Ana içeriğe atla

Yahudi göçleri ve Türkiye Yahudileri

Kadir Has Üniversitesi 2-3 Aralık tarihlerinde ‘Dünyadaki Yahudi Göçleri, Osmanlı ve Türkiye Yahudileri’ adlı kongreye ev sahipliği yaptı. Yahudi Çalışmaları Merkezi YAÇAM tarafından Moşe Dayan Merkezi desteğiyle düzenlenen kongrede tarihsel süreçte Yahudi göçleri ve Türk-Yahudi ilişkileri ele alındı


Üniversitelerin lisans, yüksek lisans ve doktora seviyelerindeki uluslararası ilişkiler, siyaset bilimi, tarih, kamu diplomasisi alanındaki öğrencilerden oluşan Türkiye Uluslararası İlişkiler Çalışmaları Derneği (TUİÇ), geçtiğimiz mayıs ayında bünyesinde Yahudi Çalışmaları Merkezi YAÇAM’ı kurdu. Yahudilik konusunda akademik alanda uzmanlaşmak isteyen öğrencilere yol göstermesi amacıyla kurulan merkez, Yahudilerin tarihini, başta Türkler olmak üzere diğer devletlerle olan ilişkilerini objektif açıdan incelemek, Türk ve Yahudi halkları arasındaki önyargıları giderip birbirlerini daha yakından tanımalarını amaçlamakta. Sivil bir inisiyatif olan TUİÇ ve YAÇAM siyasi zeminde non-partisan (partiler üstü) duruşunu muhafaza etmeyi hedeflemekte.
Moşe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi’nin de desteğini alan YAÇAM, 2-3 Aralık tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü’nde ‘Dünyadaki Yahudi Göçleri, Osmanlı ve Türkiye Yahudileri’ adlı ilk kongresini düzenledi.
“Hükümetler değişir, toplumlar kalır”
Kongre açılışında konuşan Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton, Türkiye’de 15 bin civarında Yahudinin kaldığını söyledi ve bu sayının azlığını 75 milyonda 10 binde 2 oranına denk düştüğünü söyleyerek anlattı. İsrail’de yaşayan Türk kökenli Yahudilerin 100 bin civarında olduğunu belirten Alaton, bu kişilerin her zaman Türkiye sevgilerini koruduklarını anlattı. Antisemitizmin kökeninin Hıristiyanlık olmasına rağmen Türkiye’nin de bu durumun tesiri altında bulunduğunu ifade eden Alaton, yapılan bir araştırmada katılanların yüzde 85’inin hiç Yahudi tanımamasına rağmen yüzde 76’lık bir kesimin Yahudi komşu istemediğini hatırlattı. Alaton, “Tanımak çok önemli, birbirimizi tanımadan istemiyoruz,” dedi. Soru-cevap bölümünde ise gelen bir soru üzerine İsrail’in bugünkü yönetimini sert bir şekilde eleştiren Alaton, “İsrail ve Türkiye arasındaki soğukluğa rağmen biz birbirimizi daha iyi tanımak durumundayız. Hükümetler değişir, toplumlar kalır,” dedi. Alaton, Yahudileri derinden etkileyen Varlık vergisi konusuna da değindi. 

