Ana içeriğe atla

Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız: “Hasköy´de geçmişte farklı inançlar yaşadı. Bu zenginlikler bilinsin, tarih budur”

Bir Twitter fotoğrafı beni Hasköy’de bulunan tarihi Esgher Sinagogu’na yönlendirdi. Uzun yıllardır sinagog olarak kullanılamayan, depo, atölye son olarak da nargile kafe olarak işletilen binada ve bahçesinde sürmekte olan çalışmaları Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız ile konuştuk

 

Geçtiğimiz haftalarda Twitter’a bir fotoğraf düştü. Hasköy’de bulunan Esgher Sinagogu’nun son hali olduğunu iddia eden hesaba göre, restorasyonu yapılan sinagog yerle bir edilmiş ve geriye sadece bir baca kalmıştı. Bu konuda bilgi almak için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Beyoğlu Belediyesine fotoğrafı yollayarak iddianın doğru olup olmadığını sordum. Aynı gün içinde Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız’dan yanıt aldım. Doğru olmadığını belirten Sayın Yıldız, beni yapıyı ziyarete davet etti. 

Yapının fotoğraflarını çekmesi için Fotoğrafçı Sara Kohen’den benimle gelmesini rica ederek belirlenen günde Esgher Sinagoguna gittik. Aralarında Teknik Başkan Yardımcısı Mehmet Erdoğan, Başkan Yardımcısı Şuayip Korkmaz, Başkan Yardımcısı Fatih Çakmak, Etüd Proje Müdürü Yusuf Soyuer, Fen İşleri Müdürü Halis Yeşilbaş ve İletişim Danışmanı İbrahim Erdoğan’ın da bulunduğu yetkililer bizi karşıladı ve ilk bilgileri onlardan aldık. Sinagoga son yıllardaki işletmecisi tarafından eklenen kaçak yapılar olduğu ve onların yıkıldığı belirtildi. Twitter’da paylaşılan fotoğraf da bu yıkılmış yapıları gösteriyordu. Ana yapı yerindeydi. Restorasyonun sinagogun orijinaline sadık kalınarak yapıldığı, son yıllarda servis kapısı olarak açılan bölümün de yeniden kapatılacağı belirtildi. 

Detaylı bir sanat tarihi raporu ve restorasyon raporu da paylaşıldı. Buna göre, ‘Yapım tarihi bilinmeyen Esgher Sinagogu ile ilgili en eski kaynak 1912 tarihinde yayınlanan ‘Annuaire Orientale’adlı yıllıktır. (…) Tuğla boyutu, mimari detaylar ve cephe düzenlemesi 19. yüzyılın ilk yarısı izlerini taşımaktadır. (Türkoğlu, 2001, s.59). 1984-1986 yılları arasında yapılan Kuzey Haliç Projesi kapsamındaki sahil düzenleme çalışması esnasında çevresi açılarak ortaya çıkartılmıştır. (Açan, 2006, s.16). 1940’lı yıllarda idarecilerin yanlış kararları doğrultusunda yapı, zift deposu olarak uzun yıllar kiraya verilmiş ve ileriki yıllarda dökümhane olarak kullanılmıştır. 1996 yılına kadar sinagog atıl vaziyette kalmıştır. Kütüphane işlevi kazandırılmak üzere restore edilen yapı, günümüzde belli bir dönem nargile kafe olarak kullanılmıştır. 170 m² genişliğinde olan yapıda yaklaşık olarak 130 kişinin ibadet edebileceği düşünülmektedir.’

Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldızile hem arsayı hem de binayı ziyaret ettik, projenin resimlerini in
celedik. Bu sırada sorularımı da cevaplama nezaketini gösterdi. Projeyi ve hedefini şu şekilde aktardı; “Tarihi ve kültürel özelliği olan ve mabet hizmeti görmeyen yapıları yaşatmak istiyoruz. Hem gençlerimizin buraları tanımaları, hem bir tarih bilincini kuşanmaları, hem bir medeniyet – kültür zenginliğinin burada var olduğunu bilmeleri bakımından önemli buluyoruz. Beyoğlu’nun farklı noktalarında bu tür mekanlar var. Bu mekanları özellikle gençlerin toplanacağı bir kütüphane olarak değerlendirmeyi düşünüyoruz. Beyoğlu’nun tarihini, medeniyet bakımından zenginliğini bizzat yaşamalarını, görmelerini istiyoruz. Beyoğlu’nun tarihinin derinliğini buralarda bizzat hissedebilirler. Farklı dinlerin, kültürlerin, farklı inançların buradaki yaşanmışlıklarını, mabetlerinin varlıklarını bilmelerini tarih ve mekan bilinci bakımından önemli kabul ediyoruz. İnsanlar hangi mekanlarda yaşadılar, hangi mekanlarda ibadet ettiler, hangi mekanlarda bir araya geldiler. Bunlar toplumların tarihinde, devletlerin tarihinde önemli. Hasköy bölgemizde de geçmişte farklı inançlar yaşadı; Müslüman, Yahudisi, Hristiyanı ile farklı yaşanmışlıkları var. Bu zenginlikler bilinsin, tarih budur çünkü. İnancımız başka inançlara hep müsamahakar olan, onların dini özgürlüklerini yaşamasına imkan veren, dini varlıklarını devam ettirmeleri konusunda baskıcı olmayan bir anlayıştan geliyor. Beyoğlu’nun binlerce yıllık tarihinde özgürlük hakim. Bugün de, eski bir sinagogun kütüphane olarak varlığını devam ettirmesi, bu özgürlüğün hem var olduğu, hem de geleceğe taşınması konusunda bir adımdır. Geleceğe gönderilmiş şöyle bir mektuptur;  Burada farklı inançlar var olmaya devam edecek. Farklı kültürler özgürce kendi yaşam tarzlarını yaşayabilecekler. Bunun da bir teminatıdır bu.”


