Ana içeriğe atla

“EINSTEIN da bir mülteciydi!”

Mülteci konusuna dikkat çekilen Diplomasi Sofraları Suriye Mutfağı’nın konuğu, kendisi de mülteci olan ödüllü Suriyeli şef Muhammed Nizar Bitar idi. Gecenin ana konuşmacısı olan İltica ve Göç Araştırma Merkezi Başkanı Metin Çorabatır mülteci konusundaki düşüncelerini Şalom için paylaştı.


Diplomasi Sofraları’nın dördüncüsü geçtiğimiz hafta Suriye mutfağı ile gerçekleşti. Kadir Has Üniversitesi bünyesinde bulunan Yaşam Boyu Eğitim Merkezi ile Istanbul Culinary Institute tarafından düzenlenen ve Alman Marshall Vakfı Karadeniz İşbirliği Fonu tarafından desteklenen Diplomasi Sofraları (Food for Diplomacy), Türkiye ile komşuları arasındaki ilişkileri gastronomi aracılığıyla tartışmayı ve kültürlerarası diyalogu geliştirmeyi amaçlıyor. 
Mülteci konusuna dikkat çekilen yemekte, hem Suriye mutfağının enfes yemekleri hem de sorunları masaya yatırıldı. Suriye gecesinin misafir aşçısı kendisi de mülteci olan ödüllü Şef Mohammed Nizar Bitar oldu. Dört sene önce Türkiye’ye yerleşen Bitar, zamanla Suriye yemekleri pişiren bir lokanta zinciri kurdu ve ülkelerinden kaçmak zorunda kalan Suriyeliler arasında ender bulunan bir başarı öyküsüne imza attı. “Vatanım artık Türkiye” diyen Bitar, iki kültür arasındaki benzerliklerden bahsederek aslında pişirdiği yemeklerin Osmanlı mutfağına ait olduğunu söylüyor. Menüde bulunan börek, içli köfte, ıspanak yemeği ve Şam tatlısı da Bitar’ı doğrular nitelikte, ağız tadımıza çok yakın yemekler.

Gecenin ana konuşmacısı mülteci konusunda uzman, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde uzun yıllar çalışmış, İltica ve Göç Araştırma Merkezi Başkanı Metin Çorabatır idi. Toplantı sonrası sorularımı cevaplama nezaketinde bulunan Çorabatır, mülteci konusunu Şalom için değerlendirdi.
Günümüzde Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin durumu nedir? Bir bölümünün Türkiye’de kalıcı olacağını düşünürsek önemli bir entegrasyon sorunu da var…
Türkiye’de iki milyona yakın Suriyeli var ve ülkelerinde onları mülteci yapan koşullar henüz ortadan kalkmadı. Geri dönüş kararları birden fazla faktöre bağlı. Önce güvenlik; ‘beni ülkemden, evimden atan sebepler ortadan kalkmalı,’ diye düşünür. Öte yandan bu süre uzarsa ev sahibi ülkenin ona sunduğu geleceğe bakar. Bu dört sene içinde bu geceki aşçı gibi başarılı bir entegrasyon yapmış olabilir. O durumda dönmez ya da iki taraflı bir hayat kurmaya çalışır. Ama çoğu, hele Türkiye’de böyle bir entegrasyon tecrübesi ve niyeti yokken dönmek isteyecektir. Türkiye onları hâlâ geçici olarak görüyor. Türkiye politikasını değiştirmediği, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin coğrafi kısıtlama maddesini kaldırmadığı sürece, Suriye’de tehlike ve risk ortadan kalktığı zaman Türkiye geri dönüş için üstü kapalı da olsa zorlayacaktır. Şu an Türkiye’nin bu yönde politika değiştirme ihtimali pek yüksek değil. Bu durumda Suriye’de ilk koşul meydana geldiğinde birçoğu yeni bir hayata kendi ülkelerinde başlamak isteyecektir.
Mülteciler konusu hep olumsuz algılanıyor, oysa konuşmanızda da belirttiğiniz gibi sadece valizlerini değil kültürlerini de beraberlerinde getiriyorlar…
Bir ülke karışıp çok sayıda insan sizin ülkenize kaçmak zorunda kalınca insanlarda hem kendi güvenlikleri açısından hem de iş, sosyal, ekonomik, kültürel güvenlikleri açısından endişeler doğabiliyor. Bu doğal reaksiyonları azaltacak hükümet çabaları gerekli; bu insanların neden geldiğini, mecbur kaldıklarını anlamak lazım. Bir anda kaçtıkları için düzenleri bozuluyor ve geldikleri anda yardıma muhtaç oluyorlar. Ev sahibi ülkede iyi bir entegrasyon, yani onları kucaklayan sıcak bir ortam olması halinde onlar da kendi hayatlarını kuracak ve her şeyden önce ekonomiye bir yük olmaktan çıkıp kendileri ekonomiye artı değer katacaklar. En güzel örneği de Einstein; unutmayın ki Einstein da bir mülteciydi. Madeleine Albright, Polonyalı bir mülteciydi ABD eski dışişleri bakanı oldu. Türkiye’de ise iş adamı Şarık Tara Balkanlardan gelen mülteci akımının bir çocuğu. Suriye’den doktorlar, hemşireler, pilotlar, mühendisler, gazeteciler, her meslekten insan geldi. Onlar iş bulabildiklerinde Türkiye’ye katkıda bulunabilirler. Ayrıca kültürel etkileşim oluyor. Arapça Türkiye’de çok yayılacaktır Suriyelilerle birlikte. Böylece Arapça konuşan ülkelerle Türkiye’nin kültürel ilişkileri de gelişecektir. Suriye gibi bir ülke ilelebet böyle savaşmayacak. Bu kişiler ülkelerine geri döndüklerinde ev sahibi ülkenin kültüründen de çok şey alacak. Böylece kültürel köprüler oluşacak, ticaret olacak, yeni akrabalıklar başlayacak. Göçler insanlık tarihinde medeniyetleri geliştiren önemli bir olgudur.

