Ana içeriğe atla

S-400 gölgesinde temmuz ayı

Açıklamalara göre bu hafta içinde S-400 hava savunma sisteminin ilk teslimatı Rusya’dan gerçekleşecek. ABD tarafı birçok kez ilk teslimat ile birlikte yaptırımların işleme alınacağı konusunda uyardı. Ancak halen ortada cevap bulunması gereken bir çok soru var…
Son aylarda gündemimizi yoğunlukla meşgul eden S-400 krizi, Türkiye-ABD arasında ardı ardına çıkan sorunların zirvesini oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz. Türkiye tarafı “hem S-400 alırım hem de F-35” diyerek çıktığı yolda, Amerikan Kongresi’nin sert engellemesiyle karşılaştı. ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan’ın mektubunda, Türkiye'nin S-400 alması durumunda Kongre’nin CAATSA (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımlarını uygulamaya kararlı olduğu yeniden vurgulanıyor ve yol yakınken kararınızdan dönün deniyordu. Yaptırımlar tartışmasında, Türkiye’nin ABD’nin hasımları arasında anılıyor olması ise NATO müttefiki bu iki ülkenin ilişkilerindeki en düşük noktalardan birini gösteriyordu.
Ankara için ise gözler Osaka’daki G-20 zirvesinde gerçekleşecek Trump-Erdoğan görüşmesine kilitlenmişti. Basın karşısında Trump’ın ancak garip olarak nitelendirebileceğim ‘iltifatlarının’ ardından Ankara bulduğu ara formülü paylaştı:
S-400’ler aktif hale gelecek şekilde kurulacak ancak barış zamanlarında, bakım, tatbikat gibi olaylar dışında açılmayacak. Kimseyi tatmin etmeyen bu açıklama Prof. Dr. Serhat Güvenç’in attığı tweet’te belirttiği gibi çok da anlamlı değildi; “Türkiye bir çatışma ya da savaşa dahil olmadığı sürece tüm konuş ve kuruluşlar ‘Barış Konuş ve Kuruluşu’dur zaten. Bu haliyle ‘teftiş füzeleri’ olarak kalacaklarını mı düşünmeliyiz?”
Tüm umutların bağlandığı Trump’ın liderliğinde gördüğümüz bir şey varsa o da bugününün yarını ile pek uyuşmadığı, tutumunu süratle değiştirebildiği, yani onun sözüyle kuyuya inilemeyeceği. Amerikan sistemi içinde S-400 alındığı taktirde CAATSA devreye girecek. Trump’ın iyi niyetle yapacağı bir çaba ancak 180 günlük bir erteleme sağlayabilir. Fakat bu muafiyet, hele kongre bu konunun bu kadar tepesindeyken, yaptırımları önlemiş olmaz, sürenin bitiminde yeniden değerlendirmeye tabi olmak üzere bir süreliğine askıya alınmış olur. Trump ile ilgili öğrendiğimiz bir ikinci şey ise hiçbir şeyin karşılıksız olmadığı. Türkiye, Trump’ın güzel sözlerine karşılık 100 adet Boeing alma sözü verdi bile.
Yapılan açıklamalardan, ABD’nin konuyu zamana yayarak bir çözüm bulmak istediği görülüyor. Yaptırımlar ilk sevkiyatla başlayacak diye açıklanmışken, Trump-Erdoğan görüşmesi sırasında ülkemizi ziyaret eden Senatör Lindsey Graham bir ara kapı açtı. Türkiye’nin aynı anda hem F-35 hem de Rus füze bataryası almasına izin vermenin mümkün olmadığını yeniden vurguladıktan sonra çözüm yolu olarak Türkiye’nin S-400’leri aktive etmemesini söyledi.
Yaptırımların ilk teslimat yerine sistemin aktive edilmesiyle başlaması önerisi, ABD’nin S-400’lerin Türkiye’ye gelmesini engelleyemediklerini kabul etmesi anlamına geliyor. Graham formülü tutarsa yani sistem aktive edilmeden yaptırımların başlaması engellenebilirse, çözüm için bir süre kazanılmış olur. Öte yandan Türkiye’nin karşı tarafa ciddi bir güvence vermesi gerekecektir. Bu sorunun ABD’yi tatmin edecek çözümü için elde kalan seçeneklerse çok fazla değil; Rusya maddi zarara uğratılmadan satın alımdan vazgeçilebilir veya üçüncü bir ülkeye satılabilir.
Yaptırımlardan ayrı düşünülmesi gereken bir de F-35 projesi var. S-400 alımıyla Türkiye’nin bu projeden çıkarılacağına kesin gözüyle bakılıyor. ABD’nin en baştan beri net bir biçimde söylediği ve taviz vermeyeceği konu S-400 ile F-35’lerin bir arada, yan yana aynı coğrafyada bulunamayacağı. Hatta ciddiyetini anlatmak için Türk pilotlarının eğitimlerini durdurmuştu. En son ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Eliot Engel de sert bir dilde bu konuda uyardı. Ancak Ankara tam çözemediğim bir sebeple, bunu aşabilirim ve her ikisine de sahip olabilirim diye düşünmeye tüm gelen uyarılara rağmen devam ediyor.
S-400 ve Patriotların teknik özelliklerini kıyaslamak bu krize yanlış bir pencereden bakmak demek. Konu hangisinin daha üstün olduğuyla ilgili olmaktan çok Türkiye’nin yüzünü hangi yöne çevireceği ile ilgili. S-400 alımıyla Türkiye’nin zoraki bir eksen kaymasına yöneleceğini söyleyenler haksız değil. Bu durum, Hürriyet Daily News’den Barçın Yinanç’ın da belirttiği gibi Türkiye’nin savunma konusundaki DNA’sını değiştirecektir. Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırırken askeri olarak gittikçe Rusya’ya bağlayacaktır. 
Tüm bu krizin gösterdiği bir diğer önemli şey ise, Rusya’nın hiç uğraşmadan ABD-Türkiye ilişkilerini derin bir krize sürükleyebilmesi, NATO’nun önemli bu iki üyesinin arasını bozabilmesi, ittifakı içten zayıflatarak gerginlik yaratabilmesi ve tüm bunları parmağını kıpırdatmadan yapabilmesi bir de üstüne bu işten para kazanabilmeyi becerebilmesi.
S-400’ün alımıyla Türkiye’nin Rusya’ya olan bağımlılığının artacağını, NATO içinde yaşanan bu güven kaybı ile Türkiye’nin izole edilebileceği, hayati toplantılara dahil edilmeyeceği olasılığının bulunduğunu da eklemek gerekir. Öte yandan NATO’da sözü geçen bir Türkiye’nin Rusya için de önemli olduğunu söylememe izin verin. Tüm bunların Suriye konusunda Türkiye’ye olumlu bir etkisi olur mu derseniz, burada güçlü tarafın ve oyun kurucunun Rusya olduğunu teslim etmek gerekir. Ve Rusya’nın Suriye konusunu Türkiye S-400’den caymasın diye kullandığını ve işe yaradığını da ekleyebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Orta Büyüklükte Bir Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politikası

