Ana içeriğe atla

Geyikler, Noel Baba yerindeydi kuzey ışıkları sürpriz yaptı

Finlandiya’nın Kuzey Kutup Dairesi’ndeki en büyük yerleşimi Rovaniemi, Noel Baba’nın şehri olarak biliniyor. Yılın 6 ayı karlar altında, hava sıcaklığı eksi 47 dereceye kadar düşüyor. Her yıl dünyanın dört bir yanından kuzey ışıklarını görmek, geyikli kızaklarla turlara çıkmak isteyen 500 bin kişiyi ağırlıyor. İstanbullu okurumuz Karel Valansi, kuzey ışıklarının en belirgin görüldüğü günlerde kente gitti. İzlenimlerini yazdı.


Kış aylarında, hele İstanbul’da kar yağarken tatile çıkmayı planlayanlar genelde sıcak iklimli ülkeleri tercih eder. Arkadaşlarıma “Finlandiya’ya gidiyoruz” dediğimde çok şaşırdılar. Ardından can alıcı soru geldi: “Şu anda kaç derece orası?” En kolay cevabı en başta veriyorum: Biz oradayken eksi 22 dereceyi gördük... Ne görmesi, o soğuğu yaşadık!

Eşimle ilginç, hiç görmediğimiz bir yere gitmeye karar verdik. “Neden Kuzey Kutbu’na gitmeyelim” diyerek Avrupa’nın en kuzeyindeki şehirleri incelemeye başladık. Finlandiya’nın en kuzeyindeki İvalo ilgimizi çekti. Sadece 5 bin kişinin yaşadığını öğrenince biraz daha güneye, Laponya Bölgesi’nin başkenti Rovaniemi’de karar kıldık, valizimize kayak kıyafetlerimizi koyup yola çıktık.

GÜNEŞE NE OLDU
Rovaniemi’nin küçük havaalanına indiğimizde körüklerin arasına yerleştirilmiş bir Noel Baba heykeli bizi selamladı. Ne kadar güzel, demeye kalmadan havaalanının içinin de özenle süslendiğini görüp şaşırdık. Tavana yerleştirilmiş Noel Baba, kızağı ve geyikleriyle gelenleri karşılıyordu. Bagaj bandı bile kutup ayıları, geyik, kızaklarla süslenmişti.
Finlandiya’nın sevimli maskotu Muumi, uçağa bindiğimiz andan itibaren karşımıza çıkıyordu. Şimdi bu sevimli hayvancığa Laponya’nın maskotu ren geyiği de eklendi. Tüm şehir sanki kışlık ve masalsı bir Disneyland olmak üzere hazırlanmış gibi.
Alanya’nın kardeş şehri Rovaniemi’de 8 mevsim olduğu söyleniyor. Bizim ölçütlerimize göre ise sadece kısacık bir yaz ve uzun kışları var. Yazın iki ay güneş hiç batmıyor. Kışın kendisini ufukta sadece dört saat gösteriyor. Havaya bakıp saati tahmin etmek mümkün değil. Saat 9.00 gibi hava yavaş yavaş aydınlanıyor. İstanbul’un çok sisli bir günündeki kadar gün ışığıyla birkaç saat geçirdikten sonra saat 16.00’da karanlık çöküyor. Güneşin, verdiği enerjinin eksikliğini hissetmemek mümkün değil.
Bir de soğuk var tabii. Dağ tatilini bilenler hazırlıklı gelirken, diğer turistler safari turlarında dağıtılan kalın kar tulumlarıyla korunuyor. Halk soğuğa alışmış. Eldiven ve şapkaları olmasa serin bir bahar günü İstanbul’da geziyorlar diyebilirsiniz. Bunca soğuğa, karanlığa rağmen günlük hayat devam ediyorlar; bebeklerini, köpeklerini gezdiriyorlar, bisiklete biniyorlar, kızakla çocuklarını dolaştırıyorlar.

SOKAKLARDA MÜZİK BUZDAN HEYKELLER Bölgede Finli sarışınlar yok. Sami halkı çekik gözlü, koyu tenli, Eskimoları andırıyor. Türkler gibi Orta Asya’dan geldiklerini, Finlerden çok önce Laponya’ya yerleştiklerini öğreniyoruz. Başlıca geçim kaynakları ormancılık, madencilik, kış teknolojileri ve turizm. Kentin büyük kısmı ormanla kaplı. 60 binlik nüfusunun iki katından fazla geyiğe ev sahipliği yapıyor.
Rovaniemi kar ve spor alışverişi yapmak için bir cennet. Dünyaca ünlü birçok spor markasının yanı sıra Kuzey Avrupa’nın önemli markaları da ulaşılabilir fiyatlara bulunabiliyor. Finlandiya hükümeti kuzey şehirlerinin boşalmasını engellemek için Laponya başta olmak üzere vergi indirimi, ucuz toplu taşıma gibi özel teşvikler veriyor. Halk ise eğlenebilmek için ilginç şampiyonalar yaratmış; cep telefonu fırlatma, eşini taşıma, buzda yüzme ve taklit yarışmaları gibi.
Küçük meydanı, erken kapanan dükkânları ve genelde boş olan sokakları ile Rovaniemi bir şehirden çok bir kasabayı andırıyor. Ancak meydanda kurulan pazarı, buzdan heykelleri, nehrin ve köprülerin büyüleyici manzarası ve sokaklarında her daim çalan klasik müzik sizi kendisine hayran bırakıyor.

ÜSKÜDARLI YAVUZ’UN MARMARİS BÜFESİ
Her şeyin buzdan yapıldığı Snowland Iglo Restoranı’nda yemek yemenizi veya en azından bir içki içmek için uğramanızı tavsiye ederim. Geleneksel yemekleri tatmak için ise Nili ve Monte Rosa lokantaları ideal. Geyik eti bu bölgenin ana yemeği. Hava bu kadar soğuk olunca çorba gerçek bir kurtarıcı oluyor. Arktikum Müzesi’nin kafesindeki brokoli çorbası, Meksika lokantası Comico’daki somon çorbası çok lezzetliydi. Tüm lokantalara rezervasyon gerekiyor. İlk gün keşfettiğimiz Marmaris Büfe ve sahibi Yavuz ise bizim için güzel bir sürpriz oluyor. Antalya’da çalışırken tanıştığı Finli arkadaşlarının peşinden bu ülkeye yerleşen Üsküdarlı Yavuz’un yerinde pizza ve döner servisi var.

NOEL BABA’NIN OFİSİNDE
Rovaniemi, Kuzey Kutup çizgisinin üzerinde. Tam bu noktaya Noel Baba ofis açmış. Dünya çocuklarının Noel Baba’nın Kuzey Kutbu’nda yaşadığına inanması, büyük bir turizm akımı sağlamış şehre. Noel Baba’nın Ofisi’ne girdiğinizde dev bir zaman makinesi sizi karşılıyor. Böylece tek gecede tüm dünya çocuklarına hediye taşıması “bilimsel” olarak izah ediliyor. Buradan sevdiklerinize kart atabilir, buz kaydırağına binebilir, Eskimo evini gezebilir, kısa bir geyik gezisi bile yapabilirsiniz.
Kuzey Kutup çizgisini geçenlere sertifika veriliyor. Geyikli kızak turu sonrasında da kızak ehliyetine sahip olabiliyorsunuz Tabii ücreti karşılığında. Noel Baba teması hediyelik eşyaları, oteli, lokantası, eğlence parkı, futbol takımıyla tam bir hâkimiyet kurmuş şehirde. Santa Park da tamamen bu temadan yola çıkarak kurulmuş dev bir eğlence parkı. Rovaniemi’deyken Laponya tarihi, yerli halkı, ünlü Fin saunası ve kuzey kutbunda yaşamla ilgili ilginç bilgiler sunan Arktikum Müzesi’ni ve Ranua Hayvanat Bahçesi’ni de mutlaka gezmelisiniz.

HUSKY TURUNU GEYİKLİ SAFARİYE TERCİH EDERİM
Rovaniemi’nin keyfini çıkarmak için seyahat öncesinde özel turlara yer ayırtmalısınız. Kaçırılmayacak ilk safari Husky gezisi. Husky çiftliğinde başlayan turda bu sevimli köpekleri tanıyor, yerli halk gibi karla kaplı orman yollarında kızak sürüyorsunuz. Geyik çiftliğindeki turda ise post ve battaniyelere sıkıca sarılıp iki geyiğin çektiği kızakla ormana gidiyorsunuz. Husky turu bence daha heyecan verici. Kar motosikletiyle ormanlarda buz tutmuş gölde hız yapmak çok eğlenceli. Bunlar dışında Rovaniemi’de buzda balık tutabilir, yürüyüş turlarına katılabilir, mukavemet kayağı yapabilir, buzda yüzebilir, bir iglo veya Snow Hotel’de konaklayabilir, buzkıranla Kuzey Denizi’ne çıkabilirsiniz.

AURORA BOREALIS’İ BEKLEDİM
Rovaniemi’ye gitmek için en önemli sebep bence büyüleyici kuzey ışıklarını (Aurora Borealis) görebilmek. Şubat-mart ayları bu mucizeye tanık olmak için daha şanslı olabileceğiniz dönem. Yine de yolculuk öncesi internetten ışık tahminlerine bakmakta yarar var. (www.swpc.noaa.gov/pmap) Kış gecelerinde, şehirden uzaklaşıp beyaz bir sessizlikte bu dans eden ışıkları beklemeye başlıyorsunuz. Tur rehberimiz gökkuşağına benzetiyordu kuzey ışıklarını: “İlk gördüğünüzde büyülenirsiniz, sonra alışır dönüp bakmazsınız bile.” Her akşam turistlerle oturup bu ışıkları beklemek bezginlik yaratmış olmalı. Ben gökkuşağını her gördüğümde heyecanlanır, bu kadar güzel bir şeyin nasıl oluşabildiğine şaşırırım. Fakat o akşam kuzey ışıklarını göremedik. Bir sonraki tatilimizi sadece bu amaçla Kanada Yellowknife’da, ABD Fairbanks’da, Grönland Kangerlussuaq’da, İzlanda Rejkjavik’de, İsveç Tornedalen veya Tromso’nda, İskoçya Nairn’de geçirebiliriz.

YARARLI BİLGİLER
* İstanbul- Helsinki uçuşu 4 saat, Helsinki- Rovaniemi ise 1 saat sürüyor. THY her gün gidiş-dönüş 586 TL’den başlayan fiyatlarla uçuyor. * Havaalanından otele Airport Express ile kişi başına 7 Euro’ya gidebilirsiniz. * Taksi ise 25 Euro civarı tutuyor. * Şehir merkezinden Napapiiri’ye 8 numaralı otobüse binip 15 dakikada ulaşabilirsiniz. Kişi başı 3,60 Euro. * Safariler genelde 100-200 Euro arası. * Buzkıran gemisiyle gezi veya iglo’da konaklama ise 350 Euro civarı.

Karel Valansi
Hürriyet Seyahat 12 Mart 2012
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/20094092.asp

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Karel´den Mario´ya veda…

Kelimeler acı veriyor be Mario! Zormuş senin hakkında bir veda yazısı yazmaya oturmak. Biliyorum, seçmeye çalıştığım hiçbir kelime yaşadığım üzüntüyü aktarmaya yetmeyeceği gibi, seni anlatmaya da yetmeyecek. Bir de şu var. Bu yazıyı bitirip yolladığımda ve basılıp gazetede okuduğumda senin gitmiş olduğun kesinleşecek, oysa daha çok erken! Şu an ne isterdim biliyor musun, veda yazısı yerine senin başarılarını, yeni kitaplarını, söyleşilerini yazmak, seninle yine bir röportaj yapmak. Sevgili hocam, sevgili dostum, öykülerimi ilk okuyanım, edebi yönümü en çok destekleyenim, hiç tanımadığım yazarların hiç duymadığım kitaplarıyla beni tanıştıran.  İzlediği ilginç filmleri benimle paylaşan, tartışan… “Merhaba” diye başlarsın yaratıcı yazarlık derslerine, sonra eklersin “merhaba demek benden sana zarar gelmez demektir,” diye. Koca kalbinle kimseyi üzecek, kıracak bir söz dahi etmediğinden eminim. Günlerdir seni anıyorum. “Twitter’da olmalısın” deyip sana hesap açışımızı, özene bezene seçtiğin