Ana içeriğe atla

Eurovision Rüyası

Müzik dünyasına ABBA ve Celine Dion gibi güçlü sesler tanıştırmış, Türkiye için bir dönemin en önemli sanat etkinliği, günümüzde ise dünya listelerine güzel parçalar kazandıran Eurovision Şarkı Yarışması, 18 Mayıs’ta İsveç’te perdelerini 58. kez açmaya hazırlanıyor

Bu sene 18 Mayıs’ta İsveç’in Malmö şehrinde düzenlenecek 58. Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkiye katılmayacağını açıkladı. Ayrıcalıklı ülkelerin doğrudan finalde yarışması ve jüri puanının arttırılması TRT tarafından verilen gerekçe olsa bile, siyasetin oylamaya yansımasından duyulan rahatsızlık da dile getirildi. Oysa 1979 yılında Türkiye, ülkeyi temsil edecek şarkının seçilmesine rağmen, yarışmanın Kudüs’te yapılmasından dolayı Eurovision’a katılmamıştı. Bunu açıkça dile getirmiş ve üyesi olduğu Avrupa Yayıncılar Birliği'nden 36 bin İsviçre Frangı para cezası almıştı. Aslında 1973 ve 1979’daki petrol krizleri, Arapları daha da kızdırma endişesi, yani ekonomik kaygılar bu kararda ana rolü oynamıştı.
Siyaset her zaman yarışmanın içinde vardı. Eurovision deyince aklımıza ilk gelen isim Bülend Özveren’in sesinden yıllarca kuzey ülkeleri ve Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimi arasındaki oy dayanışmasını dinledik. Ancak Türkiye’ye Azerbeycan’dan veya Almanya, Belçika gibi gurbetçilerin yoğun yaşadığı ülkelerden oy geldiğinde konunun üstünde pek durulmadı. İsrail’den Türkiye’ye her oy geldiğinde ise mucize gerçekleşmiş gibi yansıtıldı.
Eurovision dönemi ortaya çıkan Özveren’in bu seneki katılmama kararı üzerine verdiği demeci de yine siyasi oldu; “Bu beş ülke, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin durumuna benziyor, daimi ülkeler veto ederse hiçbir şey yapılamıyor. Onlar çalıyor düdüğü.” Eurovision yöneticilerine göre ise durum farklı. Almanya TRT’nin çekilme gerekçesi olan kuralların 2009’dan beri uygulandığını ve Türkiye’nin bugüne kadar itiraz etmediğini söyleyerek gerçek nedenin ne olduğunu sorguluyor.
Politika hayatın bir parçası. Eurovision’da ise taraftarlık ruhu milliyetçiliği, o da siyaseti beraberinde getiriyor. Bu değiştirilemez bir gerçek. Ama gelin siyaseti bir kenara bırakalım ve her mayıs ayında bizleri ekran başına kilitleyen milli davamıza, bir dönemin en önemli kültürel etkinliğine ‘şarkı yarışması’ kimliğiyle bir göz atalım.


