarına destek olmak amacıyla 1998 yılında kurulmuş olan Uluslararası Holokost Anma İttifakı (IHRA) bünyesinde, nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan müteşekkil tek ülke olarak, 2008 yılından beri gözlemci sıfatıyla faaliyetlerini sürdürdüğünü belirtti. 
“Antisemitizmin, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının dünyada hala artış gösteriyor olması kaygı vericidir,” diyen Kaymakçı, “Nazi rejimi ve müttefiklerinin kendileri için hazırladığı korkunç sondan kaçan ve vardıkları ülkelere kabul edilmeyip kaderlerine terk edilen Yahudileri hatırladığımızda bugün de bu elim hadiselerden çıkarılacak dersler olduğunu görüyoruz,” diye ekledi. Kaymakçı ayrıca, devletlerin siyasetlerinde, insan odaklı bir yaklaşım benimsemelerinin ve insani dramlar karşısında kayıtsız kalmayarak işbirliği yapmalarının ne kadar önemli olduğunu hatırlatarak, günümüzde Suriye’den kaçan milyonlarca sığınmacının varlığının uluslararası toplumun bu tehditlerle mücadelede ortak hareket etmesinin gerekliliğini ortaya koyduğunu belirtti. 

Törenin ev sahibi olan Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbişkonuşmasına “Holokost denildiği zaman birçok insanın zihninde bir fikir oluşmadığından eminim,” diyerek başladı. Holokost’un sadece 6 milyondan fazla insanın vahşice öldürülmesi ve bir hiç uğruna kurban edilmesi olmadığını, Holokost’u insan canını, onurunu ve yaşama hakkını tümüyle ortadan kaldırarak insanlık dışı yapılan tüm eylemlerin bir bütünü olarak tanımlayan rektör, bu büyük vahşet sonrasında, yeni nesillerde bile yaşattırılan bu büyük travmanın izlerinin devam ettiğini belirtti. 
Elie Wiesel’in “Bizlerin acı geçmişi gelecek nesillerin geleceği olmamalıdır,” sözünü alıntılayan İbiş, “Hepimizin ortak amacı barış, huzur ve ahenk içerisinde bir arada yaşamak ve birbirimize insan onuruna yaraşır şekilde destek olmaktır,” dedi. İnsanoğlunun kendisinden farklı olanı tehlike olarak görüp, onu yok etme eğiliminde olmayı yeğlediğini belirten İbiş, “Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından birçok fakültesi kurulmuş olan üniversitemizde, kuruluş misyonumuza uygun olarak, din, ırk, siyasi eğilim farkı gözetilmeksizin tüm paydaşlar bilim olan ortak ilke etrafında bir araya gelmektedir,” diyerek, Ankara Üniversitesinin kuruluş yıllarında Avrupa’daki vahşetten kaçarak Türkiye’de güvenli bir liman bulan onlarca Yahudi bilim insanını rahmetle anarak, Türkiye’ye ve üniversitelere verdikleri destek için şükranlarını sundu.

Uluslararası Holokost Anma İttifakı Başkanı Büyükelçi Aylin Taşhanyaptığı konuşmada sözlerine, “Holokost insanoğlunun etnik, dini ya da cinsel kimliği sebebiyle maruz kaldığı zulmün, kapsamı ile tarihte benzeri bulunmayan en vahşi suçtur,” diyerek başladı. “İnsanoğlunun kendinden farklı olana duyduğu nefretin ne gibi korkunç sonuçlara yol açtığını göstermek, mağdurların aziz hatıralarına saygımızın bir gereğidir,” diyen Taşhan, en önemli görevimiz gelecek nesillerin, farklı gördüklerine kin beslemeyeceği, saygı ve hoşgörünün hakim kılınacağı bir dünya inşa etmektir dedi. 
Taşhan, Türkiye’nin Holokost’a ilişkin faaliyetlere katkıda bulunmayı, IHRA kapsamındaki yükümlülüklerinin ötesinde, tarihin verdiği bir sorumluluk olarak kabul ettiğini, bu sorumluluğu yerine getirmede en önemli unsurun eğitim olduğu düşüncesiyle, 2011 yılından beri düzenlenen Uluslararası Holokost Anma Günlerinin gerçekleştirildiğini belirtti. Türkiye’nin Holokost ve antisemitizmle mücadele eden kurumlarla işbirliğini devam ettirdiğini belirten Taşhan, gelecek nesillere barış içinde bir dünya bırakabilmek amacıyla antisemitizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi gibi olgularla mücadele edileceğini ve genç nesillere farklılıklara saygı duymayı öğretmeye devam edileceğini belirtti. 

