Ana içeriğe atla

Bu sene farklı olacak ama yine güzel olacak


Benim sesimden bu yazıyı dinlemek isterseniz lütfen en alttaki linke giriniz

Bana en çok sorulan soruların başında “Yahudiliğin en çok hangi özelliğini seviyorsunuz?” gelir. Bir açıklama yapmam gerekiyor sanırım burada, çünkü sorunun kendisi garip gelebilir ilk bakışta. Müslüman çoğunluklu bir toplumda yaşayınca ve büyük bir çoğunluk hayatında “O hakkında çok konuşulan Yahudiyi” görmediyse veya tanımak istese de sayımızın azlığından dolayı bu ihtimal bir hayli düşükse, birine rastladığında dışardan acayip gözüken ama bana göre özünde tanımaya, anlamaya yönelik bir sürü soru sorabilir. Bunu ilk elden tecrübe ettiğim Yaşayan Kütüphane faaliyetleri ve bizim organize ettiğimiz Gelin Tanış Olalım etkinlikleri bu açıdan, yani öteki diye addedilenleri yakından tanımak için önemli bir fırsat sunuyor. 
Bu soruyla bu nedenle birçok kez karşılaştım. Çok dindar olmayan ama geleneklerine bağlı biri olarak Yahudiliğin en çok sevdiğim özelliği kalabalık aile yemekleri. İlk cevabım da her zaman bu olur. Yakın arkadaşlarım bilir, hiçbir kuvvet beni cuma akşamı program yapmaya ikna edemez. Cuma akşamı yani Şabat aile ile olunan bir zamandır, ve evet istisnasız her hafta buluşuruz. Öyle sırf çekirdek aile de değil. Sürüsüne bereket anneanneler, babaanneler, teyzeler, halalar, kuzenler. Kaç kişi eve sığarsa, masa yanına masa eklenir gerekirse. Rahmetli anneannemin Şabat masaları da öyleydi. Salonun bir ucundan öbürüne uzanırdı. Kimler yoktu ki. Fotoğraflara baktığımda onun işi genişlettiğini, yakın arkadaşlarına kadar uzandığını fark ettim. Ayrıca çok önemlidir Şabat masaları. Ben büyürken, cuma akşamı bir sevgili getiriyorsan yemeğe, bu iş ciddidir demekti. 
Sadece Şabat da değil. Yom Kipur orucu birlikte alınır, birlikte açılır. Roş Aşana’da yeni yıl hep bir arada, kalabalık bir sofrada kutlanır. Biri mi evlenecek, ailenin tüm kadınları gelin yatağı yapmaya gider. Bebek mi geliyor, yine ailenin tüm kadınları toplanır, doğacak bebek uzun ömürlü, analı babalı olsun diye, ilk giyeceği kıyafetin bezini keser. Tabi kurulan sofraları, şamatayı, paylaşılan mutlulukları siz tahmin edin. Sinagog çıkışları da öyledir. Şabat seudaları kadar mevlut yemekleri de kalabalıktır. Aile yalnız bırakılmaz, iş yaptırılmaz. Hep beraber masaya oturulur, hep beraber dua edilir. 
Zaten Yahudilikte kendi başına bir şey yapman pek olası değil. Öyle başını alıp tek başına evlenmen pek mümkün değil mesela. Her aile bireyinin bir görevi vardır törenlerde. Gelin babasının kolunda girer sinagoga mesela. Anne ve babalar hep birlikte Teva’da yer alır gelin ile damadın yanında ve tallet’i tutarlar birer ucundan düğün töreni boyunca. Yeni çiftimizin oğulları olduğunda büyükbabanın kucağında yapılır sünnet. Bebeği anneanne getiriyorsa, babaanne götürür sünnet sonrası bakım odasına. Zaten bebek isimleri de aile büyüklerinden gelir veya esinlenilir. Erkek çocuk 13 yaşına gelip bar mitzva töreni yapıldığında da aile büyüklerine verilecek birçok görev vardır. Bir de kız çocuklarının toplu bat mitzva törenlerinde babalarıyla sinagoga girmeleri vardır ki, o görüntü paha biçilmez.
Yani diyeceğim odur ki Yahudiliği büyük bir aile, kalabalık bir topluluk olarak yaşarız. Yahudilik ailede öğrenilir evet ama görevin büyük bir bölümü de işte bahsettiğim bu sofralarda büyükannelere, büyükbabalara düşer. Hikayelerle anlatarak, örnek olarak gelenekleri torunlarına aktarırlar. 
Bu geleneğin en güzel örneği bu hafta kutlayacağımız Pesah Bayramı. Yahudilerin Mısır’dan çıkışları, kölelikten kurtuluşları, yani özgürlük bayramı her yıl tekrarlanan aynı heyecanla uzun uzun, keyfini çıkara çıkara, hikayelerle, şarkılarla, ritüellerle, en önemlisi kalabalık bir şekilde, upuzun bir masa başında saatlerce oturularak anlatılır ve kutlanır. Bu bayram için hazırlıklar günler, haftalar öncesinden başlar. 
Bu hazırlıkların da başrolünde, tıpkı Agada’nın okunması gibi hep büyükanneler ve büyükbabalar vardır. O yüzden biliyorum ki bu sene, Pesah Bayramı en çok onlar için zor geçecek. Onlar da tıpkı bizler gibi hayatlarında ilk kez kendi evlerinde, tek başlarına kutlayacaklar bu bayramı. Adı ‘özgürlük bayramı’ olsa da, baharın gelişini müjdelese de, aile ile birlikte olamamaktan, evde kalmaktan yürekler bir hayli buruk, onu da biliyorum.
Ama hatırlayın, Tanrı Yahudilerin çıkışını engelleyen firavuna karşı Mısır’a on bela yağdırır. En sonuncusu en korkuncudur, ilk doğan erkek çocukların ölümü. Tanrı Yahudilerden kurban kanıyla evlerini işaret etmelerini ister, böylece bela o evleri atlayacaktır. Aslında bir şey daha ister Tanrı, o süre boyunca evde kalmalarını. Böylece bu beladan zarar görmeyeceklerdir. Siz de lütfen böyle düşünün. Bu da geçecek. Yeniden kalabalık aile buluşmalarımız olacak. Her nesil yine hep beraber, yine bir arada olacağız. Son yılların geleneği haline gelen masa selfie’sini de çekeceğiz. Hem ZoomHouseParty gibi pratik çözümler de düşünülüyor birçok ailede. Görüntüyle, sesle aynı heyecan paylaşılmaya çalışılacak ve en önemlisi kalpler bir olacak. Önemli olan da bu değil mi? 
Bu sene farklı olacak ama yine güzel olacak. 
Hag Sameah!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de

