Ana içeriğe atla

Twitter ve Karanfiller

Son haftalarda oldukça farklı yaşıyoruz.
Sabah kalkıp ilk iş Facebook ve Twitter’dan gelişmeleri öğreniyoruz,
Mizah gücümüzü sonuna kadar kullanıyoruz,
Siyahlar, kırmızılar giyiniyoruz,
Parklara çıkıp forumlar düzenleyerek doğrudan demokrasinin ilk adımlarını atıyoruz,
Meydanlarda toplanıp, çiçekler dağıtıyoruz ya da sadece duruyoruz,
Saat 9 olduğunda ışıkları yakıp söndürüyor, olabilecek en akortsuz seslerden en anlamlı, en ahenkli müziği yapıyoruz,
Tepkimizi gösteriyoruz.
Tüm tepkimiz, daha iyi bir gelecek için.

***
Twitter’da yaşamaya başladık.
Daha önceleri Twitter, fikirlerimi ve yazılarımı paylaştığım, düşüncelerine değer verdiğim kişileri ve haberleri takip ettiğim bir mecraydı. Arada bir gittiğim bir konseri veya son okuduğum kitapla ilgili düşüncemi yazsam da, asıl kullanma sebebim dünyada olup bitenleri anı anına yakalayabilmekti. Gezi Parkı olayları ile birlikte Twitter, sabah uyanıp gözlerimi açtığımda ilk baktığım, uyumadan önce ise son kontrol ettiğim yer haline geldi. Hatta daha önce fazla merak etmediğim hashtag’ler, TT’ler de hayatıma giriverdiler bir anda. Sebebiyse son derece basit; bu program, ülkemin içinde olanlarla en önemli bağlantı noktası haline geldi. Fikir özgürlüğü çerçevesinde tepki verebilmenin, dayanışmanın adresi oldu. Ama daha da önemlisi ötekini anlayabilmenin, farklı düşünenlerin fikirlerini öğrenebilmenin kapısını araladı kullanıcılarına. Son zamanlarda oldukça çok kişinin üye olmasının sebeplerinden biri de bu. Hiç tanımadığın, belki de hiç rastlayamayacağın kişilerle fikir alışverişi yapabilmeyi sağlıyor. Birlikte yaşadığımız dünya küçüldükçe, bağlarımız sıkılaşıyor. Bir diğerini anlayabilmek, dinleyebilmek çok daha önemli hale geliyor.
Gezi Parkı ile birlikte bir çok şey değişti. En önemlisi korku eşiğinin aşılması. Halk, taleplerini barışçıl protestolarla ifade edebilme yolunu öğrendi. Bir yandan kutuplaşma artsa da, bir diğer önemli değişim daha yaşandı. Kenetlendik. Birbirimizi daha yakından tanıyabilmek, anlayabilmek için, yıllardır taktığımız siyah-beyaz gözlükleri bir kenara bırakıp renklere de yer verebiliyoruz artık yaşantımızda.
Polislere yasemin dağıtan Tunuslulara benziyordu protestolar. İstanbul’da da karanfil dağıtılmıştı polislere, gökyüzüne fırlatılmıştı bu güzel çiçekler. Türk halkı, adına şiirler yazılmış, şarkılar bestelenmiş mütevazi karanfili seçmişti kendisine sembol olarak. Laleden çok karanfilin bu ülkenin çiçeği olduğunu düşünürüm hep. Bir lokantada masanın tek süsü olarak da karşımıza çıkar, bir cenaze töreninde acılı yakınların göğsünde de.
Benzerlikler olsa da Türk Baharı değil bu hareket. Ortak noktası ise değişim. Değişim isteyen ve üst otoriteye karşı çıkmaktan korkmayıp sesini duyurabilen, bunu dile getirebilen halklar çoğalıyor. Türkiye’de de gençler seçimlerime karışma, beni yargılama, bireysel tercihlerime saygı göster, özgürlüğüm her şeyden önemli diye haykırıyorlar protestolarıyla.
Bir değişim başladı. Her şeye karar veren ve açıklama yapmayan devlet baba algısı yeni kuşakla çözülüyor. Artık sadece siyah ve beyaz yok. Griler olduğu kadar renkler de hayatımıza girmeye başladı. Çünkü konuşuyoruz, düşünüyoruz. Henüz her şey toz pembe değil. Daha çok erken. Ama bu bir başlangıç.