Twitter'daki fotoğraf

Esgher Sinagogu’nun restorasyonu ile ilgili projeyi ise şu şekilde açıkladı; “Yahudi toplumuyla görüştük, onların görüşlerini alarak bu adımı attık. Yanı başında bulunduğumuz Kudüs istikametinde Sefer Tora’ların bulunduğu yöne doğru geçmişte ibadetlerini yapmışlardır. Buranın eskiden bir mabet olduğu hissini verecek şekilde yeniden düzenlenmesi için kendilerinden görüş alacağız. Mimari olarak da arkadaşlarımız çalışıyorlar. Bu kimliğin kaybolmasını arzu etmiyoruz, doğru bulmuyoruz. Buraya gelen gencimiz hem buranın kütüphane hizmetinden yararlanabilecek, hem de burada o tarih bilincini kuşanacak, buranın daha önce bir sinagog olduğunu bilecek. Üzüntüyle ifade ediyorum ki yıllarca nargile kafe olarak işletildi. Bir Müslüman olarak bir mabette, hangi mabet olursa olsun, nargile içilmesine gönlüm razı olmaz. Kitap okunmasına şu açıdan gönlümüz razı. Çünkü bizim inancımızda ibadet eder gibi okumaktır esas. Buraya gelen gençlerimizin, ülkenin geleceğine olan inançlarını pekiştirecektir. Bilgi sahibi olacaklar ve bilecekler ki geçmişin bugün de varlığını devam ettiren anlayışını, hakim kılacağız.”

Restorasyonun bir yıla tamamlanacağını belirten Yıldız, “Bizler de sabırsızlanıyoruz,”diyor. Yakın bir tarihe kadar Yahudi nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Hasköy’de terk edilmiş, depo veya atölye olarak kullanılan bir çok eski sinagog olduğunu hatırlattığımda; “Beyoğlu’nun bu tür tarihi mekanlarına gençlerin bilmesi tanıması bakımından önem veriyoruz ama dediğim gibi o inancın kutsallarına dokunmadan, onu içselleştirerek, çalışıyoruz. Bundan sonraki çalışmalarımız da bu istikamette olacak. 1940’lı yıllarda burası zift deposu ve döküm atölyesine dönüşmüştü. Yahudi toplumu ile görüşmelerimiz var. Bize teklif gelir, kendi ölçeğimizde yapabileceklerimiz var. Bölgede bizler de biliyoruz bundan başka mabetler olduğunu. Bu türde değerlendirebileceklerimizi değerlendirmeyi düşünüyoruz.”

Sayın Yıldız’ı bulmuşken Atatürk Kültür Merkezi’nin ne zaman açılacağını da sordum; “Atatürk Kültür Merkezi, şu an dünyanın en büyük kültür-sanat merkezlerinden biri. Opera sahnesi şu an tamamlandı. 2000 kişilik bir opera sahnesi, yaklaşık 800 kişilik bir tiyatro salonu, sinema salonu, konferans salonu, bale salonu… bambaşka bir Atatürk Kültür Merkezi inşa ediliyor. Hedef 29 Ekim’de açılışını yapmaktı, Sayın Cumhurbaşkanı orada bir Cumhuriyet etkinliği yapmak düşüncesindeydi. Ancak pandemi projeyi etkiledi. Biz de dünyanın en son ses sistemini kuralım dedik. Vakıf olduğum kadarıyla haziran ayında tamamlanacak. Taksim Cami’nin altında İslam sanat eserlerinin olduğu bir kültür sanat merkezi de olacak. İkisi birbirini tamamlayacak. Beyoğlu, bir tarafta cami, bir tarafta kültür merkezi bir tarafta kilise, aslında Türkiye’yi anlatan bir fotoğraf. Sinagogları, camileri, kiliseleriyle, kültür merkezleriyle, insanlarıyla her şeyden önce. Geçtiğimiz gün Musevi vatandaşlarımıza ait bir bakım yurdunuziyaret ettik. Hepsi bizim vatandaşlarımız, büyüklerimiz, bir fark görmek mümkün değil zaten. Kardeşçe yaşamaya devam edeceğiz. Barışın özgürlüğün hakim olduğu bir Beyoğlu, geleceğe emin adımlarla, hep birlikte bu yolu yürüyeceğiz. Geçmişte de yürüdük.”

Karel Valansi, Şalom gazetesi 3 Şubat 2021 https://www.salom.com.tr/haber-117406-beyoglu_belediye_baskani_haydar_ali_yildiz_haskoyacutede_gecmiste_farkli_inanclar_yasadi_bu_zenginlikler_bilinsin_tarih_budur.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de