Ana içeriğe atla

Erdoğan-Trump görüşmesine dair

Eylül ayı ABD Başkanı Donald Trump’ın yönetim kadrosu için bir hayli hareketli geçti. Orta Doğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt'ın ailevi sebeplerle istifasının ardından, ulusal güvenlik danışmanı John Bolton ile de yollarını ayırdı. İkili arasındaki fikir ayrılıkları zaten apaçık ortadaydı. Bilinmesine karşın pek de beklenmeyen bir zamanda gerçekleşen bu görevden alma/istifanın ABD’nin dış politikasında neleri değiştirebileceği çok tartışıldı. Bolton’suz dönemin ilk ciddi ipuçlarını ise pazar akşamı gerçekleşen Erdoğan-Trump telefon görüşmesi verdi.
Her iki ülkenin yaptığı açıklamalar, Türkiye’nin uzun süredir planladığı Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyonun eli kulağında olduğunu, ABD’nin bu operasyonun bir parçası olmayacağını ve daha da önemlisi Ankara’yı durdurmak için bir çaba sarf etmeyeceğini gösterdi. BM toplantısı sırasında aynı şehirdeyken görüşmeyen iki lider, bir ay sonra -muhtemelen olası operasyonun sonuçlarını görüşmek için- Washington’da bir araya gelmek üzere anlaştılar.
Pentagon durumun bu noktaya gelmesini engellemek ve Türkiye’nin endişelerini gidermek için son aylarda bir çaba içindeydi ancak bu Ankara’ya yeterli gelmedi. Trump’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefon konuşması da gidişatı tamamen değiştirdi. İç politik maliyeti gittikçe artan Suriyelilerin önemli bir bölümünün, Erdoğan’ın BM konuşmasında da belirttiği gibi, kurulacak bir güvenli bölgeye gönderilmesi isteği bu operasyonun başlıca itici gücü. Türkiye’nin bu konudaki kararlılığını ABD’den alacağı bir garanti değiştirebilirdi belki ama ABD’nin, deyim yerindeyse arkasına dönüp bakmadan gitmeyi tercih ettiği görülüyor. Türk ordusu operasyon hazırlıklarını hızlandırırken, ABD de askerlerini bölgeden uzaklaştırıyor.
İki liderin görüşmesi bizlere ipuçları verse de müdahalenin ne şartlarda, ne kadar süre ile, ne yoğunlukta ve kimlerin ne tür desteği ile gerçekleşeceğini söylemekten uzak. Bir de denklemin Rusya, İran, Esad yönü var ki onların nasıl bir tepkide bulunacaklarını bilemiyoruz. Erdoğan’ın Putin’i de bu konuda bilgilendirdiğini ve ses çıkarmayacağını varsayabiliriz ancak.
Açıklamalardan anladığımız ve Türkiye’nin başını ağrıtacak can alıcı bir konu ise SDG’nin elinde bulunan ve olası bir operasyonda serbest bırakabileceği belirtilen IŞİD’li tutukluların sorumluluğunun Türkiye’ye bırakılacağı. Telefon görüşmesinde bu konunun da karara bağlandığını anlaşılıyor. Ancak Türkiye’nin sorumluluğunun nerede başlayıp nerede bittiği, bir kısmı kendi vatandaşları olan ancak Fransa, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinin geri almaya yanaşmadığı bu IŞİD’lileri Türkiye’nin ne yapacağı ise meçhul.
Bu görüşme, ABD açısından Suriye politikasında önemli bir kırılma noktasına işaret ediyor. Şimdiye kadar, Trump’ın daha önceki denemelerine rağmen, Amerikan askeri birlikleri Suriye’de kalmış ve sayıca az da olsalar IŞİD’e yönelik mücadeleye devam etmişlerdi. ABD’nin askerlerinin tamamını çekmeyeceği düşünülebilir. Ancak ne kadarını çekeceği, Trump’ın bu konuda ne kadar bastıracağı ve sözünü dinletebileceğine bağlı. 
Henüz fazla bir şey söylemek için erken olsa da bu görüşme sonrası üç konunun kesinleştiğini söyleyebiliriz. Birincisi, büyük bir değişiklik olmazsa, Türkiye yakın zamanda Suriye’ye bir operasyon düzenleyecek ve ABD SDG’yi korumayacak. Türkiye’nin tüm itirazlarına ve PKK bağlantısı bilinmesine rağmen, IŞİD’e karşı savaşta adeta ABD’nin kara kuvvetleri haline gelen SDG kaderine terk edilecek. İkincisi, topraklarını kaybetmiş dahi olsa halen güçlü bir terör örgütü olan IŞİD bu güç boşluğundan yararlanarak daha da şiddetli bir biçimde saklandığı yerlerden geri dönebilir. Üçüncüsü, Obama dönemi ABD’nin Orta Doğulu müttefikleri için güvenilir olmaktan çıktığı bir dönemdi. Trump bu kararıyla bu algıyı sadece güçlendirmiş oldu.
Erdoğan-Trump görüşmesi, ABD’nin direksiyonu Türkiye’ye bırakırken arka arabadan olacakları izlemeyi ve gerektiğinde kendi yararına küçük rötuşlar yapmayı tercih ettiğini gösteriyor. Bu görüşme aynı zamanda, ABD ile ilişkilerini Trump’a endeksleyen Türkiye’nin bu sefer de beklediği desteği alabildiğinin bir göstergesi.
Bolton sonrası Amerikan dış politikasına dönersek, pek bir şey değişmeyecek. Trump’ın müdahalecilik karşıtı tavrı, her fırsatta Orta Doğu’dan askerlerini çekme yolu araması, ‘maliyet’ hesaplamaları, son dakika kararları Amerikan dış politikasının yönünü belirlemeye devam edecek. Ancak değişen önemli bir algı var. İster yeni, ister köklü bir müttefik olun, zafer de kazanılsa, mağlubiyet de yaşansa, yeri geldiğinde ABD’nin herkesi yarı yolda bırakabilme potansiyelini gösterdi Trump. Bu da ABD’nin inandırıcılığını, güvenirliliğini ve ileride kurmak isteyeceği ilişkileri etkileyecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...