Karel Valansi Şalom Gazetesi 4 Mart 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları ...

Kimdir bu Yahudi komşum?

500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi tarafından düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü geçtiğimiz pazar günü yüksek bir katılımla gerçekleştirildi.  ‘Kaybolan Diller’ teması ile gerçekleşen güne katılan katılımcılar birçok etkinlikle Türk Yahudi kültürüne ait gelenekleri, şarkıları, düğün ve diğer merasimlerine birebir tanık olarak tanıdılar.  Yahudilerin kültürel ve tarihi mirasını tanıtmak amacıyla, 27 Kasım Pazar günü, Avrupa’nın otuza yakın ülkesinde düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü kentimizde de yoğun ve keyifli bir programla kutlandı. ‘Kimdir bu Yahudi komşum?’ etkinliği, Yahudi Kültürü Avrupa Günü Uluslararası oluşumu çerçevesinde 500.Yıl Vakfı tarafından Türk Musevileri Müzesinde düzenlendi. 1999 yılından beri Avrupa’nın birçok şehrinde, 2001 yılından beri de Türkiye’de her yıl düzenlenen Yahudi Kültürü Avrupa Günü’nün bu seneki teması ‘Kaybolan Lisanlar’ idi. Saat 11’de kapılarını ziyaretçilerine açan Neve Şalom Sinagogu ve Türk Musevileri Müzesi gün boyunca ...

Riva Hayim'den güzel bir sürpriz :)

Kelebek 
Korse’nin 
duvarındaki
 delik 
ve 
pazar 
günkü
 tezgahtar Pazar günü Beyoğlu’ndaki Kelebek Korse Mağazasında, satış elemanı olarak Türk Musevi Cemaat Başkanı İshak İbrahimzadeh vardı. İbrahimzadeh’nin tezgahın arkasına geçmesi, cemaati temsilen değil, kişisel aldığı bir karardı; bunu belirtelim.  Çoğu kişi okumuştur; Kelebek Korse ile ilgili çok sayıda röportaj yapıldı. Uzun süredir gazetelerde haber olan bir durum. Özetle, ‘10 yıl yasasıyla’ birlikte esnaf yavaş yavaş Beyoğlu’nu terk ediyor. Kelebek Korse’nin sahibi İlya Avramoğlu’nun durumunda ise, 3000 TL olan bir kira bedeli bu yasayla birlikte yaklaşık 30 bin TL oldu.  Özetle hukuken mülk sahibi hak sahibi. Yani mülk sahibi dilediğine mülkünü kiralar, dilediğinde de kiracısından 10 katı kira ister. Hatta bu süreçte kiracıyla muhatap bile olmak zorunda değil. Hukuken bir yasa var çünkü. Merhametli falan olmak zorunda değil. Karşı taraf da başka bir azınlığın temsiliyetini yapıyor. Kaldı ki yan taraftaki z...