Ana içeriğe atla

Orta Doğu girdabından uzak bir Türkiye ihtiyacı

Geçtiğimiz hafta Dış Politikada Kadınlar (DPK) inisiyatifi, "Dünyada ve Türkiye Dış Politikasında 2019" adı altında, 2019 yılının önemli dış politika olaylarının dünyada ve Türkiye’deki yansımalarını anlatan çok değerli bir almanak yayınladılar. Editörlüğünü Prof. Dr. Zeynep Alemdar ve Prof. Dr. Sinem Akgül Açıkmeşe’nin yaptıkları almanakta, toplumsal isyanlardan kadın hareketlerine, göçten enerji güvenliğine, Brexit’ten Kıbrıs sorununa, füze krizinden Trump’ın azil sürecine ve Türkiye’nin ABD, AB, Orta Doğu, Balkanlar, Asya ülkeleri ile ilişkilerine değin uzanan çok geniş bir yelpazedeki konular, DPK üyelerinin gözünden, birikimleri ve uzmanlıklarıyla anlatıldı. Editörlerimizin deyimiyle, "Hepsi alanlarında uzman, televizyonlarda kavgalı TV programları yerine öğrencileriyle, diledikleri ortamlarda uzmanlarla, kendi köşe yazılarında, röportajlarında görüşlerini paylaşan DPK’lılardan görüş istedik. Böylece dünya ve Türkiye için 2019’dan 2020’ye devrolan 19 sorunu, ilgili konuların uzmanı üyelerimizin çok değerli katkılarıyla derledik. 2019’dan 2020’ye sayısız sorun ve endişe miras kalsa da kadınların uzmanlığının değerlendirilmesinin daha barışçıl bir dünyaya yol açacağına içtenlikle inanıyoruz." DPK almanağına buradan ulaşabilirsiniz.
Geçmiş yılın değerlendirmesi tarihe not düşmenin yanı sıra yeni yılın, yeni dönemin neler getireceğinin de ipuçlarını kapsıyor. DPK almanağında yaptığım Orta Doğu ve Türkiye ilişkilerinin değerlendirmesinde de 2019’da yaşanan belli başlı olayların yanı sıra daha genel anlamda Türkiye’nin dış politika kararlarının bir çerçevesini çizmeye çalıştım.
Türkiye’nin birçok coğrafyada, birçok aktörle, birçok farklı konuda çatışma halinde olmasının altında yatan sebeplerin başında dış politikada artmış olan militarizm etkisinden bahsedilebilir. Bu durum, Ankara’nın güvenliğini salt askeri harekatlar yoluyla sağlayabileceği inancı, sürekli düşmanlarla çevrili olma hissi ve güvenliğini sağlamak için proaktif olma zorunluluğu düşüncesinden yola çıkıyor.
Türkiye’nin İdlib’in yanı sıra Libya’ya asker gönderme kararına baktığımızda da, Türk dış politikası alanındaki karar vericilerin askeri gücü bir araç olarak kullanmayı daha çok tercih ettiklerini ve buna bağlı olarak diplomasi ve diyalog seçeneklerinden uzaklaştıklarını gösteriyor. Ancak bu durumun ne kadar sürdürülebileceğinin, Türkiye’nin kapasitesinin ne kadarına yeteceğinin, uluslararası sistemde bunun ne kadar kabul göreceğinin, uzun vadede Türkiye’ye etkilerinin ne olacağına dair sağlıklı bir öngörünün ve stratejinin eksikliği hissediliyor.
Bu eksiklik içinde kah Rusya ile eşit ve stratejik ilişkiler geliştirildiğine kendini inandırır, Batı ile ipleri koparmaya varan bir kararlılıkla bu yolda ilerlerken, kah Rusya’nın yarattığı büyük hayal kırıklığını Batı’dan destek umarak aşmaya çalışan kaygan bir yol izleniyor. Daha neden Libya’daki iç savaşa müdahil olunduğunun ikna edici bir cevabı yokken, farklı çıkar ve öncelikleri olan Rusya’nın kontrol ettiği hava sahası ve elini taşın altına koymak istemeyen ABD ve AB ile İdlib’de ne kadar bir başarı sağlanabileceği meçhulken, bu savrulan dış politikanın en kahredici bilançosu son haftalarda arka arkaya gelen acı ölüm haberleri oluyor.
Türkiye’nin uzlaşı yerine çatışmadan beslenen bir dış politikaya kayması kendisini sadece Suriye ve Libya’da değil, GazeteDuvar’ın değerli yazarı Aydın Selcen’in "iki buçukuncu savaş" olarak nitelediği Doğu Akdeniz’de de kendini gösteriyor. Zengin doğalgaz yatakları sayesinde yakınlaşan, İsrail ve Mısır’ın liderliğinde kurulan blok, Ürdün, Filistin Yönetimi, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan ve İtalya’yı da kapsayarak ABD’nin desteğinde güçleniyor. Dışarda bırakılan Türkiye’nin bu ülkelerin bir çoğu ile konuşmadığını ve Ankara’nın bu ülkelerle var olan sorunlarını çözmek yerine iç savaş yaşayan Libya ile anlaşma yoluna gitmeyi seçmesini bir de bu açıdan düşünmek gerek.
Bu sürekli çatışma durumunun bir diğer tehlikesi, sürekli bir güvenlik tehdidi, sürekli bir tedirginlik, sürekli büyük kararlar alma ihtiyacı, sürekli belirsizlik, sürekli bir öngörülememezlik hali olarak da yansıyor. Bu dış politikanın bir diğer yansıması ise Ankara’nın dost sayısını arttırmaktan çok düşmanlar kazandığı, güvenilir denilebilecek ilişkilerini tamir edilmesi zor duruma sokması ve S-400/F-35 konularında olduğu gibi etkileri açısından genel tabloya bakıldığında daha az güvenli veya daha az kazançlı hale geldiğidir.
Türkiye, dünyada söz sahibi olmak, önemli kararların alındığı ve büyük aktörlerin yer aldığı masalarda bulunmak istiyor. Bu nedenle, daha önceleri ancak bir arabulucu olarak girmeyi tercih ettiği bazı çatışmalarda, büyük riskler alarak taraf olmayı tercih ediyor. Ancak yapılması gereken, bir tarafı seçmek yerine daha esnek bir dış politikayla herkes ile konuşabilen, pragmatik, kendi çıkarlarını önceleyen dengeli bir yol izlemek. Ülkeyi çevreleyen istikrarsız ve tehlikeli Orta Doğu’dan ve tehlikelerinden en az zararla kendini korumanın yolu ancak ideolojiden uzak, gerçekçi bir politikayla mümkün olabilir.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ke vamos a mirar en la karantina?

