Ana içeriğe atla

Musul düştü

Isis’i sadece Mısır mitolojisine ait bir tanrıça, Rihanna’nın örnek anne ve kadın olduğunu belirterek göğsünün altına dövmesini yaptırmasıyla anmak isterdi gönül. Ancak El Kaide’nin bir uzantısı olarak kurulan ve güçlendikçe bu örgüte meydan okuyan ISIS (The Islamic State in Iraq and the Levant) Türkçe adıyla IŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti), geçtiğimiz hafta Musul ve Tikrit’i ele geçirerek herhangi bir radikal terör örgütü olmadığını ortaya koydu. Önce kamyon şoförlerini, ardından Türk konsolosluğunda görevli diplomatları kaçırmasıyla da Türkiye açıkça karışmak istemediği bu çatışmada ana rollerden birini üstlenmek durumunda kaldı. IŞİD’in özellikle Türk olduğu için mi yoksa Musul’daki tek yabancı misyon olduğu için mi bu eyleme giriştiğini bilmiyoruz. Bunun özel bir anlamı olmaması da muhtemel. Ancak önemli olan, örgütün Bağdat’a doğru ilerlemesini durduracak, ona karşı koyabilecek bir Irak ordusunun olmayışı. Bu durumun ne anlama geldiği ise tek bir cümleyle özetlenebilir; ABD’nin 2003’te başlattığı milyar dolarlık Irak’a demokrasi getirme projesinin muhteşem iflası.

Ve korkulan oldu! Radikal unsurlara geçer endişesi ile Suriye’deki muhalif gruplara tam destek vermekten kaçınan ABD’nin milyonlarca dolar harcayarak eğittiği Irak ordusuna ait silahlar, askeri araçlar artık IŞİD’in kontrolünde. IŞİD böylece gerilla savaşı veya terör eylemi düzenleyen bir örgütten, konvansiyonel savaşta orduya kafa tutabilecek konuma yükseldi. Boşalttığı hapishaneler ile kendi safına adam toplarken, hem son başarıları hem de sosyal medyadaki gücü ile özellikle yabancı cihatçılar arasında en popüler örgüt durumunda. IŞİD Musul’u alarak Türkiye ve Suriye’ye kolay ulaşım yolunu açmasının yanı sıra önemli bir petrol kaynağını ve Irak petrolünün yüzde 15’ini taşıyan boru hatlarının kontrolünü de ele geçirmiş oldu. Yurtdışı desteği dışında, ele geçirdiği petrol rafinerileri, topladığı ‘koruma vergisi’ cizye ile de kendi kendini finanse edebiliyor.
IŞİD’in isminde barındırdığı ‘devlet’ artık bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Uluslararası düzeyde tanınmamış olsa dahi, kontrol ettiği, ordusu ile güvenliğini sağladığı toprağı ve ona bağlı bir nüfus var. Hakimiyeti altındaki bölgelerde halka bir devletin sağlayabileceği hukuk dahil hizmetleri kendi ideolojisine uygun olarak yerine getiriyor. Tüm bunlar, küresel terör örgütlerinin yaşadığı evrimde önemli bir dönüm noktasına işaret ediyor.
IŞİD’in Temmuz 2013’te Irak’ın en sıkı şekilde korunan cezaevi Ebu Garip’e saldırıp içinde ABD’nin yakalayıp hapsettiği El Kaideci militanları serbest bırakabilmesi, bir yıla yakın süredir Felluce ve Suriye’deki Rakka şehirlerini elinde tutabilmesi, Musul’a oradan da Bağdat’a doğru ilerleyen yolun en önemli uyarılarıydı.
Tüm bölgeye yayılabilecek bu ateşin kıvılcımı ise Al Maliki’nin tıpkı Saddam Hüseyin gibi ülkeyi etnik ve dini çizgilerle yönetmesi ile atıldı. Sünnilerin Irak yönetiminden duydukları rahatsızlık, Esad’ın kendi iktidarını korumak amacıyla bu örgütün genişlemesine göz yumması, başta ABD olmak üzere büyük güçlerin Ortadoğu’ya müdahil olmadaki isteksizliği ve Arap ülkelerindeki rejimlerin iktidarı kaybetme korkusu ile Irak, tıpkı Suriye gibi yavaş yavaş parçalanıyor. Burada tek kazanan ise ‘Kudüs’ümüz’ diye tanımladıkları Kerkük’te kontrolü ele geçiren ve IŞİD’e karşı tek savaşan taraf olan Kürtler.

Irak ve Suriye arasındaki sınır gittikçe belirginliğini kaybederken, James Barr’ın deyimiyle Sykes-Picot’nun ‘kuma çizdiği çizginin’ oluşturduğu Orta Doğu haritası geçerliliğini yitiriyor. Bu durum da Obama yönetiminin diplomasi ile çözüm arayışını, West Point’te söylediği gibi “Dünyadaki her sorunun askeri bir çözümü yoktur,” sözünün arkasında ne kadar durabileceğini sorgulatıyor. Obama ‘savaşları bitiren başkan’ olarak anılmak istese de, ABD caydırıcılığını kaybettikçe, 2011’de çekildiği bu topraklara yakın bir zamanda yeniden müdahale etme zorunluluğu doğabilir.

Karel Valansi OBJEKTİF 16 Haziran 2014 Şalom Gazetesi
http://www.salom.com.tr/haber-91452-musul_dustu.html?rev=1
http://www.salom.com.tr/haber-91452-musul_dustu.html?rev=2


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

Commemorating the Holocaust in Turkey (With an Attack on Israel)

The victims of the Holocaust were officially going to be commemorated in Turkey – as they would be in many other countries. This was huge. And it would happen in Ankara, the heart of Turkey! We already had a Yom HaShoah, a Holocaust memorial day. The UN’s Holocaust International Remembrance Day was first commemorated in Turkey five years ago at Neve Shalom Synagogue. Last year, the commemoration was held for the first time outside Jewish institutions, at Kadir Has University in Istanbul. This year it would be held at Bilkent University in Ankara. This year was also important because the Speaker of Parliament, Cemil Çiçek, would be attending the ceremony. It would be the first time that such a high ranking official did so.

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcheri...