Ana içeriğe atla

İsrail-Arap ilişkileri gelişirken, Türkiye ile normalleşme bir türlü kurulamıyor

Bir sene önce imzalanan İbrahim Anlaşması (Abraham Accords) meyvelerini vermeye devam ediyor. İsrail’in imzacı ülkelerle ilişkileri -Trump’ın eksikliğine, Biden’ın ilgisizliğine rağmen- gelişmeye devam ediyor. İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid yaz aylarını Körfez ülkelerini ziyaret ederek geçirdi. Temmuz ayında Birleşik Arap Emirliklerini ziyaret eden ilk İsrailli bakan olan Lapid, ziyareti sırasında Abu Dabi’de İsrail büyükelçiliğini, Dubai’de konsolosluğu açtı. İsrail ayrıca geçtiğimiz günlerde Dubai’de gerçekleşen Expo 2020’ye de katıldı. İlk kez İsrail pavyonu bir Arap ülkesinde yer aldı. Ağustos ayına geldiğimizde ise Lapid Fas’taydı. İki ülke arasındaki bu ilk üst düzey görüşme, işbirliği olanaklarının artırılmasını da beraberinde getirdi.

Sonbahar ise İsrail için ilklerin yaşandığı bir dönem olmaya devam ediyor. İlk önce Bahreyn İsrail’e ilk büyükelçisini atadı. Ardından eylül ayı sonunda Lapid, Bahreyn’in başkenti Manama’yı ziyaret etti. Bu ziyaret bir İsrailli bakanın ülkeyi ilk resmi ziyareti. Manama, İsrail büyükelçiliğinin açılmasına da tanıklık etti bu ziyarette. Bahreyn Krallığı ulusal havayolu Gulf Air ise yine bu ziyaretle birlikte Manama-Tel Aviv ticari uçuşlarına başladı. Böylece iki ülke arasında haftada iki gerçekleşen direkt uçuşlar başladı. Suudi hava sahasının kullanılacak olması seyahati üç saate düşürüyor düşürmesine ama daha da önemlisi, ilişkilerin geliştirilmesindeki Suudi rızasını da gösteriyor.

Üzerinde ‘Şalom/Barış’ yazan Israir uçağıyla Manama’ya inen Lapid, uçak kapısında Bahreyn’in üst düzey yetkilileri tarafından karşılandı. Bahreynli mevkidaşı Abdullatif bin Raşid ez-Zeyyani ile iki ülke işbirliğini arttırmak amacıyla yaptıkları görüşmeyi ortaklaşa düzenledikleri toplantıyla basın mensuplarıyla paylaştılar. Ziyaret boyunca sağlık, spor, su ve çevre koruma konularında işbirliği anlaşmaları imzalandı. Filistin konusunda ise Lapid iki devletli çözümü desteklediğini bir kez daha mevkidaşına vurguladı.

İsrail büyükelçiliğinin açılışında Bahreyn’in Yahudi toplumu da hazır bulundu. 140 yıllık geçmişi olan, günümüzde ancak 60 kişi kalan Bahreyn Yahudileriyle birlikte Simha Tora Bayramını kutlayan Lapid, aynı zamanda Yahudi toplumundaki gelişmeleri öğrendi. Bahreyn’de sayıca oldukça küçük ama güçlü bir Yahudi toplumu mevcut. Kralın 40 üyeli danışma kurulunda bir Yahudi üye de bulunuyor. Ayrıca ağustos ayında, uzun bir süreden sonra bir Bar-Mitzva töreni gerçekleştirildi, Manama’daki bir başka sinagog ise 74 yılın ardından Şabat duasıyla yeniden ibadete açıldı.

Bu ilk resmi ziyareti tarihi bir ziyaret yapan ise Lapid’in kraliyet sarayında ağırlanması ve Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife ile görüşmesi oldu. Çok önem verilen bu görüşmede Bahreyn Veliaht Prensi ve Başbakan Selman bin Hamad el-Halife ile Bahreyn Dışişleri Bakanı ez-Zeyyani de hazır bulundu. Ziyaret boyunca Lapid İbranice, İngilizce ve Arapça tweet atarak görüşmeler ve gösterilen misafirperverlikten memnuniyetini söylerken, ilk olmanın gururunu taşıdığını özellikle belirtti. Lapid açıklamasında, “Bahreyn Kralının liderliği ve verdiği ilham gerçek bir işbirliğine kapıları açtı ve bu toplantı ilişkilerimizin geleceğini belirledi. Bugün burada bulunma ve ilişkilerimizi inşa etmede bu adımı birlikte atma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim,” dedi. İsrail Dışişleri Bakanlığı da yaptığı resmi açıklamayla, Kral ile İsrail Dışişleri Bakanının görüşmesini ‘tarihi’ olarak nitelendirdi ve Bahreyn’i hem ikili ilişkilerde, hem de diğer bölge ülkeleriyle olan işbirliğinde önemli bir ortak olarak gördüklerini açıkladı.

