Ana içeriğe atla

#CocuklarimiziGeriGetirin

Teröristlerle masaya oturmak zorunda kalmak…
Bir vatandaşını ölü veya diri teslim almanın bedeli nedir?
Peki ya bundan sonra ne olacak?
Yıl 2011. Hamas tarafından kaçırılan Gilad Şalit 5 yıllık, daha doğrusu tam 5 yıl 3 ay 23 günlük esaretten sonra 1027 Filistinli terörist tutuklunun serbest bırakılması karşılığında özgürlüğüne kavuştu. Büyük bir sevinç vardı İsrail’de. Ancak Şalit’in ailesiyle yeniden bir araya gelmesinin mutluluğunu gölgeleyen, herkesi rahatsız eden sorulardı tüm bunlar.
En ‘kârlı’ eylemi olmuştu Hamas’ın. Artık her İsrailli asker potansiyel bir ‘1027 Filistinli mahkûm’ olarak görülüyordu. Açıkça da desteklendi adam kaçırma örgüt liderleri tarafından. Hamas Lideri Halid Meşal birçok konuşmasında Filistinli tutuklular konusuna bir çözüm bulunacağını söylerken, İçişleri Bakanı Fethi Hammad birkaç hafta önce kurulan birlik hükümeti nedeniyle görevini devrederken “Mermilerin ıslığı, Allah adına patlayan bomba ve füzelerin sesi, İsrailli askerlerin alıkonulması bizim kulaklarımıza müziktir,” diyordu.
Gilad Sha’er, Naftali Fraenkel, Eyal Yifrah…
12 Haziran gecesi başardılar. İkisi 16, biri tıpkı Şalit gibi 19 yaşında olan üç öğrenci kaçırıldı. Ne inkâr ne de kabul etse de İsrail sorumlunun Hamas olduğundan emin. Meşal’in kaçıranları tebrik etmesi, çocukların bulunması için İsrail ile işbirliğinde olan Filistin Özerk Yönetimi (FÖY) Lideri Mahmud Abbas’ı kınaması ve Filistin düşmanı olarak tanımlaması, bu düşünceyi doğrular nitelikte.

Genel kanı ise Hamas’a bağlı bir grup tarafından merkezden bağımsız olarak düzenlenen bir eylem olması yönünde. Bu akla daha yatkın zira Hamas’ın birlik hükümeti ile elde ettiği kazanımları bu kadar kısa sürede kendi eliyle yok edeceğini sanmıyorum.
Kaçırılma olayı Filistin sokaklarında destek kazandırsa da, Hamas adına stratejik bir hata oldu. Birlik hükümeti tüm mesuliyetlerinden kaçmak için altın bir fırsattı Hamas için. Abbas tüm sorumluluğu yüklenirken, örgüt Batı Şeria’da popülerliğini ve nüfuzunu arttıracaktı. Hedef büyüktü; Filistin yönetimi.
Bir nevi uluslararası dokunulmazlık da kazanmıştı bu sayede. ABD, İsrail’in itirazlarını hiçe sayarak, kongreyi karşısına alma pahasına, Hamas tarafından desteklendiğini bilmesine rağmen, kurulan geçici hükümetle çalışmayı kabul etmişti. Obama yönetiminin bu planı, diğer birçok Ortadoğu projesi gibi hayata tam geçemeden çöpe atılacağa benzer.
Abbas ise Suudi Arabistan’daki İslam İşbirliği Teşkilatı’nda yaptığı konuşmada kaçırılan çocukların bulunması için İsrail ile güvenlik alanında işbirliği yapılmasını savunarak, olayı kınadı. Yeni bir intifada başlatmanın Filistinleri yok edeceğini, İsrail’e karşı silahla değil siyasi olarak mücadele edilmesi gerektiğini söyledi. Abbas’ın bu sözleri sırf Batı’ya yönelik değil, Arap liderlerinin olduğu bir toplantıda dile getirmiş olması çok önemli. 
Ancak Batı Şeria halkı günlük yaşamlarını derinden etkileyen askeri operasyonlar nedeniyle İsrail kadar Abbas’a karşı da tavır alıyor. “Abbas beni temsil etmiyor” denirken, Rabia hareketine benzer üç parmak kaldırılarak bu üç çocuğun kaçırılması kutlanıyor. Kaçırılanlar yerleşimci veya asker denilerek de olay meşrulaştırılmaya çalışılıyor.
Geleneksel arabulucu Mısır sessizliğini korurken, İsrail yoğun şekilde yürüttüğü operasyonlarla kaçırılan çocukların başka bir bölgeye nakledilmeden bulunmasına çaba harcıyor, eline geçen bu fırsatla da Batı Şeria’da Hamas’ı zayıflatmayı hedefliyor. Gazze ve Golan’dan gelen saldırılar da eklenince, İsrail aynı anda üç cephede savaşıyor.
İktidarı yıldırmak, halkı korkutmak... Hedefe ulaşmada her yolu meşru gören terörizmin amacı. Oysa İsrail halkı hiç olmadığı kadar birbirine kenetlenmiş durumda. Ağlama Duvarı’nda ve Rabin Meydanı’nda binlerce kişi hep beraber dua ediyor, #BringBackOurBoys ve sarı kurdele farkındalık kampanyası yürütüyor.
Dualarım Gilad, Naftali ve Eyal’in en kısa sürede, sağ salim evlerine dönmeleri ve yaşıtları Filistinli Muhammed Dudeen, İsrailli Muhammed Karaka gibi ölümlerin bir daha yaşanmaması için.
Sahi Ortadoğu’ya hiç barış gelecek mi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different cou...

Bu çocuğa dikkat! Adını çok duyacaksınız

Ralfi Kanyas ile tanıştırmak istiyorum sizleri. Çok özel bir genç. 22 yaşında hem medya iletişim üçüncü sınıfta okuyor hem de Hürriyet Ege’de muhabir olarak çalışıyor. 16 yaşında karşıdan karşıya geçerken bir arabanın çarpmasıyla hayatı değişiyor. Tekerlekli iskemleye bağlı kalmanın tüm zorluklarına rağmen hayata daha da sıkı tutunuyor. Başta zorluk çekse de önce ailesi sonra da arkadaşları ona güç veriyor ve engel tanımaz oluyor. Şimdi hem katıldığı gönüllü çalışmalarla, hem de gazete yazılarıyla engellilerin hayatında bir fark yaratmaya çalışıyor. Geleceğin başarılı gazetecisini şimdiden tanıyın istedim. Karel Valansi