Ana içeriğe atla

New York’tan Ramallah’a

Erdoğan, Biden’ın görüşeceği birkaç liderden biri olacağına inanıyordu. Söylemdeki bu radikal değişim, hem Biden’a yönelik hayal kırıklığının dışa vurumu, hem de Kırım açıklamasıyla kızdırdığı Moskova’ya yönelik bir gönül alma adımıydı. Biden ile görüşmek isteyip olumsuz yanıt alanlardan biri de Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas oldu. New York, İsrail-Filistin sorunu konusunda bir toplantıya tanıklık edemedi ama, tarihi bir buluşma bu hafta Ramallah’ta gerçekleşti.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere New York’a giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “ABD ile Türkiye'nin ortak çıkarlara dayanan iki dost ve müttefik ülke” olduğunu söyleyerek başladığı ziyaretini, “İki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil” diyerek tamamladı.

Birkaç gün içindeki bu söylem değişikliğinin sebebi, yüksek beklentilere rağmen ABD Başkanı Biden ile bir görüşmenin olmamasıydı elbet. Ama daha önemlisi, ABD’nin gözünde ayrıcalıklı bir konumda olduğunu düşünen Ankara’nın yaşadığı hayal kırıklığıydı. Oysa ne ilk gün söylendiği gibi bir stratejik ortaklık vardı, ne de ilişkiler Washington’a tamamen sırtını dönecek kadar kötüydü. Karşımızda, NATO çerçevesinde Türkiye ile ilişkisini konumlandırılan Washington’a karşılık Kabil Havalimanı'nın güvenliğini sağlayarak ABD’ye yakınlaşmak isteyen Ankara var. Oysa Batı’nın Afganistan ile ilişkilerinde merkez konumda artık Katar var. Ve Biden bırakın Erdoğan ile Kabil’i konuşmayı, tüm Afganistan fiyaskosunu unutmak ve unutturmak istiyor.

Öte yandan, her ne kadar Türkiye’de BM toplantısı bir ABD ziyareti olarak tanımlanmış ve Biden ile görüşme dâhil beklenti çok yükseltilmiş olsa da, gerçekte Washington pandemi nedeniyle liderlere gelmeyin demişti. Biden sadece günü birlik New York’ta bulunacağını özellikle belirtmişti. Buna rağmen birçok lider New York’a akın etti. Erdoğan ise Biden’ın görüşeceği birkaç liderden biri olacağına inanıyordu. Söylemdeki bu radikal değişim, hem Biden’a yönelik hayal kırıklığının dışa vurumu, hem de Kırım açıklamasıyla kızdırdığı Moskova’ya yönelik bir gönül alma adımıydı.

Biden ile görüşmek isteyip olumsuz yanıt alanlardan biri de Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas oldu. Abbas, Biden ile bir görüşme ayarlanabildiği taktirde ABD’ye gidecekti. Beyaz Saray’a taleplerini bildiren Filistin Yönetimi, ABD Başkanı’nın programının bu görüşmeye müsaade etmediği cevabını aldılar ve Abbas, BM Genel Kurulu’na şahsen katılmama kararı aldı. Pandemi koşullarında bu anlaşılabilir bir durum. Hem Biden Abbas’a olumlu yanıt verse bu sefer İsrail ile de görüşmek durumunda kalacaktı. Bu da olabildiğince az sayıda görüşme yapmak isteyen Biden’ı zor durumda bırakacak, üstelik ajandasının ana maddesini İsrail-Filistin sorunu kaplamış olacaktı.

Oysa her Amerikan başkanının yeni bir çözüm çabası içine girdiği İsrail-Filistin meselesi, Biden yönetiminin ana gündem maddesi değil. Biden BM konuşmasında İsrail-Filistin meselesini ele aldı almasına. Hatta iki devletli çözümü desteklediğini de söyledi. Ancak “Şu an bu hedeften oldukça uzaktayız” diye eklemesi, yeni bir yol planı sunmaması, bu konunun hatta genel anlamda Orta Doğu’nun Amerikan Başkanı’nın gündeminin alt sıralarında yer aldığını göstermeye yetiyor.