Kon el fin del verano i el retorno de la karantina, estamos mas tiempo en las kazas. Les kero propozar tres serias de TV echos en Israel. El primer es "Tehran". Es una seria de espionaje muy enteresante. Una espion del Mossad viaja en sekreto a la kapital de Iran. Tehran es su lugar de nasimiento tambien. La hacker de komputadora tiene el objektivo de dezaktivar el reaktor nuklear. Esta misyon tendra implikasyones para el Medio Oriente i el mundo entero. La seria es en ebreo i perso. Es una sezon i tiene ocho episodios, kada uno 50 minutos. Mi segunda propozisyon es una seria romantika i komika. Lehiyot Ita (Estar Kon Eya) es una seria de 2013, ma muy simpatika. Izieron tambien la version Amerikana ke se yama “La beyeza i el panadero”. La seria konta la istorya de amor entre una supermodela internasyonal muy famoza i muy rika, i un simple panadero ke no tuvo la shans de ir a la eskola artistika por razones finansiales. La seria es dos sezones, 18 episodios en total i kada uno...

The Concept of Middle Power and Türkiye’s Foreign Policy

Ongoing conflicts and crises across various regions continue to underscore the intensifying power rivalries that define today’s international relations. The erosion of the post-1945 international order—and the weakening of the institutions that underpin it—has been further accelerated by the United States’ growing reluctance to maintain its traditional leadership role. As a result, uncertainty has become a defining feature of the current global landscape, marking a turbulent and complex period of transition.  Amid this shifting order, middle powers have begun to occupy a broader space in global affairs. These states, often positioned between global hegemons and smaller, less influential nations, act as stabilizers within the international system. Through mediation efforts, regional diplomacy, and strategic initiatives—sometimes beyond their material capabilities—they contribute meaningfully to international stability and governance. In times of heightened uncertainty, such states o...

Savaşin yarattiği yeni yildiz: El Cezire televizyonu

Tüm dünya evinde rahat koltuğunda oturarak naklen savaşı takip etmeyi ilk kez 1991 yılında CNN`in Körfez Savaşı yayınlarını izleyerek başladı. Devam etmekte olan Irak savaşı için seçilen kanal ise Usame bin Ladin röportajları, tutuklu askerleri ve rehineleri göstermesi gibi eleştirilen yayınları ile Arap kanalı El Cezire oldu Hakkında en çok haber yapılan haber kanalı El Cezire’nin doğuşu Arap dünyasında olağan olmayan bir olayla, Katar emirinin 1995 Kasımında İsviçre’de tatilde olduğu sırada, oğlu tarafından tahttan indirilmesi ile başlar. 1950 başkent Doha doğumlu yeni Emir Şeyh Hamad Bin Khalifa Al Thani, İngiltere’de Royal Military Academy Sandhurst’te eğitim görmüş liberal ve yenilikçi yeni bir kuşağı temsil eder. Kansız bir darbe ile dünyanın en zengin 11. ülkesinin yönetimini devralan Emir Hamad, emirliğin hazinesini Katar’ın modernleştirilmesi için kullanmaya başlar, yeni bir anayasa hazırlatır, kadına seçme ve seçilme hakkı verir. Emir Hamad ‘ın en dikkat çekici kararı ise...