Yahudi göçleri ve etkileri
Turkish Review Genel Yayın Yönetmeni Kerim Balcı moderatörlüğündeki ilk oturumda, Tel Aviv Üniversitesi’nden Dr Esther Webman Yahudi göçlerinin sebep ve etkilerini, Mimar Sinan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ferit Baz antik dönem Yahudileri ve ilk dönem göçlerini, YAÇAM araştırmacıları Özgür Dikmen ve Atilla Cem Özdemir ise göçlerin sosyolojik etkileri ile Roma’dan sonraki göç dalgasını ve Yahudilerin dünyaya dağılımını anlattılar.
İkinci oturumda Tel Aviv Üniversitesi’nden Dr. Liora Hendelman-Baavur, İran Yahudilerini, Prof. Dr. Ofra Bengio Irak Yahudilerinin tarihi ve önemini anlattı. Aynı üniversitede doktora öğrencisi olan Ceng Sagnıc, Kürt Yahudiliği konusuna değinirken, YAÇAM araştırmacısı Ahmet Ataş, Arap bölgesindeki Yahudilerin siyasi durumundaki değişiklikleri özetledi.
Osmanlı ve Türkiye Yahudileri
Kongrenin ikinci gününde Osmanlı ve Türkiye Yahudileri ele alındı. Mimar Sinan Üniversitesi’nden Doç. Dr. Mesut Aydıner Osmanlı Yahudilerinin sosyal ve kültürel durumu hakkında bir konuşma yaptı. Aydıner, Yahudilerin sadece banker ve sarraf olmadıklarını belirterek, iletişimin, kültürün, eğitimin az geliştiği bir ortamda Yahudilerin, Osmanlı’ya altın çağı yaşattıklarını söyledi. YAÇAM araştırmacıları Aysu Özer, Rahmet Tiyekli ve Seren Yılmaz Yahudilerin Avrupa’dan Osmanlı İmparatorluğuna göçü ile Yahudilerinin siyasi ve kültürel katkılarını ele aldılar. Osmanlı’da yaşayan Yahudilerin tıp, edebiyat, eğitim, kültür, basın-yayın, siyaset ve hukuk alanında önemli faaliyetlerde bulunduklarını belirten Tiyekli, İspanya’dan gelen Yahudilerin en büyük sermayelerinin beyinleri olduğunu vurguladı.
Kongrenin son oturumu Prof . Dr. Ofra Bengio moderatörlüğünde gerçekleştirildi. Tel Aviv Üniversitesi Moşe Dayan Enstitüsü doktora öğrencisi Hay Eytan Cohen Yanarocak, 1923-1948 tarihleri arasında Türkiye’deki Yahudilerinin durumunu anlattı. Türkiye-İsrail ilişkilerine de değinen Yanarocak, 1990’lardaki balayı sürecini iki ülke arasındaki altın çağ olarak niteledi. 1949 yılından itibaren Türkiye Yahudilerinin İsrail’e göçüne izin verildiğini belirten Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlker Aytürk, göçün sonucunda Türkiye’deki Yahudi cemaatinin yarısının ülkeyi terk etmesinin altındaki faktörleri inceledi. “Türkiye Cumhuriyeti ulus-devlet anlayışını farklı algıladı,” diyen İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Halit Kakınç, uygulanan yanlış ve ayrımcı politikalar nedeniyle ülke mozaiğinin tüm taşlarının birer birer döküldüğünü vurguladı. Kakınç ayrıca Yahudilerin tüccar doğmadıklarını, mecbur kaldıkları için ticareti öğrendiklerini de hatırlattı. Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Kasım Han, ‘Yahudi Ulusu; İdeal, Hayal ve Gerçek’ adlı sunumunda, İsrail’in Nil’den Fırat’a kadar olan topraklarda gözü olduğunu iddia edenlerin karşılarındakinin zekâsına hakaret ettiğini söyledi. Kendi Arap nüfusuyla sorunları olan ve küçük bir nüfusa sahip olan İsrail’in daha büyük bir toprakta, daha büyük bir nüfusu hakimiyeti altında tutabileceğini düşünebilmenin mümkün olmadığını söyleyen Han, bu gibi yanlış bilgilere itibar etmemek gerektiğini hatırlattı. Kongre katılımcılara plaket dağıtılması ile sona erdi.

Karel Valansi
Şalom Gazetesi 11 Aralık 2013

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Orta Büyüklükte Bir Güç Olarak Türkiye’nin Dış Politikası

Farklı bölgelerde devam eden savaş ve krizler, uluslararası ilişkilerde güç rekabetini öne çıkarıyor. Buna ABD’nin büyük güç olarak alışılmış rolünü yerine getirmekteki isteksizliği de eklendiğinde, 1945’ten bu yana kurulan uluslararası düzen ve yapı taşı olan kurumlar yıpranıyor. Bunun sonucu olarak belirsizlik artıyor ve mevcut küresel sistem bir geçiş döneminin sancılarını yaşıyor. Öte yandan bu durum, orta güç olarak tanımlanan ülkelere daha geniş bir hareket alanı da sağlıyor. Bu sayede orta güçteki ülkeler, sistemde dengeyi gözeten, arabuluculuk yapabilen, bölgesinin istikrarına katkı sağlayabilen, hatta zaman zaman kapasitesinin üzerinde sorumluluk ve inisiyatif alabilen, küresel düzeyde etkili roller oynayabilen aktörler haline geliyor. Özellikle belirsizlik dönemlerinde bu ülkeler çok yönlü diplomasi, proaktif dış politika, esnek ittifak arayışları ile öne çıkabiliyor. Türkiye, bu bağlamda, orta güçte bir devlet olarak dikkat çeken bir örnek teşkil ediyor. Jeostratejik konumu,...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...