BM toplantılarından bir diğer önemli not, İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in konuşması sırasında Filistin meselesine hiç değinmemiş olması. Bu konuda bir yorum yapmamış olmasının sebepleri, hem hali hazırda dikkatlerin bu konudan uzaklaşmış olması, hem kırılgan koalisyonunu memnun edecek ortak bir açıklamanın zor bulunuyor olması, hem de İsrail’in diğer ülkelerle ilişkilerinin üzerindeki Filistin ipoteğini kaldırma hedefi sayılabilir.

New York, İsrail-Filistin sorunu konusunda bir toplantıya tanıklık edemedi ama, tarihi bir buluşma bu hafta Ramallah’ta gerçekleşti. İsrail’deki sol partilerden Meretz bir heyet ile Abbas’ı ziyaret etti. Heyette partinin lideri ve Sağlık Bakanı Nitzan Horowitz, Bölgesel işbirliği Bakanı Esawi Frej ve Milletvekili Michal Rozin yer aldı. Horowitz görüşmenin ana gayesinin iki devletli çözüm seçeneğini canlı tutmak olduğunu söyledi. Bu seçeneğin zayıflamasına izin vermeyeceklerini, bu nedenle yeni bir iletişim ve işbirliği kanalı açmak istediklerini ekledi. Görüşmeden memnun ayrılan Abbas, “Filistin halkının umudunu korumalıyız. Umut yoksa geleceğimizi de kaybederiz” diyerek İsrailli diğer bakanları da görüşmeye davet etti.

Başbakan Bennett’in açık desteği olmasa da bilgisi dâhilinde gerçekleşen bu görüşme iki devletli çözümün -oksijen tüpüne bağlı olarak da olsa- tamamen kaybolmadığının önemli bir göstergesi. Beklendiği üzere, bu görüşmenin ardından Meretz muhalefet ve bazı koalisyon ortakları tarafından sertçe eleştirildi. Ancak daha geniş çerçeveden bakıldığında, yeni hükûmetin çatışmayı sınırlandırmayı, işbirliğini arttırmaya çalıştığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Hükûmetin Filistin Yönetimi ile diyaloğa ve işbirliğini arttırmaya öncelik  verdiğini, Temmuz sonunda İsrail ve Filistin sağlık bakanlarının bir araya gelmesinden, Ağustos ayında gerçekleşen ve yine çok tepki çeken Savunma Bakanı Benny Gantz’ın Abbas ile toplantısından da görebiliyoruz.

Bu olumlu hava devam ederse, aralarındaki işbirliğinin artmasına hatta belki de barış görüşmelerin yeniden başlamasına dahi tanık olabiliriz. İsrail Hayom gazetesinin haberine göre de Filistin Yönetimi Yair Lapid’in başbakan olacağı Ağustos 2023 için, olası barış görüşmelerinin ön hazırlıklarına başlamış gözüküyor. Hayırlısı diyelim…

Karel Valansi, T24, 7 Ekim 2021 https://t24.com.tr/yazarlar/karel-valansi/new-york-tan-ramallah-a,32727

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Türkiye-Çin İlişkilerinde Yeni Dönem: Çok Kutupluluk, Ticaret ve Jeostrateji

Küresel düzen ciddi bir değişim yaşarken dünya, çok katmanlı krizler, jeopolitik sarsıntılar ve belirsizliklerle şekillenen bir döneme girdi. Soğuk Savaş sonrası ABD merkezli tek kutuplu düzen geride kalırken, yerine çok kutuplu ancak öngörülemez bir sistem şekilleniyor. Bu belirsizlik, Türkiye–Çin ilişkilerini hem fırsatları hem de çelişkileriyle öne çıkaran bir sahneye dönüştürüyor. Ankara ve Pekin söylem düzeyinde kolayca yan yana gelebiliyor. Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” çıkışı ile Çin’in “çok kutuplu dünya” vurgusu, Batı merkezli düzeni sorgulayan ortak bir dil yaratıyor. Ancak bu söylemsel yakınlaşma, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile kurumsal bağları düşünüldüğünde, stratejik sınırlarla karşılaşıyor. İlişkilerin gerçek boyutu, ticaretteki asimetri, Kuşak ve Yol yatırımlarındaki bağımlılık riski, savunma sanayii işbirliği, Uygur meselesinin ikili ilişkiler üzerindeki gölgesi ve ABD–Çin rekabetinin baskılarıyla şekilleniyor. Panorama Soruyor  bu ay, Türkiye-Çin ilişk...