Karel VALANSİ, Objektif. Şalom Gazetesi 26 Haziran 2013
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=87555#.Uc1clTtUHSg

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

“We are Beyond What I Had Dreamed of When I Moved to Dubai”

Cem Habib  We talked about how the peace deal between Israel and the United Arab Emirates affected the Jewish life in the Emirates, with the investment manager Cem Habib, who has been living in Dubai since 2016, and who is one of the founding members of the Jewish Council of Emirates (JCE), the first officially recognized Jewish community of the UAE. How long have you been living in Dubai? What influenced you in deciding to live here? I moved to Dubai in 2016, before I had been living in London. My customer base at that time was in Kazakhstan and it had gotten harder commuting there from London every month after 6 years. There were three direct flights between Dubai and Kazakhstan, every day, with a flight time of less than 4 hours. To improve our quality of life and to spend more time with the kids, we moved to Dubai. When moving, how could you overcome the thought “As a Jew, will I be comfortable living in an Arab country with my family?” I talked to my friends from different countri

Survivor Hayim’in gerçek dünyası - Söyleşi

Hayim, çok sevdiğim bir arkadaşımın kuzeni. Aklı başında, ne istediğini bilen biri. Askerlik dönüşünde ani bir kararla Survivor yarışmasına katıldığını duyduğumda çok şaşırmıştım. Pek spor yapmayan, atletik olmayan biri neden zor koşullarda, dayanıklılık, irade ve güç isteyen bir televizyon programına katılır? Bunları konuşurken, sayesinde takip etmeye başladığım Survivor ile ilgili tüm merak ettiklerimi de sordum; kameralara yansımayan gizli bir tuvalet var mıydı, ya da yayın bitince gidilen lüks bir otel? Begüm’le arasında bir yakınlaşma oldu mu, Merve neden pişman oldu yarışmaya katıldığına? İşte Sabah Gazetesinden Yüksel Aytuğ’un teşekkür ettiği, seyircilerin filozof olarak tanımladığı Hayim ve Survivor yarışmasının bilinmeyenleri… Survivor maceran nasıl başladı? Katılmak nereden aklına geldi? Arkadaşlarımla uzun süredir Survivor’u takip ediyorduk. Hep katılmak istiyordum ama televizyona çıkmak beni korkutuyordu. Geçen sene iki yakın arkadaşım Dominik’e gittiler. Yarışmacıları

Her yaşam bir roman - Panama´daki Türk Yahudileri

Panama´da hızla büyüyen bir Yahudi yaşamı var. Café con Teclas kitabının yazarı gazeteci Sarita Esses´in yanı sıra Antakyalı Eli Cemal, Mersinli Musa İlarslan, Trakya kökenli Julia Kohen de Ovadia ve kuzeni İstanbullu Çela Alkabes de Eskinazi ile göç hikayelerini ve Panama´daki yaşamlarını konuştuğumuz keyifli bir sohbet sizleri bekliyor. Julia Kohen de Ovadia İstanbul doğumluyum. Babam Çanakkaleli Aron Kohen, annem ise Çorlulu Suzi Bahar.  Seneler evvel büyükbabamın eltisi Meksikalı Sultana genç yaşta çocuksuz dul kalınca küçük teyzem Donna’yı yollamasını istedi anneannemden. Donna da Sultana teyzesiyle yaşamak için Meksika’ya gitti. Orada eniştem Moises Mizrachi ile tanıştı ve evlenerek Panama’ya taşındı. Büyükbabam Nessim Bahar vefat edince anneannem Coya, ablam Malka ile iki aylığına kızını görmeye Panama’ya gitti. Ancak orada ablam eniştemle tanıştı, evlendi ve hayatını Panama’da kurdu. Dört çocuğu ve on torunu var. Ablamın düğünü için Panama’ya geldiğimizde ben Saint Pulcherie’de