Ana içeriğe atla

İspanya’dan Sefaradlara (bol şartlı) tarihi davet

Uzun zamandır beklenen, Sefarad Yahudilerine İspanya vatandaşlığı almalarına olanak sağlayan yasa tasarısı parlamentoda kabul edildi. Bu, İspanya’nın tarihi bir hatasını onarmak için bir davet olsa dahi, başvuranlardan talep edilen şartları yerine getirmek öyle kolay değil.

İspanya’nın asırlar önce ülkeden kovduğu Yahudilere vatandaşlık vereceği uzun süredir konuşuluyor. Vatandaşlığı verecek diyorum ama aslında burada kullanılması gereken doğru tanım vatandaşlığı iade etmek olmalı. Çünkü bu kişiler sadece Yahudi oldukları için ve din değiştirmeyi kabul etmedikleri için 1500 yıldır yaşamlarını sürdürdükleri ülkelerinden 1492 yılında kovulmuşlardı.
Kimileri komşu ülke Portekiz’e sığındı, kimileri din değiştirmeyi kabul etti. Ancak kaderleri çoğunlukla aynı oldu. Portekiz birkaç yıl içinde benzer bir karar alarak ülkedeki tüm Yahudileri din değiştirmeye veya gitmeye zorladı. Din değiştirenler için de durum çok farklı değildi. Yahudiliği gizlice devam ettirdikleri şüphesi peşlerini hiç bırakmadı, İspanyol toplumuna entegre olmalarına izin verilmedi. Göç vakti birçoğu için yeniden gelmişti.
İspanya’dan kovulanlar dünyanın dört bin yanına dağıldılar. II. Beyazıt’ın İspanya’nın aldığı bu kararı şaşkınlıkla karşıladığı ve “Kral Ferdinand’ın akıllı olduğunu nasıl söyleyebilirsiniz? Kendi ülkesini fakirleştirirken benimkini zenginleştiriyor” dediği rivayet edilir.
Sayıları 300 bin olarak tahmin edilen Yahudilerden yaklaşık 150 bini Osmanlı İmparatorluğu tarafından kabul edilir. Yahudiler mal varlıklarını kaybetmişlerdi ancak yanlarında bilgilerini, kültürlerini, birikimlerini taşıdılar. Osmanlı’ya ateşli silah yapımını, matbaayı ve modern tıbbı getirdiler. İspanya’dan kovulanlar, ‘Sefarad’ Yahudileri olarak anılır oldular. İbranice ‘İspanya’ anlamına gelen bu kelime ile…
22 Kasım 2012’ye geldiğimizde, İspanya Adalet ve Dışişleri Bakanları Madrid’deki Casa Sefarad’da müjdeyi verirler; “500 yıl önce ülkeden kovulan Yahudilerin sayıları 3 milyon olarak tahmin edilen torunlarının İspanya vatandaşı olabilmeleri için mevcut yasayı düzenleyeceğiz!” Büyük bir coşku ve sevinç ile karşılanır tasarı. Tarihi bir hata olarak tanımlanan Yahudilerin kovulma kararı için asırlar sonra gelen bir özür dilemedir bu. Benzer bir kararı Portekiz hükümeti de alır. Ancak daha sonra bürokrasi devreye girer. Birkaç ayda bir “Sefaradlara vatandaşlık veriliyor!” haberleri çıkmaya başlar. İspanya bu adımı ile takdir toplar, uluslararası toplumda saygınlık kazanır ancak Sefarad Yahudilerinin yaşamında bir değişiklik olmaz.
Yasa tasarısı onaylandı, bakanlar kurulu görüşüyor, kanunun kabul edilmesine tek imza kaldı diye diye bugüne geldik. Son olarak yasa tasarısı geçtiğimiz hafta parlamentoda kabul edildi. Başvuru süreci ekim ayında başlayacak ve üç yıl boyunca devam edecek.
Önemli bir hatırlatma yapmakta fayda var. Sefarad kökenli Yahudilerin İspanyol vatandaşlığı alma şansları hep vardı. Bu yasa ile gelen önemli değişiklik, Sefaradların artık sahip oldukları vatandaşlıktan feragat etmelerine veya İspanya’da ikamet etmelerine gerek kalmayacak olması.
Buraya kadar her şey tamam. Tamam olmayan şeyse, vatandaşlık için talep edilen şartlar.
İspanya Adalet Bakanı Rafael Catalá ve Dışişleri Bakanı José Manuel García-Margallo’nun “Bugün, adaletsizce sınır dışı edilenlerin torunlarına yeniden kapılarımızı açıyoruz” diye duyurdukları kararın arkasında Sefaradlardan beklenen birçok şart var. Bunlar arasında Sefarad Yahudisi olduğunu kanıtlayabilmek adına olanlara bir itirazım yok. Ancak zorunlu dil ve kültür sınavı? Orada biraz duralım.
1492 yılında İspanya’dan kovulduklarında Yahudiler İspanyolca konuşuyorlardı. Son yıllarda artık unutulmaya başlansa da, bu dili günümüze kadar, 500 küsur senedir korudular. Tabi ki zamanla konuştukları dil değişime uğradı. İtalyancadan, Fransızcadan, Türkçeden kelimeler eklendi. İspanyolca İspanya’da da değişime uğradı ve bugünkü halini aldı. Ve sonuçta birbirine benzer ama farklı iki dil ortaya çıktı; Ladino ve İspanyolca. Bugün İspanya’ya gidip Ladino konuşursanız İspanyollar size şaşkınlıkla bakarak, eski kitaplardan tanıdık gelen ‘Cervantes İspanyolcası’nı nasıl bildiğinizi merakla soracaklardır. 500 yıl öncesinin Osmanlıcası ile konuşan birine rastlarsanız ne kadar şaşıracağınızı düşünün. Bu kişileri İspanyolca seviye sınavına sokmak, dil bilgisi ve kelime haznesi dahil yeni bir dili öğretmeye zorlamaktır. Bu birinci yanlış.
Benzer şekilde bir kültür sınavına da tabi olacak vatandaşlığa başvuracak Sefaradlar. Geçtiğimiz senelerdeki kültür sınavlarından birkaç soruyu paylaşmak isterim: “Andalusia’yı oluşturan bölgeleri sayınız”, “Anayasanın 149. maddesini açıklayınız”,  “Madrid hangi yıl başkent oldu?”, “İspanya’da bayramlar nasıl kutlanır?”, “Valenciana usulü paella’nın içeriğini sayınız”, “Savaş sonrasına ait üç İspanyol yazar sayınız”, “Ebro Nehri nerede doğar, nereye dökülür?”
Bu soruların kaçını bir İspanyol doğru cevaplayabilir bilmiyorum ama İspanya’da yaşamayan birinin bu soruların cevaplarını bilmesi mümkün değil. Başvuracak Sefaradların genel kültürü aşan bu konulara vakıf olması nasıl beklenebilir? Bunca süredir kimliklerini, kültür ve dillerini korumuş Sefarad Yahudilerine karşı yapılmış tarihi bir hatayı vatandaşlık teklif ederek onarmaksa amaç, bu sınavların olmaması lazım.
Bir küçük not da son zamanlarda çıkan haberler için. Evet, Türkiye’deki Yahudilerin çoğunluğunu oluşturan Sefaradlar onlara sunulan bu hakkı kullanmak isteyeceklerdir. Sebebi de çifte pasaport sahibi olma, vize kolaylığı, AB vatandaşı olmanın getirdiği avantajlar olarak sayılabilir. Ancak buradan Türk Yahudileri ülkeyi terk ediyor hele hele İspanya ve Portekiz’e göç ediyor sonucunu çıkarmak yanlış. Türkiye’deki antisemit söylemlerin getirdiği huzursuzluk, zorlaşan ekonomik şartlar ve ülkenin genel durumu birçok cemaat bireyinin göç etmeyi düşünmesine yol açıyor, doğru. Göç edenler de var. Ancak kimse rota olarak ekonomik krizle boğuşan İspanya ve Portekiz’i ilk tercih olarak düşünmüyor.
İspanya’dan kovulduklarından beri içlerinde bir parça İspanya’yı her zaman taşıyan, bunu Ladino ile, kültürleri ile yaşatan ve yeni nesillere aktaran Sefaradlara karşı bu çok geç kalmış davetin gerçek anlamda bir özür olabilmesi için herhangi bir şarta bağlanmaması gerekirdi…