Bahçeköy Açı okulları öğrencilerinden Zeynep Özay, milyonlarca insanın ölümüne, dünya görüşlerinin değişmesine ve insanlığın sonsuza kadar derinden yaralamasına sebep olan Holokost’un, nefret ve ayrımcılığın nelere sebep olabileceğinin en acı örneği olduğunu belirterek sözlerine başladı. Holokost’un halen günümüz dünyasını değiştirmekte ve şekillendirmekte olduğunu, nefret söylemleri ve ayrımcılığın 21. yüzyılın en büyük sorunlarından biri olmaya devam ettiğini belirtti. “İnsanların inançlarından ve yaşam biçimlerinden ötürü maruz kaldıkları ayrımcılık, hala toplumlarda farklı şekillerde var olmaya ve kendini göstermeye devam etmektedir,” diyen Özay, “dünya eskisinden çok daha farklı değil; ama hala devam eden bu ayrımcılığı ve şiddeti çok geç olmadan fark edebilir ve harekete geçersek, ileride aynı acıların yeniden yaşanmasının önüne geçebileceğimize inanıyoruz,” dedi.

Bahçeköy Açı okulları öğrencilerinden Verda Sisa, dinleri ve inançları yüzünden öldürülen Yahudilerin, soykırımı gerçekleştiren Naziler tarafından insan olarak görülmediklerini, kurban edilen milyonlarca insanı, bir anne, baba, çocuk veya öğrenci, doktor, sanatçı olarak değil sadece ‘farklı’ ve ‘Yahudi’ olarak görüp katledildiklerini belirtti. “Elbiseli, kumral saçlı, güzel 18 yaşındaki Debora’yı öldürmek zordu diye, onun önce saçını tıraş ettiler, aç ve zayıf bıraktılar, giysilerini ve insan kimliğini alıp, onurunu yok edip, ona 11 haneli bir numara verip öyle öldürdüler.” Holokost’un çağdaş toplumların ahlaki yapısı ve düzenini şekillendirdiğini belirten Sisa, buna rağmen hala “Müslüman olduğu için istediği ülkede yaşayamayan, kadın olduğu için işe giremeyen, derisinin rengi yüzünden yaşadığı şehrin belli mahallelerine gitmekten korkan, mensubu olduğu toplumun uygun gördüğü kıyafeti giydiği veya giymediği için sokakta hor görülen, Yahudi olduğu için inancını gizlemek zorunda kalan insanların yer aldığı dünyamızı değiştirmemiz gerektiğini” sözlerine ekledi. Sisa, “İnsanları birbirinden ayıran ve ayrımcılığı körükleyen ön yargı ve hoşgörüsüzlük yerine insanları bir araya getiren sevgi ve hoşgörüyü hakim kılarak aydınlık gelecekler yaratmalıyız,” diyerek sözlerini tamamladı. 