Emekleme yılları
Avrupa ülkeleri arasındaki canlı yayın paylaşımını arttırmak ve ortak canlı yayın yapabilmek için 1950’lerde TRT’nin de dahil olduğu 23 Avrupa ve Akdeniz ülkesinin televizyon yayın kurumları bir araya gelerek Avrupa Yayın Birliği’ni (EBU) kurdu. 1956 yılında tüm üye ülkeleri kapsayacak bir eğlence programı üzerinde fikir birliği oluştu. Dönemin popüler yarışması San Remo’ya alternatif olacak bir şarkı yarışması düzenleme fikri ise Fransa’dan çıktı. İkinci Dünya Savaşı’ndan yeni çıkmış yorgun Avrupa ve henüz gelişmekte olan televizyonculuk göz önüne alındığında, uydu yayıncılığının olmadığı bir dönemde Avrupa ülkelerini kapsayacak ve canlı bağlantılar kuracak bir yarışma düzenleme fikri oldukça iddialı bir projeydi. Yarışmanın özünde ise şarkılar aracılığıyla ortak bir Avrupa kültürü yaratmak ve paylaşımları arttırmak yatıyordu.
İlk yarışma yedi ülkenin katılımıyla 24 Mayıs 1956’da İsviçre’de düzenlendi. Hollanda, İsviçre, Belçika, Almanya, Fransa, Lüksemburg ve İtalya’nın ikişer şarkı ile katıldıkları yarışmada, İsviçre’den Lys Assia ‘Refrain’ şarkısı ile birinci oldu. 1957 yılında Fransa yarışmayı kazandığında ise katılımcı sayısı 10, aldığı puan ise sadece 31 idi. Her sene birer ikişer katılımcılar artsa da 1994 yılına kadar yarışmacı sayısı 30’u geçemedi.
1958 yılında İtalya bir atak gerçekleştirmek istedi ve o yılın San Remo Yarışması’nda birinci olan şarkıyı Eurovision’a yollama kararı aldı. Ünlü İtalyan yönetmen ve şarkıcı Domenico Modugno, ‘Nel blu di pinto di blu’ ya da bilinen adıyla ‘Volare’ ile katıldığı yarışmada ancak üçüncü olabildi. O günden günümüze artık bir klasik halini almış bu çok sevilen şarkı, 50. yıl kutlamalarında ABBA’nın Waterloo’sundan sonra Eurovision tarihinin en iyi ikinci şarkısı, 2010’daki halk anketinde ise ABBA’yı da geçerek en iyi şarkı seçildi.
İlk yarışma sonrası kurallar yavaş yavaş belirlenmeye başladı; kazanan ülke bir sonraki yarışmanın ev sahibi olacak, her ülke tek şarkı ile katılabilecekti. Ülkelerin sadece kendi ana dilinde şarkı söylemesi kuralı ise yıllar içinde değişkenlik gösterdi. 1966’ya kadar böyle bir zorunluluk yokken, İsveç’in 1965’de İngilizce bir şarkı ile katılması üzerine anadil zorunluluğu eklendi. 1973’te kaldırılan kural 1977’ye tekrar yürürlüğe konuldu ve 1999 yılında tamamen kaldırıldı.
1969 yılında ilk defa dört ülke eşit puan aldı. Bu konuda bir kural olmadığından İspanya, İngiltere, Hollanda ve Fransa birinci ilan edildi. Birçok ülke tarafından protesto edilen bu karardan sonra, 1970 yılındaki yarışmaya İsveç, Norveç, Finlandiya ve Portekiz katılmadı. Bunun üzerine koyulan yeni kural ise ilk defa 1991 yılında Fransa ve İsveç’in eşit puan alması üzerine uygulandı.

Pop müziğinde patlama
1950’ler ve 60’lar France Gall, André Claveau gibi önemli isimlerin katılımıyla renklense de, Eurovision asıl 70’lerde önem kazanmaya başladı. 1971’e geldiğimizde Eurovision’da 19 ülke yarışıyor ve kazananın puanı 120’ler civarındaydı. Her sene yeni bir hit şarkının çıkmaya başladığı dönemdeyiz artık.
1973’te Anne Marie David ‘Tu te reconnaitras’ derken, 1974’te halen en iyi pop grupları arasında gösterilen ABBA ‘Waterloo’ ile müzik dünyasına büyük bir adım atıyor. 1973 yılında Eurovision’a katılmaya başlayan İsrail, 1978 yılında ‘A-Ba-Ni-bi’, 1979 yılında ise ‘Hallelujah’  ile ardı ardına birinci oluyor. Eurovision tarihinde bir ilk yaşanırken İsrail, Ofra Haza ve David D’or gibi önemli isimlere rağmen bir sonraki birinciliğini ancak 1998 yılında transseksüel Dana International’ın seslendirdiği ‘Diva’ şarkısı ile elde ediyor. Türkiye Eurovision’a 1975 yılında katılır, ancak ilk önemli başarısı için 1990’lar sonunu beklememiz gerekiyor.
1980’lere gelindiğinde, yarışmaya daha çok yeni isimlerin katıldığı dikkat çekiyor. Eurovision’da 23 ülke yarışırken, bu dönemin en yüksek puanını 1986 yılında Belçika’dan 15 yaşındaki Sandra Kim ‘J’aime la vie’ ile alıyor. Corinne Hermes 1983’de ‘Si la vie est cadeau’ derken, 1984’te İsveçli Herreys grubu Diggi-loo Diggi-ley ile büyük beğeni kazanıyor. 1988 yılında Kanadalı Celine Dion İsviçre adına yarıştığında ‘Ne partez pas sans moi’ ile dünya müziğinin en önemli seslerinden biri ile tanışıyoruz. Bu şarkının bestecisi Atilla Şereftuğ ise Eurovision’da başarılı olan ilk Türk oluyor. 1980’lerin en önemli ismi ise hiç kuşkusuz Johnny Logan.

