Ana içeriğe atla

Gönül alma buluşması

ABD Başkanı Donald Trump’ın deyimiyle “uzun ve zorlu” olacak dediği görüşmenin sadece 22 dakika sürmesi, ister istemez Erdoğan-Trump görüşmesinde dikkat çeken ilk unsurdu. Bu sürenin çevirilerin yanı sıra hoş geldin faslını da kapsadığını düşününce, geriye anlamlı bir zaman da pek kalmıyor. Öte yandan heyetlerin haftalardır birlikte çalıştığını düşününce, iki lider arasındaki görüşmenin daha çok bir nezaket ve gönül alma buluşması olduğu söylenebilir.


ABD-Türkiye ilişkilerinde tansiyon uzun süredir yüksek seyrediyor. Tansiyonun düşeceği ve sorunların çözümlenmesi de pek beklenmiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “bölgede büyük umutlar doğurdu” diye tanımladığı Trump’ın Türkiye’nin YPG ve Gülen konusundaki taleplerini karşılaması da beklenmiyordu. Zaten Erdoğan’ın ziyareti öncesi açıklanan YPG’ye ağır silah sevkiyatı kararı, Türk heyetine, çok büyük ümitlerle Washington’a gelme demenin bir diğer yolu oldu.
Öte yandan iki lider sıcak ve olumlu bir görüntü verdiler. Bu da aslında Erdoğan’ın bu ziyaretten beklediği ve başarılı olduğu nokta oldu. Referandum sonrası Batılı liderlerin referandum sonucunu tanıması isteğine cevap veren Trump olmuştu. Seçim sonrası liderleri tebrik etmek gelenektendir ancak referandum sonrası için bu alışılmadık bir jestti. Erdoğan’ın Washington’a davet edilmesi de yine aynı amacı karşılayan, üstelik ABD tarafından gerçekleştirilmiş olması nedeniyle daha da önemli bir başarı oldu.
Erdoğan-Trump görüşmesinden çıkarılacak birkaç sonuç var. Öncelikle Türkiye’nin jeostratejik konumundan dolayı olan değeri baki. Suriye, Irak, İran ile komşu bir Türkiye, anlaşmazlıklara rağmen kaybedilecek bir ülke değil. Ancak Türkiye, ABD’nin gözünde artık model ülke veya stratejik ortak konumunda değil. Trump’ın basın toplantısında Türkiye’yi sadece ‘dost’ olarak nitelemesi de bunun bir göstergesi.
YPG konusunda bir ara formülde anlaşılmış gözüküyor. Rakka’ya YPG ile girmeye kararlı ABD bu konuda Türkiye’nin tepkisini dizginlerken, Türkiye’nin PKK’ya yönelik sınır ötesi müdahalelerine de göz yumacağı bir anlayış oluşmuş oldu. Bu ara formüle istinaden, Türkiye ABD’den istediği silahları alma sözünü de elde etti. Ancak bu tabloya göre ABD hem PKK'ya karşı Türkiye'yi, hem de kendisinin de terör örgütü olarak kabul ettiği PKK'nin uzantısı YPG'yi silahlandırma kararı almış oldu. Bu durum ABD’nin hem çelişkili Suriye politikasını hem de Suriye planlarını Rakka’ya endekslendiğini göstermesi açısından önemli. Oysa hem ABD hem de Türkiye’nin Rakka sonrası senaryolara hazırlıklı olmaları gerekiyor. Mesela Rakka sonrası PYD/YPG’nin talepleri ne yönde olacak, bunlara ABD ve Türkiye’nin tepkisi nasıl gelişecek…
Erdoğan-Trump görüşmesinde insan hakları veya demokratik değerler gibi konuların görüşülüp görüşülmediği bize yansımadı. Ancak Trump’ın böyle bir derdi ve önceliği olduğunu da pek sanmıyorum. Hedefine ulaşmak için müttefikleriyle onların çizdiği sınırlar içinde anlaşma ve kendi istediğini alma yoluna gittiği söylenebilir.
Mülteciler ise unutulan konu oldu. Oysa uluslararası toplumdan destek isteyen Türkiye için bu bulunmaz bir fırsattı. ABD’nin IŞİD önceliği göz önüne alınınca, mültecilere bir gelecek sağlanmadığı müddetçe bu kişilerin terör örgütlerinin içine çekileceği, bunun da Batı ülkelerine terör saldırısı olarak geri dönebileceği mesajı verilebilirdi.
Basın toplantısında dikkat çeken bir diğer nokta Trump’ın Türkiye’nin askeri başarılarını ve savaşlardaki cesaretini uzun uzun övmesiydi. Bunu 1950’lerin Kore Savaşı örneği üzerinden vermesi de ayrıca ilginçti. Trump hükümetine göre Türklerin kalbine girmenin yolu askeri başarılarını övmekten mi geçiyor? Buna, NATO müttefiki Türkiye varken YPG gibi devlet dışı aktörlere prim verilmesine karşın bir dengeleme çabası denilebilir mi? Ve neden Kore Savaşı? O dönem NATO’ya girmek isteyen Türkiye’nin ABD’nin her dediğine olur vermesi miydi iletilmek istenen mesaj? Yoksa günümüzde YPG’nin ABD’ye sorun çıkarmadığını cümle arasında belirtmek miydi amaç? Ne de olsa artık İncirlik kozunu kullana kullana tüketen Türkiye’ye en son Almanya restini çekmiş ve alternatif üsler araştırdığını açıklamıştı.
Trump Türkiye’nin askeri başarılarını överken, Erdoğan da Trump’ın ülkesinde bir hayli eleştirilen ‘tarihi zaferini’ kutladı. Dinleyicisini çok iyi çözen Erdoğan, Trump’ın tam da duymaya hasret kaldığı kelimelerle onu övdü ve ABD başkanını etkilemeyi başardı. Ancak Erdoğan’ın ABD ziyareti Rusya skandalının alevlendiği bir döneme denk geldi ve görüşmeler bu konunun gölgesinde kaldı.
Bu görüşmenin ‘tarihi bir dönüm noktası teşkil ettiğini’ sanmamakla birlikte, bir başarısızlık da olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Özellikle Türkiye’nin ziyaret öncesi koyduğu hedefleri düşünüldüğünde. Liderlerin bir sonraki buluşması 25 Mayıs Brüksel’deki NATO toplantısında olacak. O zamana kadar gözler Trump’ın ‘üç dinin merkezine’ diye tanımlanan ilk yurtdışı gezisine odaklanmış durumda. Etnik-dini temelli politikalardan şimdiye kadar uzak duran ABD’nin Suudi Arabistan, İsrail ve Vatikan’ı ilk durak olarak seçmesi ve ziyareti bu şekilde tanımlaması ise yeni bir döneme girildiğinin en büyük göstergesi olmalı.

