Ana içeriğe atla

Yüzyılın anlaşması

Her Amerikan başkanının bir barış planı vardır. Şu anki Başkan Donald Trump’ın da var. İsrail ile Filistinlileri bir araya getirecek, birbirleriyle doğrudan önkoşulsuz konuşmalarını ve en nihayetinde anlaşmalarını sağlayacak bir plan. Diğerlerinden çok farklı olacağı en başından beri söylenen bu barış planını mimarları da plan olarak değil yeni bir vizyon olarak adlandırıyorlar. Trump’ın başkanlığında karakterini iyice tanıdığımız için, bu vizyona ‘Yüzyılın Anlaşması’ adını koymasına da şaşırmıyoruz. Büyüklük, en iyisi olma, ilgi çekmeyi sevme başkanın önde gelen özellikleri.
Ancak Yüzyılın Anlaşması hâlâ gün yüzüne çıkmayı bekliyor. Birçok kez uluslararası kamuoyuyla paylaşılması ertelenen plan, artık İsrail seçimlerine endekslenmiş gözüküyor. İsrail’deki Nisan seçimlerinden sonra açıklanması beklenen plan, hükümetin kurulamaması ve yeniden seçime gitme kararının alınmasıyla eylül sonrasına ertelenmişti. Ancak eylüldeki seçimlerde de çok farklı bir sonuç çıkmadı ve İsrail’de hükümet kurulamadı henüz. Tekrarlanan seçimler, bir yıl içinde üçüncü kez seçime gitme olasılığının hâlâ belirgin bir şekilde havada asılı olması yani İsrail’deki siyasi belirsizlik planın açıklanması için bir tarihin belirlenmesini de engelliyor.
Plan bir türlü açıklanamazken, eylül ayında, Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Jason Greenblatt ailevi nedenlerle görevinden istifa ettiğini açıkladı. Trump’ın avukatlarından olan ve daha önce siyasi bir tecrübesi bulunmayan Greenblatt, 2017’den bu yana Trump'ın danışmanı ve damadı Jared Kushner ve ABD’nin İsrail Büyükelçisi David Friedman ile bu plan üzerine çalışıyordu. Greenblatt’ın ayrılması ortada açıklanmış bir plan olmadığı için çok fazla ses getirmese de, Filistinlilerce Yüzyılın Anlaşması’nın başarısızlığının göstergesi olarak algılandı.
Çok sıkı korunan, dışarıya özellikle de basına detayları sızmayan bu planın bildiğimiz ve emin olduğumuz yegâne özelliği İsrail ile Filistinliler arasındaki soruna yeni bir bakış açısı ve yeni bir çözüm önerisi içerdiği. Siyasi kısmı gizli tutulan anlaşmanın ekonomik kısmı ise Haziran ayında Bahreyn Çalıştayında ortaya konmuş, Filistin tarafının çoğunlukla boykot ettiği bu çalıştayda, Filistinliler için ekonomik bir kalkınma planı oluşturulmak istenmişti. Ancak ABD’nin yardımlarını kestiği bir dönemde ve siyasi çerçevenin eksikliğinde, bu adım oldukça eksik kaldı.
İstifasına ilişkin spekülasyonlara cevap verebilmek için geçtiğimiz hafta Asharq Al-Awsat gazetesine bir demeç veren Greenblatt, bu göreve iki yıl için geldiğini ancak görevinde üç yıla yaklaştığını, özel sektöre geri döneceğini ve ailesine daha çok vakit ayırmak istediğini belirtti. Barış vizyonunun artık hazır olduğunu, gerektiğinde dışardan destek vereceğini de belirten Greenblatt, amaçlarının İsrail-Filistin çatışması hakkında doğruları öne çıkararak insanları eğitmek ve bu sayede çatışma ile ilgili var olan tartışmayı değiştirmek olduğunu belirtti. Bir diğer görevinin İsrail ile Arap ülkelerinin ilişkilerini geliştirmek olduğunu söylerken, bu konudaki başarının asıl mimarlarının Trump yönetimi ile Netanyahu ve Arap liderler olduğunu ekledi.
Greenblatt planın, başarılı olma olasılığı en yüksek olduğu zamanda açıklanacağını söylerken, taraflara barışa ulaşabilmeleri için yapıcı ve gerçekçi bir tartışma ortamını sağlamak istediklerini belirtiyor. Kimsenin kimseye zorla bu vizyonu dayatamayacağını söylerken, her iki tarafın da öneriyi dikkatlice incelemelerini ve ona göre karar vermelerini istediğini ekliyor. Bu çağrı Filistinlilere yönelik. Hatırlarsanız ABD’nin Kudüs kararı sonrası Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas ABD tarafından önerilecek hiçbir barış planını kabul etmeyeceklerini açıklamış ve yetkililerle görüşmeyi reddetmişti. Filistinlilere söz hakkı vermeden sadece İsrail’in endişelerini gidermeye yönelik Kudüs, Golan Tepeleri gibi adımlar nedeniyle ABD’nin geleneksel, her iki tarafa eşit yaklaşan, dürüst arabulucu özelliğinin kaybolduğu eleştirileri de devam ediyor.
Greenblatt ise bu kararlara sadece barış anlaşması perspektifinden bakılmaması gerektiğini savunuyor. “ABD için doğru olanı yaptık,” derken, Kudüs’e ilişkin 1995 tarihli elçilik kanununun gereğinin yerine getirildiğini söylüyor. Golan kararının Filistinlilerle alakası olmadığını ve İsrail’in güvenliği için gerekli olduğunu belirtirken bu toprakların Suriye’nin elinde olması durumunda olacakları tahmin edebildiğini ekliyor. Abbas’ın İsrail’i Uluslararası Ceza Mahkemesine verme tehdidini bertaraf etmek için FKÖ ofisinin kapatıldığını, UNRWA’ya desteğin kesilmesinin asıl sebebinin Filistinlilere bir gelecek sağlamayan, onları mülteci kamplarına mahkûm eden ve politik bir piyon haline indirgeyen bu çalışmayan sisteme destek vermenin doğru olmadığını söylüyor.
Filistinlilere daha iyi bir gelecek sağlamak ve barışa bir adım daha yaklaşmak için bu kararları aldıklarını belirten Greenblatt, barışın ancak doğrular üzerine kurulabileceğinin altını çiziyor. Filistinlilerin dünyada kişi başına en fazla yardım alanlar arasında olduğunu ancak bu paraların halka ulaşmadığını, hayatın sıradan bir Filistinli için daha da kötüye gittiğini belirtiyor ve bu çile ve şiddet döngüsünün ancak uzun vadeli düşünmekle aşılabileceğine inanıyor. Greenblatt ayrıca, daha önce ezberletildiği gibi bu konunun Ortadoğu’nun ana sorunu olmadığını, İran tehdidi başta olmak üzere bölgenin diğer ciddi sorunlarının da Ortadoğu’nun istikrarı için elzem olduğunu ifade ediyor.
Öte yandan, Netanyahu’nun her seçim öncesi vaat ettiği ilhak kararları İsrail tarafının barışa pek yanaşmak istemediği, bir barış anlaşmasına ulaşmak için gereken tavizleri vermeye yanaşmayacağı olarak algılanıyor. Eskiden İsrail bölgede kendini kabul ettirmek ve komşusu Arap ülkeleri ile iyi geçinmek için iki devletli çözümü destekler veya destekler gözükürdü. ABD de İsrail’den bu konuda ciddi adımlar atmasını beklerdi. Suriye savaşı ile birlikte, Ortadoğu’da kimin düşman olarak görüldüğü algısı İsrail lehine değişmiş durumda. Günümüzde İsrail için Arap ülkeleriyle ilişki kurmanın yolu artık Filistinlilerle barıştan geçmediği gibi, İran tehdidi karşısında İsrail ile Körfez ülkeleri diplomatik ilişki kurmaya gereksinim duymadan ikili ilişkilerini geliştiriyorlar. İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz’ın “Körfez ülkeleri ile sivil işbirliğini arttırmak amacıyla saldırmazlık anlaşması üzerine çalışıyoruz,” demesi de bu durumun bir örneği.  
Yeni bakış açısı, yeni vizyon derken, bu planın bunca yıldır konuşulanlardan çok daha farklı olacağını tekrarlıyor Greenblatt, Hamodia gazetesine verdiği bir demeçte. Trump öncesi ABD Başkanlarının hazırladıkları barış planlarının temelini hep Oslo sürecinde alınan kararlar oluştururdu. Trump’ın barış planının bu temelden yoksun olacağı, bir anlamda iki devletli çözüm bakış açısının da sonunu getireceğini elimizdeki kısıtlı bilgilerden çıkarabiliriz.
Greenblatt ve ekibi, her ne kadar barışa ulaşmak için farklı bir vizyon ortaya koymak isteseler de, İsrail ve Filistin tarafının isteksizliği, Filistinlilerin bölünmüşlüğü, İsrail ile Hamas arasında dönem dönem alevlenen sonra ateşkes ile sonuçlanan çatışmalar sürer, Ortadoğu sil baştan değişirken bunu başarabilmeleri oldukça güç. En nihayetinde barış ancak doğru zamanda, doğru yerde, doğru liderlerle, buna hazır halklarla ve barışa ulaşmak isteyen ve bunun için ödün vermeye hazır olanlarla yapılabilir.
Karel Valansi, Şalom gazetesi OBJEKTİF 8 Ekim 2019 http://www.salom.com.tr/koseyazisi-112108-yuzyilin_anlasmasi.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Bu yılki Elküs Marküs ödüllerine Şalom damgasını vurdu