Lapid’in resmi gezisi sırasında Suudi Arabistan’ın desteği hissedilirken, ABD’nin bu gelişmelere desteği de kendini açıkça belli etti. Lapid’in Bahreyn’den ayrılmadan hemen önce Amerikan donanmasına ait beşinci filonun karargahını ziyaret etmesi ABD’nin bu görüşmeleri desteklediğinin açık bir göstergesi oldu ve tahmin edileceğe üzere İran’a gözdağı vermenin bir yoluydu. Lapid’in bir sonraki durağı da zaten Washington, ana gündem maddesini de İran oluşturacak.

İbrahim Anlaşmasının birinci yıldönümünde, bu anlaşmanın istikrarsız Ortadoğu’da yaşanan önemli bir gelişme, önemli bir dönüm noktası olduğunu teslim etmek gerek. Bölgede İsrail’i de içine alarak artan bu işbirliği ve diyaloğun itici gücü hiç kuşkusuz revizyonist İran’ın oluşturduğu tehdit.

Öte yandan tüm bu gelişmeleri İsrail’in nihayet bölgeye kabulü olarak da tanımlayabiliriz. Bir türlü istikrarı yakalayamamış Ortadoğu’da İsrail kuruluşundan beri yabancı bir unsur ve tüm sorunların ana kaynağı olarak görülüyordu. Öyle ki, İsrail antipatisi bölge ülkelerinin farklılıklarını unutturarak, birleştirecek güce sahipti. Ancak komplo teorilerinden medet ummanın sorunları çözmediği, sadece ötelediği ve hatta çözümsüz kalmasına sebep olduğu bir noktaya kadar kabul edilmiş gözüküyor. Bu anlaşma aynı zamanda gizli bir şeklide yürütülen ikili ilişkilerin resmileşmesi. Bu sayede İsrail’in o çok istediği ve Mısır veya Ürdün ile zamanında kuramadığı ‘sıcak’ barışa ulaştığının bir göstergesi. Ve yine bu anlaşma etkisiyle özellikle Mısır’la olan ilişkiler ısınmaya devam ediyor.

Tüm bu olumlu gelişmeler yaşanırken ister istemez akıllara bir türlü normalleşemeyen Türkiye-İsrail ilişkileri geliyor. Tüm yukarıda sayılan ilkleri Türkiye ve İsrail yıllar önce, İsrail Devleti’nin kurulmasının hemen ardından yaşamıştı. İsrail onlarca yıl İzmir Enternasyonal Fuarına katıldı, standı dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanları tarafından ziyaret edildi. Ticaretin yanı sıra güvenlik ve istihbarat işbirlikleri en üst düzeye ulaşmış, ilişkileri dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından “stratejik ortaklık” olarak tanımlanmıştı. Sonra her şey tepe taklak oldu. İlişkiler bozuldu, işbirliği azaldı, güven kayboldu. Ve o çok sözü edilen “normalleşme” halen, bir türlü gelemedi.

Karel Valansi, Şalom Gazetesi, OBJEKTİF, 13 Ekim 2021 https://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=119990

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

The one question people asked me when I got home from Turkey - Tami Sussman

If I had been handed a hundred dollars for every Australian Jew who asked me if I was worried about travelling to Turkey in July due to antisemitism, I would have been able to fly business class. Qantas business class. Add another hundred for every Jew who asked me how I could justify supporting the Turkish economy in the current climate and I could have made it a return flight.  Instead, I found myself wedged between my screaming children in economy with separate  Bluey theme songs blasting through unsynced iPads, reassessing every life choice that had brought me to this point. Reproducing with their half-Turkish Sephardi father Yosi “because he is very good looking” suddenly seemed like a questionable decision made by a naive 30-year-old who didn’t consider the inevitable trip we’d have to make in order for the children to meet their great grandmother, aunts, uncles and cousins who don’t travel further than Madrid.  The honest truth is yes, I was worried about antisemitism. I had rea