Karel Valansi T24, 19 Mayıs 2017 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Yahudi Kültürü Avrupa Günü: İris ile Eran temsili düğün töreni ile yeniden evlendi

Yahudi Kültürü Avrupa Günü etkinlikleri kapsamında bu sene Neve Şalom Sinagogu’nda temsili bir Yahudi düğünü düzenlendi. İris ve Eran’ın düğünü açıklamalar eşliğinde gerçekleşirken, gazetemizin fotoğraf editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân içinde Musevilik’ adlı sergisi de yer aldı 26 Ekim Pazar günü Neve Şalom Sinagogu’nu dolduran farklı kesimlerden misafirler, on beş gün önce evlenen İris ve Eran’ın temsili düğün törenini izlemek için bir araya geldiler. Sinagogun girişinde Şalom Gazetesi Fotoğraf Editörü Alberto Modiano’nun ‘Zaman ve Mekân İçinde Musevilik’ adlı sergisi gelenleri karşıladı. İlgi ile gezilen sergide sanatçı, İstanbul Yahudi Cemaati’nin dini ritüellerini fotoğraflar aracılığıyla anlatıyor. Yahudilerin günümüz Türkiye’sinde örf ve adetlerini tanıtan fotoğraflar, Sefarad, Aşkenaz ve İtalyan Yahudilerinin dini yaşam döngüsünü konu alıyor. Gerçek bir düğün törenini öncesinde olduğu gibi genç kızlar gelenleri şeker dolu bonboniyerlerle karşıladılar ve anı

1986 Neve Şalom Kurbanları Anıldı / Acılarımız hep aynı

6 Eylül 1986’da Neve Şalom Sinagoguna düzenlenen korkunç saldırıda hayatını kaybeden 22 kişi düzenlenen bir törenle anıldı. Terör kurbanlarının anısına yakınlarının yaktıkları mumlarla başlayan tören Türkiye Hahambaşılığı Vakfı Danışmanı Beri Koronyo’nun anlamlı konuşmasıyla sürdü. Hayatını kaybedenler için okunan duaların ardından Aşkenaz Mezarlığında bulunan anıt mezar ziyaret edildi. 6 Eylül 1986 Cumartesi sabahı saat 09.17’de Neve Şalom Sinagogu acımasız bir terör saldırısına uğradı. Sinagogu basan teröristler, ellerindeki makineli tüfeklerle Şabat ibadetlerini yerine getirmekte olan kişilere saldırdılar, birkaç dakika süren silahlı saldırıda 22 Yahudi hayatını kaybetti. Şabat duasını kana bulayan bu korkunç katliamın 33. yıldönümünde hayatını kaybeden Aşer Ergün, Avram Eskenazi, Bensiyon Levi, Binyamin Ereskenazi, Daniel Daryo Baruh, Davit Behar, Eliyezer Hara, İbrahim Ergün, İsak Barokas, İsak Gerşon, Jozef Alhalel, Leon Levi Musaoğlu, Mirza Ağajan Babazadeh, Moiz Levi, Dr. Mo