Türk Yahudi Toplumu Eş Başkanı İshak İbrahimzadehkonuşmasına, gençlere daha iyi bir dünya sunmak için hepimizin uğraştığını, ancak çocuklarımızın bugün hala bizlerin uğraş verdiği o dünyayı göremediklerini belirterek başladı. Henüz 70 yıl önce yaşanmış Holokost’un bugün kendini farklı şekillerde ifade ettiğini ve her türlü acının kendini ancak Holokost ile tarif ettiği zaman acı olduğunu zannettiğini belirten İbrahimzadeh, acıların hepsinin kutsal olduğunu ve bunu anlayabilmemiz için acıyı acı olarak anlayabilmemizin gerektiğini vurguladı. Çocuklarımızın hala aynı nefreti, aynı ayrımcılığı, aynı ötekileştirmeyi hayatlarında görebildiklerini, antisemitizm, ayrımcılık, islamofobia, ırkçılık devam ederken ‘Bir daha asla!’ demek zorunda kalmayacağımız toplantılar yapmanın nasıl mümkün olabileceğini sorgulayan İbrahimzadeh, tüm bunların birer sonuç olduğunu ve bu hastalığın tarih boyunca farklı farklı şekillere bürünerek kendini boşlukta yaratmayı bildiğini belirtti. Buna karşı çıkmanın ilk yolunun sevgiden geçtiğini belirten İbrahimzadeh, “sevgiyle aramıza en ufak bir boşluk koyduğumuz zaman bu hastalığı getirir. O hastalığın adı da nefrettir,” dedi. Çözümün ikinci yolunun ancak acımasız bir hukuk sistemi ile mümkün olabileceğini, görüldüğü yerde, görüldüğü kuvvetle, görmek istediğimiz şekilde değil olduğu şekilde onunla uğraşabilmekle, ilerlemesine en ufak bir fırsat vermeyerek aşılabileceğini ekledi. “Üçüncü yol ise daha zor ve uzun. Küçük yaştan sevgiyi eğitim sistemimizin içine sokabilmekle mümkündür,” dedi.

Tören dans, müzik ve video gösterimi ile devam etti
Törende ayrıca Dışişleri Bakanlığı'nın desteğiyle hazırlanan ve Türkiye'nin Rodos Konsolosu Selahattin Ülkümen sayesinde Holokost'tan kurtulan Lina Amato'nun kendi sözleriyle hayatını anlatan belgeselden bir bölüm gösterildi. Ödüllü sanatçımız İzzet Keribar’ın Auschwitz’de çektiği fotoğraflardan oluşturulan bir video sunumu paylaşıldı. Program Ankara Üniversitesi öğrencilerinin gerçekleştirdiği 'Zamansız sönen ışıklara' adlı etkileyici lirik dans gösterisi ile devam etti. Prof. Dr. Yeşim Alkaya Yener ve Prof. Dr. Hasan Yener’in öğrencileri eşliğinde sundukları müzik dinletisinde Kol Nidre, Vilne, Elegie ve Chanson de l’adieu seslendirildi. Tören, Holokost kurbanları adına mum yakılmasıyla sona erdi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Bu yılki Elküs Marküs ödüllerine Şalom damgasını vurdu

İki yılda bir düzenlenen ancak pandemi nedeniyle 2020 yılında gerçekleştirilemeyen Elküs Marküs Erdem ve Hayırseverlik Ödül Töreni 30 Mart akşamı çevirim içi olarak gerçekleştirildi. Bir çok dalda ödüllerin dağıtıldığı gecede Şalom Dergi ve Şalom yazarlarına da ödüller yağdı. Fakirleri Koruma Derneği’nin Elküs Marküs Erdem ve Hayırseverlik Ödül Töreni 30 Mart Çarşamba akşamı Zoom üzerinden gerçekleştirildi. İki yılda bir düzenlenen ödül töreni pandemi nedeniyle planlandığı gibi Mart 2020 yılında gerçekleştirilememişti. Ödül töreni dört yıllık zorunlu bir aradan sonra çevirim içi bir törenle sahiplerine teslim edildi, başarıları ödüllendirildi.  Türk Yahudi Toplumunun yegane ödül veren kurumu olan Fakirleri Koruma Derneği, bu ödülü 1916 yılında, dönemin ABD İstanbul Büyükelçisi Abraham Elküs ve Gertrude Elküs’ün henüz 16 yaşındayken hayatını kaybeden kızları Jane Selma Elküs’ün anısını yaşatmak için vermeye başlamıştı. Davranışlarıyla hayranlık uyandıran kişileri onurlandırmak ve bu kiş