Ana içeriğe atla

Yeni bir vizyon barışı getirebilir mi?

Açıklandı açıklanacak derken, sonunda "Yüzyılın Anlaşması" gün yüzüne çıktı. ABD Başkanı Donald Trump yeni bir vizyon olarak tanımladığı anlaşmanın detaylarını açıkladığı salonda olumlu ve heyecanlı bir hava vardı. Konuşması bir çok kez alkışlarla bölündü, plana katkısı bulunan kişilere teşekkür ederken dinleyiciler ayağa kalkarak alkışlarla ona eşlik ettiler. Trump ise esprileriyle etrafa takılıyor, alkışların tadını çıkarıyordu.
Orada, tam Trump'ın yanında mutlu ve gururlu bir şekilde duran kişi ise İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ydu. Trump'ın sözlerini hareketleriyle onaylarken, bir çok kez o da alkış tufanına öncülük etti. Trump salonda bulunan Umman ve Bahreyn büyükelçilerine teşekkür ederken, unuttuğu Birleşik Arap Emirlikleri büyükelçisini ise yine Netanyahu ona hatırlattı.
Trump konuşmasında, çok detaylı bir barış vizyonu hazırladıklarını, fiili durumu dikkate alarak çalışmalarını yürüttüklerini, bu nedenle geçmiş denemelerden farklı olduğunu, bölgeyi refaha kavuşturacak gerçekçi bir iki devletli çözüm önerisi oluşturduklarını ve İsrail'in güvenlik, Filistinlilerin devlet sorununa çözüm getirdiklerini belirtti.
Trump ayrıca, bu vizyonun iki taraf arasındaki görüşmelere temel oluşturacağını, İsrail tarafından hem Netanyahu hem Gantz'ın bunu kabul ettiğini, İsrail halkının büyük çoğunluğunun da barış istediğini ve planı desteklediğini söyledi. Filistinlilerin hem salonda hem de anlaşmaya etkileri bakımından yokluğu ise, bu sözlerle daha da belli oluyordu.
Trump, toprak dağılımının gösterildiği bir haritanın ilk defa ortaya çıkarıldığını ve kimsenin yerinden edilmeyeceğini, statükonun ise 4 yıl boyunca korunacağını belirtti. Kimsenin yerinden edilmiyor olması insani açıdan iyi olsa da, ortaya çıkan Filistin Devleti'nin ne şekli ne şemali vardı. Yerleşimlerle bölünmüş, devamlılığı olmayan, köprüler ve tünellerle bağlanacak dediği ayrı ayrı toprak parçalarından oluşuyor.
Trump "Kudüs İsrail'in bölünmez başkentidir," dediğinde ise salonda kopan coşku kendisini bile şaşırttı. Sonra ekledi; "Bunu zaten yapmıştım." ABD'nin büyükelçiliğini taşımasını, Golan Tepeleri'nin egemenliğini tanımasını İsrail için yaptığını söyledikten sonra, İran nükleer anlaşmasından çıkmasını da bu listeye ekledi. Ve adil olması için sıranın Filistinlilere geldiğini belirtti. "İyi bir anlaşmanın özelliği her iki tarafı da memnun etmekten geçer," dedi ve ekledi "Bağımsız bir Filistin Devleti için bu son şans olabilir."
Trump Filistinlilerin bu anlaşmadan neler kazanacağını anlatırken, Netanyahu daha dikkatli bir yüz ifadesine büründü. Trump anlatıyordu; şimdiye kadar taraflara verilen sözler tutulmadı, Filistinlilerin topraklarını iki katına çıkaracağız, başkenti Doğu Kudüs olacak, dedi. Bahsettiği Doğu Kudüs ise uzak mahallelerden oluşuyordu.
"ABD, Doğu Kudüs'te büyük bir memnuniyetle büyükelçilik açacak," dediğinde ise Netanyahu'nun kaşları kalktı, demek ki bu adımı beklemiyor ya da onaylamıyordu. Trump devam etti; El Aksa'yı ziyaret etmek isteyen her Müslüman bunu yapabilecek, 50 milyar dolarlık ekonomik destek gelecek, on yıl içinde Filistinlilere 1 milyon yeni iş sağlanacak. Böylece yoksulluk azalacak, Filistinlilerin uluslararası yardımlara muhtaç bırakıldığı kördüğüm aşılacak, kendi kendine yetecek hale gelecek.
Yan yana barış içinde yaşamak için Filistinlilerin yapması gerekenleri şu şekilde sıraladı; hukuk, insan hakları, yolsuzluk konusunda gelişme, Hamas ve İslami Cihat örgütlerinin eylemlerini durdurma, teröristlere maddi tazminatın kesilmesi, halka İsrail nefreti aşılamaktan vazgeçilmesi.
Salonda bulunmayan ve Trump'ın Kudüs kararından beri ABD'yi boykot eden Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas'a ise bir mektup ile bunları ve devlet olmanın gerekliliklerini yerine getirmesi gerektiğini açıkladığını belirten Trump, bölgedeki en önemli sorunun umudunu kaybetmiş gençler olduğunu vurguladı.
Daha sonra söz alan Netanyahu, teşekkürlerin ardından, bu tarihin İsrail'in kurulduğu gün kadar önemli olduğunu, Trump'un gerçekleştirdiğinin ABD Başkanı Harry Truman'ın İsrail Devleti'ni tanıması kadar değerli olduğunu belirtti. Bu benzetmeyle de kendini İsrail'in kurucusu David Ben Gurion yerine koymuş oldu.