Mr Eurovision
Aşka dair söylenebilecek yeni bir şeyin kalmadığının düşünüldüğü bir zamanda Johnny Logan sahneye çıkıyor ve ‘What’s another year’ diyerek herkesi etkiliyor. 1980’de kazandığı birincilikten sonra 1987 yılında da gelmiş geçmiş en güzel aşk şarkılarından ‘Hold me now’ ile, yarışmanın tartışmasız birincisi oluyor. Eurovision tarihinin en iyi üçüncü şarkısı seçilen bu şarkının sözleri de kendisine ait. Logan, 1992 yılında Linda Martin’in için yazdığı ‘Why me?’ şarkısı ile ülkesi İrlanda’ya bir birincilik daha kazandırıyor. Dönemin sevilen dansçılarından Burçin Orhon ile olan ilişkisi ile milli damat olarak adlandırılan Logan, birçok kez ülkemize gelmiş ve en sevilen şarkıcılarından biri olmuştu.
İrlanda, yedi birincilikle Eurovision’da en çok kazanan ülke konumunda. Üstelik 1992, 1993 ve 1994 yıllarında arka arkaya birincilik kazanarak bir başka rekoru da elinde bulunduruyor.

Türkiye’nin milli davası
İlk olarak 1975 yılında Eurovision’a katılan Türkiye, uzun ve heyecanlı bir hazırlık döneminin ardından yarışmaya katılacak şarkıyı seçti. Aylar süren hazırlıklar boyunca 105 şarkı ön elemeye katıldı, 17 eser ise finale kaldı. Semiha Yankı ‘Seninle bir dakika’ ve Cici kızlar ‘Delisin’ ile birinci seçilince, asıl kazanan kura ile belirlendi. Büyük umutlarla gidilen ilk Eurovision deneyiminden hüsranla dönen Türkiye, iki sene yarışmaya katılmama kararı aldı. 1979’da da Kudüs’te yapılması nedeniyle katılmayan Türkiye, 1978’den itibaren ünlü isimlerle şansını denemek istedi. 1978’de Nilüfer ‘Sevince’, 1980’de de Ajda Pekkan ‘Petrol’ ile yarışmaya katıldı. ‘Petrol’ şarkısı 23 puanla 15. seçildiğinde bu ilk başarıya tüm Türkiye çok sevindi. Şarkı her yerde çalarken, reklam müziği olarak da kullanıldı. Türkiye’nin bu başarının altında asıl yatan sebep ise o sene ilk ve son kez Eurovision’a katılan Fas’ın verdiği 12 tam puandı. 1984 yılında Beş Yıl Önce On Yıl Sonra grubunun ‘Halay’ şarkısı ile 12. olması ise başarı kabul edilmiş, büyük mutluluk vermişti.
1980’lerde Eurovision tam anlamıyla milli bir davaya ve yılın en önemli olaylarından birine dönüştü. Yarışmanın düzenleneceği gece herkes evlerde toplanıp beraber seyreder, gazeteler sayfalarca yarışma bilgisi ve seyircilerin kendi puanlamalarını yapabilmeleri için formlar dağıtırdı. İzleyiciler kendi aralarında kim kazanır iddiasına girerken, şarkıcıların kıyafetlerinden saç modellerine kadar her detay dikkatle incelenirdi. Şarkılar arasında gösterilen ev sahibi ülkenin turistik güzellikleri ise pek seyahat edilmeyen bu dönemde herkesi uzak diyarlarla ilgili hayallere sürüklerdi. Asıl heyecan ise şarkılar bitip puanlama yapılırken başlardı. Puanlar en düşükten en yükseğe doğru açıklanırken hem itiraz sesleri hem de tezahürat ve alkışlar yükselir, günümüz futbol maçlarını aratmazdı. O dönemin çocukları yabancı dil bilmeseler bile katılımcı ülkelerin ve puanların hem İngilizce hem Fransızcasını bilir, kendi aralarında şakalaşmalarında bile akıllarına yerleşmiş ‘United Kingdom ten points, Royaume Uni dix points’ kalıbını kullanırlardı.