İki yılda bir düzenlenen ancak pandemi nedeniyle 2020 yılında gerçekleştirilemeyen Elküs Marküs Erdem ve Hayırseverlik Ödül Töreni 30 Mart akşamı çevirim içi olarak gerçekleştirildi. Bir çok dalda ödüllerin dağıtıldığı gecede Şalom Dergi ve Şalom yazarlarına da ödüller yağdı. Fakirleri Koruma Derneği’nin Elküs Marküs Erdem ve Hayırseverlik Ödül Töreni 30 Mart Çarşamba akşamı Zoom üzerinden gerçekleştirildi. İki yılda bir düzenlenen ödül töreni pandemi nedeniyle planlandığı gibi Mart 2020 yılında gerçekleştirilememişti. Ödül töreni dört yıllık zorunlu bir aradan sonra çevirim içi bir törenle sahiplerine teslim edildi, başarıları ödüllendirildi.  Türk Yahudi Toplumunun yegane ödül veren kurumu olan Fakirleri Koruma Derneği, bu ödülü 1916 yılında, dönemin ABD İstanbul Büyükelçisi Abraham Elküs ve Gertrude Elküs’ün henüz 16 yaşındayken hayatını kaybeden kızları Jane Selma Elküs’ün anısını yaşatmak için vermeye başlamıştı. Davranışlarıyla hayranlık uyandıran kişileri onurlandırmak ve bu kiş