"Uzun vadeli barış için gerçekçi bir yol," olarak tanımladığı bu planı temel alarak Filistinlilerle barış görüşmelerine oturmaya hazır olduğunu söylerken, aynı solukta, haritada İsrail'e bırakılan yerler için kendi hukukunu hemen işleteceğini de ekledi. Ancak ABD'den gelen baskı bu planı erteletti.
Sorunun ana kaynağının Filistinlilerin İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanımaması olduğunu ve planda bunun aşılması gerekliliğinin belirtildiğini söyleyen Netanyahu, artık ülkesinin bir doğu sınırına sahip olduğunu, yerleşimlerin artık 'işgal altında topraklar' olarak tanımlanmayacağını, Hamas'ın silahsızlanması gerektiğini, mülteci sorununun İsrail dışında çözüleceğini, Yeruşalayim'in (Kudüs) bölünmeyeceğini, Tapınak Tepesi'ndeki (Harem-i Şerif) mevcut durumun korunacağını, dini mekanların her inanca açık olmaya devam edeceğini, ne İsraillilerin ne de Filistinlilerin evlerinden uzaklaştırılmayacağını belirtti.
Netanyahu'nun konuşmasında vurgulamadığı konu, İsrail'in bu anlaşmayla tarihi anavatanının içinde bulunduğu Yehuda ve Samarya'da (Batı Şeria) bir Filistin Devleti'nin varlığını kabul etmiş olduğu. Netanyahu ve kurduğu koalisyonlara bakıldığında, bu durum özellikle ülkenin sağcıları ve ultra-Ortodokslarını kızdıracak bir ödün. Planda olan diğer bir konu ise İsrail'in bu dört yıl zarfında yeni yerleşim yapmayacağı ve statükoyu koruması gerektiği. Bu sırada kanun dışı olan yerleri kaldırması da bekleniyor. Filistinliler ayrıca Hayfa ve Aşdod'da gümrüksüz limandan yararlanabilecek.
Plana göre bölgesel bir güvenlik komitesi kurulması da isteniyor. Bu gerçekleşirse ABD, İsrail, Filistin ve bölge ülkelerini bir araya getirecek olması açısından oldukça önemli. Ancak bu yedi ülke arasına, tıpkı Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nda olduğu gibi, Türkiye'nin eklenmemiş olması da bir o kadar düşündürücü. 
"Yüzyılın Anlaşması" ismi, Trump'ın büyüklük takıntısını belli eden, fazla iddialı bir tanımlamaydı ilk baştan itibaren. Ancak seçilen ismin sevimsizliği, açıklanmasının defalarca ertelenmiş olması veya mimarlarından Jason Greenblatt'ın görevinden istifa etmiş olması çok da önemli değil şu noktada. Başarılı olur veya olmaz, çoktandır buzdolabına kaldırılmış olan, hiçbir bölge ülkesinin dahi önceliği olmayan bu konuyu Trump'ın yeniden gündeme taşımış olduğunu teslim etmek gerekir.
Tabiatı gereği anlaşma ihtilaflı taraflar arasında olur. O salonda Trump'ın yanında Netanyahu'yu görüyoruz ancak Filistin tarafını temsilen kimse yok. Anlaşmada taraflar belli maddelerde anlaşır, onaylar ve imza atar. Burada o da yok. Bu durum, hem söz konusu planın bir anlaşma olmadığını hem de diğer tarafa kabul ettirilmesinin zor olduğunu daha ilk baştan gösteriyor.
Son iki yıldır Filistin tarafı, planı hazırlayan takım ve Trump'ın kendisi ile her türlü diyaloğu reddederken, sahada tek kalınca planı kendi isteğine göre şekillendiren İsrail oluyor. Planda, statüko dört yıl boyunca korunacak derken, aslında, bu süre zarfında Filistin tarafına planı incelemeleri, sindirmeleri ve bunu temel alacak barış görüşmelerine hazırlanmaları emrivaki yapılmış oluyor.
Zamanlamaya bakınca, azil sürecindeki Trump hem dikkatleri konudan uzaklaştırmış oluyor, hem de Filistinliler kabul etse de etmese de bu adımı seçimlerde kendisine oy kazandıracak potansiyele sahip. Üstelik İsrail'deki dostuna 2 Mart seçimleri öncesi son bir destek çıkmış oluyor.
Netanyahu da benzer bir şekilde hakkındaki davalarla uğraşıyor. Son bir senedir geçici hükümetin başında bulunan Netanyahu, yeni seçimlere tam beş hafta kala en önemli Trump kartını kullanmış oldu. Rakibi Gantz'ın da Washington'a davet edilerek desteğini alan bu planın hazırlanmasında Netanyahu ve ekibinin etkisi oldukça belirgin. Üstelik aynı hafta Rusya'da uyuşturucu bulundurmaktan tutuklu İsrailli kızın ülkesine geri dönmesini sağlayarak tüm dünya liderlerine nazı geçen, yeri doldurulamaz bir lider olduğunu seçmene göstermiş oldu. Bu da ona 2 Mart'ta oy olarak geri dönebilir. Tüm bunlar olurken dokunulmazlık talebini geri çekmiş, hakkında dava açılmış, çok mu önemli… diye düşünüyor olmalı.
Bu plana ve açıklandığı toplantıya bakıldığında açıkça görünen, "Yüzyılın Anlaşması"nın İsrail ile Filistinliler arasındaki soruna bir çözüm bulmaktan çok ABD-İsrail ilişkilerini geliştirmek ile ilgili olduğu gözüküyor. Ne demişti Netanyahu? "Trump, İsrail'in Beyaz Saray'daki gelmiş geçmiş en iyi dostudur."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...