Çetin Alp ‘Opera’ ve Seyyal Taner ‘Şarkım sevgi üstüne’ ile sıfır puan alan ve sonuncu olan Türkiye, özlemle beklediği iyi sonucu ancak Eurovision’a ilginin azaldığı, pek kimsenin yarışmayı takip etmediği bir dönemde elde etti. 1997 yılında Şebnem Paker ‘Dinle’ adlı şarkı ile üçüncü seçildi. 2003 yılında TRT, yeniden önemli isimlere ülkeyi temsil etme görevi verdi. İngilizce söyleme şartıyla yarışmaya katılan Sertab Erener, ‘Every way that I can’ ile özlenen birinciliği Türkiye’ye kazandırdı. Bayram havasına bürünen Türkiye, bu başarıyı sokaklara taşan coşkuyla kutladı. Daha sonraki yıllarda Türkiye, Manga ile ikinciliği, Athena, Kenan Doğulu ve Hadise ile dördüncülüğü, Mor ve Ötesi ve Can Bonomo ile yedinciliği tattı.
Eurovision yolculuğunda TRT kimi zaman Neco, MFÖ, Kayahan, Sibel Tüzün, Yüksek Sadakat, Modern Folk Üçlüsü gibi ünlüleri tercih ederken, kimi zaman da Ayşegül Aldinç, Candan Erçetin, Arzu Ece, Demet Sağıroğlu, İzel, Reyhan Karaca gibi yeni şarkıcıları seçerek kariyerlerinin önünü açtı.

2000’li yıllara geliyoruz
2000’li yıllarda Eurovision’a katılan şarkıların tarzı değişti. Önceki yılların ‘hafif pop müziği’ olarak adlandırılan şarkılarının yerine, ülke motiflerinin ve geleneksel müziklerin kullanıldığı şarkılar ile dünya gençlerinin zevkine uygun parçalar yarışmada tercih edildi. 2004 yılında Ukrayna’nın şarkısı ‘Wild dances’ dünya listelerine giren yılın en önemli şarkılarından biri olurken bu başarıyı Yunanistan ‘My number one’, Sırbistan ‘Molitva’,  Rusya ‘Believe’, Norveç ‘Fairytale’, Almanya ‘Satelite’, Azerbeycan ‘Running scared’ ve İsveç  ‘Euphoria’ ile izledi.
Yarı final ekleyerek, tele-voting ile oylama yaparak günün teknolojik gelişmelerine ve artan katılımcı sayısına göre kurallarını yenileyen Eurovision, 1985’ten beri tüm dünyaya yayın yapıyor. Çok beğenilen kalpli logosu ise 2004 yılında Türkiye’nin ev sahipliğinde gerçekleşen yarışmada ilk olarak kullanılmasının ardından Eurovision’un ana logosu oldu.
Bu sene Türkiye dışında Bosna-Hersek, Çek Cumhuriyeti, Andora, Lüksemburg ve Polonya bütçe yetersizliğinden, Monako, Portekiz ve Slovakya ise alınan başarısız sonuçlardan dolayı yarışmaya katılmayacaklarını açıkladılar. 2000 yılında 35, 2012 yılında 50 katılımcıya ulaşan Eurovision’da bu seneki yeni ülke ise Kazakistan. 2013 yarışmasının sürpriz isimleri ise ‘Total eclipse of the heart’ ile tanınan 80’lerin ünlü İngiliz şarkıcısı Bonnie Tyler ve Hollanda’yı temsil edecek olan başarılı şarkıcı Anouk. Türkiye’nin yokluğuna rağmen, tüm dünyadan 400 milyon kişinin takip ettiği yarışmayı bu sene de izlemek isterseniz, 18 Mayıs cumartesi gecenizi boş bırakmayı unutmayın.