Karel Valansi Şalom Gazetesi 17 Haziran 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Türkiye-Çin İlişkilerinde Yeni Dönem: Çok Kutupluluk, Ticaret ve Jeostrateji

Küresel düzen ciddi bir değişim yaşarken dünya, çok katmanlı krizler, jeopolitik sarsıntılar ve belirsizliklerle şekillenen bir döneme girdi. Soğuk Savaş sonrası ABD merkezli tek kutuplu düzen geride kalırken, yerine çok kutuplu ancak öngörülemez bir sistem şekilleniyor. Bu belirsizlik, Türkiye–Çin ilişkilerini hem fırsatları hem de çelişkileriyle öne çıkaran bir sahneye dönüştürüyor. Ankara ve Pekin söylem düzeyinde kolayca yan yana gelebiliyor. Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” çıkışı ile Çin’in “çok kutuplu dünya” vurgusu, Batı merkezli düzeni sorgulayan ortak bir dil yaratıyor. Ancak bu söylemsel yakınlaşma, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Batı ile kurumsal bağları düşünüldüğünde, stratejik sınırlarla karşılaşıyor. İlişkilerin gerçek boyutu, ticaretteki asimetri, Kuşak ve Yol yatırımlarındaki bağımlılık riski, savunma sanayii işbirliği, Uygur meselesinin ikili ilişkiler üzerindeki gölgesi ve ABD–Çin rekabetinin baskılarıyla şekilleniyor. Panorama Soruyor  bu ay, Türkiye-Çin ilişk...