Ana içeriğe atla

Modern Truva Atları

Kurşungeçirmez camlarla kaplı binalara, parmak izi alındıktan sonra, çelik kapılardan geçerek girmeye alışmışız bir kere. Bu yüzden Avrupa’da veya Amerika’da bir şehre gittiğimde önünde güvenlik görevlisi bile bulunmayan, her isteyeni içeri buyur eden sinagogları görünce önce hayranlık duyar, sonra ‘işte özgürlük’ diye düşünüp ardından ‘güvenliklerini nasıl sağlıyorlar?’ diye endişeye kapılırım. 24 Mayıs’ta saldırıya uğrayan Brüksel’deki Yahudi Müzesi de şehrin işlek ve canlı bir caddesine komşu dar bir sokakta, tüm bu önlemlerden yoksun. Ancak saldırıdan iki gün sonra kapılarını tekrar açarak nefret suçlarına kafa tutacak kadar cesur bir şekilde ‘ben hâlâ buradayım!’ diye haykırıyor.
ADL’nin son raporunda açıkça görülen antisemitizmdeki artış, meydana gelen sözlü ve fiziksel saldırılar, Fransa ve Macaristan’da ciddi derecede artan göç miktarı, son seçimlerde aşırı sağ partilerin kazandığı oy oranı… Tüm bu veriler, antisemitizm, İslamofobi, yabancı düşmanlığı ve ırkçılığa karşı savaşılması gerektiğinin açık göstergeleri.
Ancak çözülmesi gereken hayati bir sorun daha var. Dört kişinin yaşamını yitirdiği saldırının zanlısı olarak tutuklanan 29 yaşındaki Fransız vatandaşı Mehdi Nemmouche’un kabarık sicilinin en can alıcı noktası, bir yıl boyunca Suriye’de cihatçıların safında savaşmış olması. Bu da dikkatleri Batı ülkeleri için önemi gittikçe artan bir soruna getiriyor; yabancı cihatçılar.

Düzenlenen raporlara göre radikal eğilimler sergileyen Nemmouche, şu an Suriye’de savaşan 3000 kadar Avrupalı cihatçıdan sadece biri. Suriye’deki savaşta Batı’nın yaşanan ölümleri durdurmadaki yetersizliğine kızan, kendi Batılı tarzı hayatlarını amaçsız ve anlamsız bulan, ne tam Batılı ne de tam Doğulu olabilen, Suriye’de yaşananlara karşı kendisini sorumlu hisseden Batı ülkelerinin bir kısım Müslüman gençleri, yoğun propagandanın yapıldığı sosyal medyadan da etkilenerek cihatçı olarak savaşmak üzere Suriye’ye gidiyorlar. Günümüzde Suriye’de 700 Fransız, 400 İngiliz, 100 Amerikalı cihatçı olduğu tahmin ediliyor.
Nemmouche bu konuda bir ilk değil. Hatırlarsanız 2012 yılında üçü çocuk dört kişinin hayatını kaybettiği Fransa’nın Toulouse kentindeki Yahudi Okulu saldırısının zanlısı Muhammed Merah’ın da Afganistan ve Pakistan’da bulunduğu ve El Kaide bağlantısı olduğu açıklanmıştı. Geçtiğimiz ay ülkelerine dönen dört Fransız gazeteci de kendilerini kaçıranların mükemmel Fransızca konuştuğunu belirtip Fransız cihatçıların varlığını tescillemişlerdi.
Birçoğu El Kaide’nin öldürülen lideri Usame Bin Ladin’in etkisinde İslam’ın tehdit altında olduğuna inanıyor ve Suriye’ye şehit olmaya gidiyorlar. Ancak radikal grupların cenneti haline gelen Suriye’de yabancı cihatçılar, özellikle de Avrupa ve Amerika vatandaşı olanlar çok değerli. El Kaide bu gençleri yetiştiriyor, eline silah verip savaşmayı öğretiyor. Sınır kapılarında artan güvenlik önlemlerine rağmen sahip oldukları pasaportlarla ellerini kollarını sallayarak ülkelerine dönmeleri ve El Kaide adına saldırı düzenlemeleri planlanıyor. Amerika ve bazı Avrupa ülkeleri arasındaki vizesiz geçiş kolaylığı ise tüm Batı ülkelerini hedef tahtası haline getiriyor.
Avrupa’nın en yoğun Yahudi ve Müslüman nüfusuna sahip ülkesi Fransa, nisan ayında bu gençlerin Suriye’deki cihatçılara katılmalarını engellemek için yeni önlemler aldığını açıklamıştı. Ancak asıl sorun Suriye’ye gitmelerinden çok, daha da radikalleşerek geri dönmeleri. Terör saldırılarında bulunabilecekleri gibi onları örnek alabilecek gençleri örgütlemelerinden korkuluyor.
Potansiyel tehdit oluşturabilecek kişilerin ve sayıları gittikçe artan cihatçıların her birinin takibi ise oldukça güç. Suriye’ye gitmeleri engellenemediği gibi kolaylıkla da geri dönebiliyorlar. Terörizmin her yeni koşula kendini hızlı ve kolayca adapte edebilmesi, oluşan yeni tehditlere karşı devletleri yetersiz bırakıyor. Günümüzde terörizmin ulaştığı en tehlikeli nokta ise devletlerin vatandaşını potansiyel suçlu olarak ayırmak zorunda kalacak olması. Bu da terörizm tehdidi bir yana, zaten yükselmekte olan yabancı düşmanlığı ve ırkçılığı daha da ciddi boyutlara getirecektir.