***

Hold me now - Johnny Logan
Don't... don't close your heart to how you feel
Dream, and don't be afraid the dream's not real
Close your eyes, pretend it's just the two of us again
Make believe this moment's here to stay
Touch... touch me the way you used to do
I know tonight could be all I'll have with you
From now on, you'll be with someone else instead of me
So tonight, let's fill this memory
For the last time

Hold me now
Don't cry, don't say a word
Just hold me now
And I will know
Though we're apart, we'll always be together
Forever in love
What do you say when words are not enough?

Time... time will be kind once we're apart
And your tears... tears will have no place in your heart
I wish I... I could say how much I'll miss you when you're gone
How my love for you will go on and on and

Hold me now
Don't cry, don't say a word
Just hold me now
And try to understand that
I hope at last you've found
What you've been searchin' for
And though I won't be there anymore
I will always love you


Karel Valansi
Şalom Dergi Mayıs 2013 Sayısı





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

1986 Neve Şalom Kurbanları Anıldı / Acılarımız hep aynı

6 Eylül 1986’da Neve Şalom Sinagoguna düzenlenen korkunç saldırıda hayatını kaybeden 22 kişi düzenlenen bir törenle anıldı. Terör kurbanlarının anısına yakınlarının yaktıkları mumlarla başlayan tören Türkiye Hahambaşılığı Vakfı Danışmanı Beri Koronyo’nun anlamlı konuşmasıyla sürdü. Hayatını kaybedenler için okunan duaların ardından Aşkenaz Mezarlığında bulunan anıt mezar ziyaret edildi. 6 Eylül 1986 Cumartesi sabahı saat 09.17’de Neve Şalom Sinagogu acımasız bir terör saldırısına uğradı. Sinagogu basan teröristler, ellerindeki makineli tüfeklerle Şabat ibadetlerini yerine getirmekte olan kişilere saldırdılar, birkaç dakika süren silahlı saldırıda 22 Yahudi hayatını kaybetti. Şabat duasını kana bulayan bu korkunç katliamın 33. yıldönümünde hayatını kaybeden Aşer Ergün, Avram Eskenazi, Bensiyon Levi, Binyamin Ereskenazi, Daniel Daryo Baruh, Davit Behar, Eliyezer Hara, İbrahim Ergün, İsak Barokas, İsak Gerşon, Jozef Alhalel, Leon Levi Musaoğlu, Mirza Ağajan Babazadeh, Moiz Levi, Dr. Mo

Yahudi Kültürü Avrupa Günü: İris ile Eran temsili düğün töreni ile yeniden evlendi

Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında bu sene Neve Şalom Sinagogu’nda temsili bir Yahudi düğünü düzenlendi. İris ve Eran’ın düğünü açıklamalar eşliğinde gerçekleşirken, gazetemizin fotoğraf editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân içinde Musevilik’ adlı sergisi de yer aldı 26 Ekim Pazar günü Neve Şalom Sinagogu’nu dolduran farklı kesimlerden misafirler, on beş gün önce evlenen İris ve Eran’ın temsili düğün törenini izlemek için bir araya geldiler. Sinagogun girişinde Şalom Gazetesi Fotoğraf Editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adlı sergisi gelenleri karşıladı. İlgi ile gezilen sergide sanatçı, İstanbul Yahudi Cemaati’nin dini ritüellerini fotoğraflar aracılığıyla anlatıyor. Yahudilerin günümüz Türkiye’sinde örf ve adetlerini tanıtan fotoğraflar, Sefarad, Aşkenaz ve İtalyan Yahudilerinin dini yaşam döngüsünü konu alıyor. Gerçek bir düğün törenini öncesinde olduğu gibi genç kızlar gelenleri şeker dolu bonboniyerlerle karşıladılar ve anı