Farklı bölgelerde devam eden savaş ve krizler, uluslararası ilişkilerde güç rekabetini öne çıkarıyor. Buna ABD’nin büyük güç olarak alışılmış rolünü yerine getirmekteki isteksizliği de eklendiğinde, 1945’ten bu yana kurulan uluslararası düzen ve yapı taşı olan kurumlar yıpranıyor. Bunun sonucu olarak belirsizlik artıyor ve mevcut küresel sistem bir geçiş döneminin sancılarını yaşıyor. Öte yandan bu durum, orta güç olarak tanımlanan ülkelere daha geniş bir hareket alanı da sağlıyor. Bu sayede orta güçteki ülkeler, sistemde dengeyi gözeten, arabuluculuk yapabilen, bölgesinin istikrarına katkı sağlayabilen, hatta zaman zaman kapasitesinin üzerinde sorumluluk ve inisiyatif alabilen, küresel düzeyde etkili roller oynayabilen aktörler haline geliyor. Özellikle belirsizlik dönemlerinde bu ülkeler çok yönlü diplomasi, proaktif dış politika, esnek ittifak arayışları ile öne çıkabiliyor. Türkiye, bu bağlamda, orta güçte bir devlet olarak dikkat çeken bir örnek teşkil ediyor. Jeostratejik konumu,...