Karel´den Mario´ya veda…

Kelimeler acı veriyor be Mario! Zormuş senin hakkında bir veda yazısı yazmaya oturmak. Biliyorum, seçmeye çalıştığım hiçbir kelime yaşadığım üzüntüyü aktarmaya yetmeyeceği gibi, seni anlatmaya da yetmeyecek. Bir de şu var. Bu yazıyı bitirip yolladığımda ve basılıp gazetede okuduğumda senin gitmiş olduğun kesinleşecek, oysa daha çok erken! Şu an ne isterdim biliyor musun, veda yazısı yerine senin başarılarını, yeni kitaplarını, söyleşilerini yazmak, seninle yine bir röportaj yapmak. Sevgili hocam, sevgili dostum, öykülerimi ilk okuyanım, edebi yönümü en çok destekleyenim, hiç tanımadığım yazarların hiç duymadığım kitaplarıyla beni tanıştıran.  İzlediği ilginç filmleri benimle paylaşan, tartışan… “Merhaba” diye başlarsın yaratıcı yazarlık derslerine, sonra eklersin “merhaba demek benden sana zarar gelmez demektir,” diye. Koca kalbinle kimseyi üzecek, kıracak bir söz dahi etmediğinden eminim. Günlerdir seni anıyorum. “Twitter’da olmalısın” deyip sana hesap açışımızı, özene bezene seçtiğin