Karel Valansi OBJEKTİF
Şalom Gazetesi 4 Haziran 2014
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=91333

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Yahudi Kültürü Avrupa Günü: İris ile Eran temsili düğün töreni ile yeniden evlendi

Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında bu sene Neve Şalom Sinagogu’nda temsili bir Yahudi düğünü düzenlendi. İris ve Eran’ın düğünü açıklamalar eşliğinde gerçekleşirken, gazetemizin fotoğraf editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân içinde Musevilik’ adlı sergisi de yer aldı 26 Ekim Pazar günü Neve Şalom Sinagogu’nu dolduran farklı kesimlerden misafirler, on beş gün önce evlenen İris ve Eran’ın temsili düğün törenini izlemek için bir araya geldiler. Sinagogun girişinde Şalom Gazetesi Fotoğraf Editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adlı sergisi gelenleri karşıladı. İlgi ile gezilen sergide sanatçı, İstanbul Yahudi Cemaati’nin dini ritüellerini fotoğraflar aracılığıyla anlatıyor. Yahudilerin günümüz Türkiye’sinde örf ve adetlerini tanıtan fotoğraflar, Sefarad, Aşkenaz ve İtalyan Yahudilerinin dini yaşam döngüsünü konu alıyor. Gerçek bir düğün törenini öncesinde olduğu gibi genç kızlar gelenleri şeker dolu bonboniyerlerle karşıladılar ve anı

1986 Neve Şalom Kurbanları Anıldı / Acılarımız hep aynı

6 Eylül 1986’da Neve Şalom Sinagoguna düzenlenen korkunç saldırıda hayatını kaybeden 22 kişi düzenlenen bir törenle anıldı. Terör kurbanlarının anısına yakınlarının yaktıkları mumlarla başlayan tören Türkiye Hahambaşılığı Vakfı Danışmanı Beri Koronyo’nun anlamlı konuşmasıyla sürdü. Hayatını kaybedenler için okunan duaların ardından Aşkenaz Mezarlığında bulunan anıt mezar ziyaret edildi. 6 Eylül 1986 Cumartesi sabahı saat 09.17’de Neve Şalom Sinagogu acımasız bir terör saldırısına uğradı. Sinagogu basan teröristler, ellerindeki makineli tüfeklerle Şabat ibadetlerini yerine getirmekte olan kişilere saldırdılar, birkaç dakika süren silahlı saldırıda 22 Yahudi hayatını kaybetti. Şabat duasını kana bulayan bu korkunç katliamın 33. yıldönümünde hayatını kaybeden Aşer Ergün, Avram Eskenazi, Bensiyon Levi, Binyamin Ereskenazi, Daniel Daryo Baruh, Davit Behar, Eliyezer Hara, İbrahim Ergün, İsak Barokas, İsak Gerşon, Jozef Alhalel, Leon Levi Musaoğlu, Mirza Ağajan Babazadeh, Moiz Levi, Dr. Mo